Şehirlisine ‘entelektüel’, köylüsüne ‘irfan sahibi’ derler

Yaşar Süngü:“Şehirli ve okumuş olmak “insan” olmanın temel şartlarından değildir. Entelektüel ve irfan sahibi olmanın belki de tek şartı; kendin için istediğini başkaları için de isteyebilecek ruh zenginliğine sahip olabilmektir."

Şehirlisine ‘entelektüel’, köylüsüne ‘irfan sahibi’ derler

Moda ismi aforizma, genel tanımı, anlam yükü ağır kısa özlü söz, Türk Dil Kurumu TDK ise özdeyiş demiş.

Sosyal medyada çok yoğun biçimde kullanılıyor bu özdeyişler.

Bunları paylaşmayı ve beğenmeyi de seviyoruz.

Neden, çünkü bu tür genellemeler hoşa gidiyor, herkese bir şekilde hitap ediyor.

Kimi laf sokmak için kullanıyor bunları, kimi derdini birilerine anlatmak için.

Ağrı kesici hap gibiler yani.

Herkesin bir şekilde var ağrıyan yanı.

O yüzden de herkese iyi geliyor.

“Hah diyorsun, tamam, bu söz beni anlatıyor.”

Genellemeler tıpkı günlük fallar gibi, rahatlatıyor insanları.

Bir de aforizma gibi kısa özlü söz değil de biraz daha uzun hikâye tarzı genellemeler var.

Şekil olarak uzun ve hikâye tarzında olsa da sonuçta onlar da genelleme.

“Bu dahil, bütün genellemeler yanlıştır.” diyor ünlü filozof Nietzsche.

Mesela bir şey anlatırken şöyle genellemeler yaparız; “İnsanlar zalimdir, erkekler kabadır, kadınlar naziktir, gençler çiğdir, hayvanlar masumdur, bitkiler güzeldir”.

Oysa biz biliyoruz ki, bütün insanlar zalim değildir, bütün erkekler kaba değildir, bütün kadınlar nazik değildir, bütün gençler çiğ değildir, bütün hayvanlar masum değildir, bütün bitkiler de güzel değildir.

Entelektüelliğin nasıl olduğunu anlatan ve çok da sevilen, paylaşılan şöyle bir hikâye dolaşır uzun süredir sosyal medyada:

“Üniversitede, en çok sevdiğim hocanın odasındaydım.

Bana ‘Ne olmak istiyorsun?’ diye sordu.

‘Entelektüel olmak istiyorum’ şeklinde cevapladım.

‘Senden entelektüel olmaz’ dedi.

Kırılgan bir ses tonuyla ‘dersinizi geçmeme rağmen sürekli dersinizdeyim. Okulda en çok okuyan, araştıran ve tartışmalara giren, hep benim.’ diye şaşırdım.

Tekrarladı: ‘senden entelektüel olmaz.’

Çok kızmıştım!

‘Doçentlere tezlerinin konularını bile ben öneriyorum.’ dedim

Profesör gülümseyerek geriye yaslandı. ‘Senden çok iyi bir araştırmacı olur ama entelektüel olmaz.

Nedenine gelince, sana ‘Entelektüel olamazsın’ dediğimde, bana bir entelektüel gibi ‘Neden olmaz?’ diye sormadın, aksine alındın ve hiddetlendin.

Yazarlık bilgi işidir.

Entelektüellik bilgi değil, davranış biçimidir.

Bir insanın entelektüel olması için en az üç kuşak ailesinin okuması gerekir. Okulun önüne bak.

Hepsi son model araç dolu ve hocalara ait.

Her sene model yenilerler.

Gerçekten böyle bir yenilenmeye ihtiyaçları var mı?

Neden bu şekilde yaşıyorlar?

Çünkü o unvanlarla gördüğün hocalarının kariyerleri ne kadar yüksek olursa olsun, ruhları feodal bir köylü.

Güçlerini topluma kabul ettirmek için böyle hava atmak zorundalar.

Gerçek bir entelektüel asla bu güdüyle hareket etmez.

Entel feodal köylülere artık diploma ve unvan da yetmez.

Tıpkı paranın yetmediği gibi.”

“Entelektüelliği bilgi değil, davranış biçimi” olarak tarif eden hoca, aslında köyde de şehirde de görebileceğimiz sonradan görme zenginleri ve çocuklarını anlatmış.

Hikâye çarpıcı ve güzel.

Entelektüel olmayı şehirli olmaya ve üç kuşak ailenin okumuşluğuna bağlamış.

Yani klasik bir genelleme yapmış.

Peki şu Anadolu’da köylerde kasabalarda okumamış, şehir görmemiş, irfan sahibi dediğimiz herkesin çevresinde en az bir tane bulunan ihtiyarlarımızı nereye koyacağız?

Köylü mü diyeceğiz, cahil mi?

Yukarıdaki hocanın entelektüel tarifine göre gerçek entelektüeller onlar değil mi?

Küçük bir beldede ömrünü geçirmiş halen biri sağ biri vefat eden iki insan tanıdım.

Saliha yengenin okuma yazması yok ama eşini dağa hayvan satın almaya uğurlarken şu uyarılarla gönderiyormuş; “Adamcım, dağdaki hayvan sahipleri ovada fiyatların ne kadar arttığını bilmezler, sakın pazarlık yaparken onların razı oldukları düşük fiyata satın alma, ovadaki fiyatlara göre bedel öde.”

Saliha yenge şehirli olsaydı, entelektüeldi.

Mesela rahmetli Fahrettin amca da öyleymiş.

Hayatı köyde geçmiş, 2’si kız 4’ü erkek 6 çocuğu var.

Mirası dağıtmak için ölmeyi beklememiş, en küçük oğlunun 18 yaşına gelmesini beklemiş.

Öldüğünde miras kavgası yapmasınlar diye üstünde ne kadar mal mülk varsa hepsini adil biçimde dağıtmış.

Saliha yenge ile Fahrettin amcanın şehirli versiyonları entelektüel, köylüsü de irfan sahibidir.

Şehirli ve okumuş olmak “insan” olmanın temel şartlarından değildir.

Entelektüel ve irfan sahibi olmanın belki de tek şartı; kendin için istediğini başkaları için de isteyebilecek ruh zenginliğine sahip olabilmektir. Bunun da özel bir mekânı, coğrafyası, ülkesi, cinsiyeti hatta milliyeti ve ırkı yoktur.