20.08..2018 Pazartesi
Sanayi devriminin ağır şekilde hissedildiği geçmiş dönemlerde ülkemizde nüfusun büyük bölümü, farklı kaygılarla büyükşehirlere göç etti. Şehre göç edenler şehir hayatına uyum sağlamakta zaman zaman güçlükler çekmektedirler. Ülkemizde de 1950´li yıllardan sonra, tarımda makineleşme, toprak dağılımının düzensizliği, ürettikleri ürünlerin para etmemesi ve masraflarını karşılamaması, şehirlerde iş imkânlarının artması sebebiyle kırsal kesimde yaşayanlar köylerini ve bulundukları yerleri terk ederek şehir merkezlerine göç etmeye başlamışlardır.
Şehre göç edenler eski davranış ve alışkanlıklarını, örf ve âdetlerini de beraberinde şehre getirmişlerdir. Şehre göç edenlerin bazıları şehirle bütünleşirken bazıları gelenek ve göreneklerinin çoğu zaman şehre uymayışı nedeniyle şehir değerlerini yadırgamaya, kendilerine has bir kültür çevresi oluşturmaya başlamaları sebebiyle şehre intibakları ve şehirle bütünleşmeleri zorlaşmaktadır.
İşte Sivil Toplum Kuruluşlarının en önemlilerinden ve topluma karşılıksız hizmet etmek olarak tarif edebileceğimiz dernekçilik burada devreye girmektedir. Bu insanların kısa zamanda hem şehre intibaklarını sağlama ve hem de uzun vadede şehre entegre olmalarını sağlama konusunda önemli bir görev yapmaktadır. Bu insanlar dernek çatısı altında birleştirilerek bir yandan kendi öz değerlerini muhafaza ederek kültürel yozlaşmanın önüne geçilirken öte yandan yapılan faaliyetler ve etkinlikler ile toplum içinde yaşamanın nimetlerine kavuşturulmakta ve böylece sosyal yönleri güçlenerek içinde yaşadıkları şehre öncelikle intibakları ve zamanla da içinde yaşadıkları şehre entegre olmaları sağlanmaktadır.
Burada gerçek anlamda dernekçilik yapan derneklerin yaptıkları ve yapacakları faaliyetleri bu cepheden değerlendirmeleri ve bu misyonla hareket etmeleri gerekir. Dernekçilik sadece lokal açıp, gece düzenlemek, küçük çapta yardımlaşmadan ibaret olmayıp, dernekler toplumsal beklentilere cevap vermeli, toplumsal uyuma katkı sağlamalı, içinde bulunduğu şehirde birlikte yaşamayı teşvik etmeli, geleceğimizin teminatı olan gençlerimize sosyal faaliyet alanları açarak geleceğe ümitle bakabilecekleri bir ortamı sağlamaya çalışmalı ve böylece gençlerimizin kültürüne gittikçe yabancılaşmasının ve yozlaşmasının önüne geçmelidir. Böyle bir dernekçilik anlayışını hâkim kılmak hepimizin en önemli görevi olmalıdır.
Derneklerin üyelerinin içinde yaşadıkları şehirle bütünleşebilmesi ve şehirde başkaları ile birlikte yaşayabilmelerini sağlayabilmek için eğitim faaliyetlerini artırmaları gerekir. Dernekçiliğin amacına ulaşabilmesi için en önemli unsur eğitimdir. Eğitim; en basit tarifi ile davranışları değiştirme sanatı, yani bireyde istenen davranışların yerleşmesi, olumsuz davranışların sona erdirilmesi amacıyla sürdürülen sistematik bir program olduğuna göre, hayatımızın tüm alanlarını kuşatan eğitime dernekçiliğin uzak durabilmesi mümkün değildir. Hani her zaman söylenen bir tabir var ?Eğitim şart? diye, işte dernekçilikte de her alanda olduğundan çok daha fazla eğitim şarttır. Dernekler bir yandan kendi üyelerine karşı, diğer yandan da topluma karşı olan sorumluluklarından dolayı eğitime önem vermek zorundadırlar. Nitekim bir gönül işi olan derneklerimiz, eğitim ile sürekli irtibatlı olmalı, üyelerinin içinde yaşadıkları toplum ile bütünleşebilmesi için faaliyetlerinin önemli bir kısmını eğitici faaliyetlere ayırmalıdırlar.