SEDAT PEKER, MAFYA VE ADALET ÜZERİNE AYKIRI DÜŞÜNCELER

Burada sağlıklı bakış, Sedat Peker’in ne kadar doğruyu söylediği kadar, buradan hareketle mafya-devlet –siyaset ilişkilerini masaya yatırarak bu unsurları temizlemek, mafyanın siyaset üzerindeki etkisini kırmak olmalıdır.

SEDAT PEKER, MAFYA VE ADALET ÜZERİNE AYKIRI DÜŞÜNCELER

Yusuf Yavuzyılmaz yazdı;

Sedat Peker’in son günlerde internet üzerinden yaptığı seri paylaşımlar siyaset- iktidar-devlet ve mafya ilişkilerini yeniden gündeme taşıdı. Kuşku yok ki, bu ilişkilerin siyasal, hukuki ve sosyolojik açıdan ele alınıp incelenmesi gerekir.

Öyle görülüyor ki Mafya karşısındaki tutumumuz ilkesiz bir temele dayanıyor. Çünkü tavrımız mafyanın kimin yanında durup kimi eleştirdiğine göre değişiyor. Bir süre önce Alaattin Çakıcı’nın muhalefet liderini tehdit etmesi karşısında sessiz kalan ve destek verenler, şimdi Sedat Peker’in açıklamalarını tepki ile karşılıyor. Dün ülkücü mafya diyerek mafyaya karşı eleştirel bakanlar ise bugün Sedat Peker’i destekler konumda. Oysa Sedat Peker, dün mafya idi, bugün hala mafyadır. Bugün iktidara yakın isimleri eleştiren Sedat Peker, bir süre önce muhalefeti tehdit ediyor ve “Canım Erdoğan’a kurban olsun” diyordu.

Burada sağlıklı bakış, Sedat Peker’in ne kadar doğruyu söylediği kadar, buradan hareketle mafya-devlet –siyaset ilişkilerini masaya yatırarak bu unsurları temizlemek, mafyanın siyaset üzerindeki etkisini kırmak olmalıdır.  Öte yandan

Öte yandan neredeyse mafya, adalet ve hukuktan daha güvenilir bir kuruma dönüştü. Çünkü bir kesim neredeyse Sedat Peker’in tüm söylediklerini peşinen doğru görüyor. Oysa yapılacak olan Sedat Peker’in sözlerini ihbar olarak kabul edip, araştırmak ve sorumluları cezalandırmaktır.

Sedat Peker, dün ne ise bugün de aynı yerde duruyor. Haksızlığa ya da ihanete uğradığını düşünüyor ve kendini savunuyor. Söyledikleri dikkate alınmalı; ancak kesin doğru ve yanlış sayılmamalı. Kesin olan şu ki, bu açıklamalar devlet ve mafya arasında yasadışı ilişkilerin varlığına işaret etmektedir.

Öyle görülüyor ki, kimse Sedat Peker'in ne söylediği ile değil, söylediğinin kime yarayıp yaramadığına bakıyor. Böylece sorun politik bir hesaplaşmanın öznesi durumuna geliyor. Bu durum, tartışmaya katılan her kesimde hukuk bilincinin ne kadar az olduğunu söylüyor. Ondan dolayı dün muhalefeti eleştiren Sedat Peker’e olumsuz bakılırken, bugün iktidarı eleştiren Sedat Peker doğruluğun ölçütü olarak bakılıyor. Bugün Sedat Peker'in birini tehdit etmesini normal görenler, dün Alaattin Çakıcı'nın Kemal Kılıçdaroğlu'nu tehdit etmesine söz edemez. Dün Sedat Peker'e suskun kalanlar ile bugün suskun kalanlar yer değiştirmiş. Sedat Peker ise hiç değişmemiş. Oysa bir hukuk devletinin asıl sorunu Sedat Peker ve temsil ettiği zihniyetin devlet ve siyaset içindeki etkinliğidir.

Mafyaya bakışımız adaleti aramaktan çok, fonksiyonel olarak ondan yaralanmak amacına dönük. Bu durum anlaşmazlıklar, çıkar çatışmaları ve tehditler olduğunda ortaya çıkıyor. Sorunu hukuk ve adalet temelinde çözme iradesi son derece sınırlı. Bu yüzden mafya karşısındaki duyarlılığımız oldukça sınırlıdır.

Kuşkusuz bir diğer önemli sorun alanı da mafyaya sahip çıkanların varlığıdır. Mafya ile en çok içli dışlı olan siyasal anlayış Ülkücü-milliyetçiliktir. Nitekim "ülkücü" mafya terimi siyasal dilimize yerleşmiştir. Mafya konusundaki anlaşmazlık, tarihimizde eşkıya kültürüne kadar geri götürülebilir. Nitekim haksızlıklara karşı dağa çıkan çete lideri hak arayan ve sonunda zalim ağayı dize getiren ve masum halkın intikamını alan bir kahramandır. Bundan dolayı mafyanın Abdullah Çatlı'dan gelen ve bir kesimde meşruiyet bulan bir yanı da var.

Öyle görülüyor ki, siyaseti iktidar mı yoksa muhalefet mi belirliyor sorusuna üçüncü bir ortak çıktı: Mafya. Mafyayı siyaseti belirleyen bir aktör olmaktan mutlaka çıkarmak gerekir.

Mafya tartışmaları siyasal bir hesaplaşmanın aparatı mı yoksa adalet arayışı mı? Eğer siyasal bir hesaplaşma ise yakından gündemden düşer; yok eğer bir hukuk ve adalet arayışı ise bu Türkiye'nin temel sorunu olarak hiç gündemden düşmemelidir. Bize düşen, mafyanın kaba kuvvet ve hukuk tanımaz yasa dışı eylemlerine karşı,  adalet ve hukuk arayışını kesintisiz sürdürmektir.

Sorunlarımızı kas gücüyle halletmeye dönük toplumsal bir bilincimiz var. Bir anlaşmazlıkta hukuka başvurmayı zayıflık olarak görüyoruz. En küçük bir iyi niyet ve yaklaşımla çözülecek trafik sorununu bile kavga ederek çözmeye çalışıyoruz. Arabasında kavga sırasında kullanılmak üzere demir sopa bulunduran toplumun mafyaya karşı çıkıyor olması gerçekçi değil. Karşı çıkıyor gibi görünmesi ise çok garip bir çelişki.

Mafyayı var eden düşünce zemini, "Dövüşerek kolayca çözebileceğin bir meseleyi, konuşarak uzatmanın hiç bir ahlaki ve hukuki gerekçesi yoktur." Anlayışından beslenmektedir.

Sedat Peker'in açıklamalarına erişim engelinin konulmaması, onun söyledikleri üzerinden bir tasfiyenin olabileceğini gösteriyor diye düşünmeden edemiyorum.

Sedat Peker'in suç dolu hayatında yapabileceği en güzel hizmet, devlet içindeki çeteleşmeyi isim isim ortaya koymasıdır.

Hukukun işlemediği yerde çetelelerin ve mafyanın etkin olacağı bir alanın açılacağı kesindir. Hayatın boşluk kabul etmediği gerçeğinden hareketle özellikle adalet alanında boşluk bırakmamak gerekir. Adaletin gecikmesi, hukuka olan güvenin erozyona uğramasının boşluğunu mafya dolduruyor.

Şu soruların cevabı hayati önem taşımaktadır:

1-Sedat Peker'in veya Alaattin Çakıcı'nın devletin işleyişindeki yeri ve konumu nedir?

2-Devlet bir sürü yetişmiş güvenlik gücü ve uzmanıyla nerelerde yetersiz kalıyor ki, o boşluk mafyayı kullanarak dolduruluyor?

3-Derin devletin nerelere kadar uzanmakta, mafya ile yolunun nerelerde kesişmektedir?

4- Geçmişte Abdullah Çatlı örneğinde olduğu gibi devletin operasyonlarda kullandığı kişileri hala kullanmakta mıdır?

5- Hukuksal sorunların zamanında ve adil bir şekilde çözümlenmemesi, mafyaya meşruiyet kazandırmakta mıdır?

6-  Mafya, kendisine nasıl bu kadar kolay siyasal destek de bulabiliyor?

Kuşkusuz en önemli soru da şudur:

6-Toplumsal zeminde mafya neden bu kadar yaygın bir karşılık bulmasının sosyolojik nedenleri nelerdir?

Mafya, çete ve eşkıya kültürünü değerlendirmek için toplumsal bir zemin araştırmasına ihtiyaç vardır. Toplumsal zeminde yapacağımız antropolojik bir kazı bize önemli veriler sunacaktır.

İstiklal Savaşı sürecinde, Anadolu'nun her yanında İstanbul hükümetine başkaldıran, emirlerine uymayan direniş çeteleri ortaya çıkmıştır. Bu çetelerin ortak özelliği merkezi iktidarın kararlarına uymamalarıydı. Tarihimizde bu çetelerin büyük oranda başarılarından söz edilir. Çeteleri meşru kılan şu idi: Merkezi iktidar meşruiyetini kaybetmiştir. O zaman bizim için ona uymanın hukuki ve ahlaki gerekçesi ortadan kalkmıştır. Acaba, mafya düşüncesinin doğmasında Türk siyasal geleneğindeki çete kültürünün bir etkisi var mıdır?

Bilindiği gibi, Yaşar Kemal'in İnce Memet" adlı eserinde eşkıya onaylanan, haksızlıklara karşı direnen kişidir.

Diğer ünlü romancımız olan Kemal Tahir, devlet karşısında yüceltilen eşkıya kültürünü yüceltmesi üzerinde Yaşar Kemal'i eleştirir.

Öte yandan Topal Osman, Karadeniz bölgesinde milli mücadele sırasında büyük yararlılıklar gösteren çete reisiydi. Ama diğer yönden o, merkezi hükümetin kararlarına uymayan asi bir çeteciydi. Topal Osman, özel durumlarda, merkezi hükümetin kararlarına uymamanın meşru olduğunu gösteren bir örnektir. Demek ki, merkezi iktidarın meşruluğunu kaybettiği (hukukun olmadığı) inancı çeteciliği meşru kılan bir argümandır.

Topal Osman, Cumhuriyet kurulduğunda da bu faaliyetlerinden vazgeçmemiş, edindiği tecrübeyi devlet içinde de sürdürmüştür. Onun siyasal anlayışı itiraz edenleri yok etmek üzerine kuruluydu. Nitekim çoğu düşüncelerinde Atatürk'e muhalefet eden Ali Şükrü Beyi katletmiştir. Demek ki, devlet adına hukuk dışı yolları kullanarak adam katletmek meşrudur.

Kuşkusuz Topal Osman'ın zihniyet yapısı devlete itiraz eden ve eleştiri getirenin öldürülmesinin meşru olduğu üzerine kuruluydu. Daha da önemlisi, bu kişi, kahraman olarak anılmakta, devlet katında değer görmekte,  ve adına üniversite kurulmaktadır.

Diğer yandan bir eşkıyayı anlatan roman en sevilen romanlar arasındadır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, eşkıyalık kültürü, bu topraklardaki insanlarda hukukun yerini tutan ve meşru kabul edilen bir olgudur.

Nihayetinde Abdullah Çatlı, devlet adına görev yapan, görevi resmi hiçbir raporda geçmeyen, çağdaş bir eşkıyadır. Devlet adına yasaları aşarak operasyon yapmaktadır ve bu durum hala normal karşılanmakta ve övülmektedir. Güvenlik güçleri ile girdiği ilişki biçimine ve eylemlerine bakılırsa Topal Osman'dan farkı yoktur.           

Sonuç olarak form değiştirmiş olarak ortaya çıksa da mafya kültürü, çete ve eşkıya kültürüne dayanmaktadır. Çete ve eşkıya kültürü(Köroğlu, Dadaloğlu, Zaloğlu Rüstem, Topal Osman, Yörüklü Ali Efe…)  ise büyük ölçüde toplumsal zeminde onay görmektedir.

Kaynak:: hertaraf.com