Demokrasiler, en genel anlamda temsili ve doğrudan demokrasi olarak kategorize edilir. Her iki demokraside de halkın kendi kendisini yönetmesi ilkesi geçerli ilkedir. Temsili demokrasilerde, halk seçtiği genel ve yerel temsilcileri ile kendisini yönetir. Doğrudan demokrasilerde, halk doğrudan kendi hayatı, kaderi, yönetimi hakkında karar verir ve yasa yapar.
Demokrasilerde en önemli mekanizmalarından biri ?seçim? mekanizmasıdır.
Demokratik rejimlerde ve devletlerde, halk/halklar 4 senede bir ya da 5 senede bir mecliste kendilerini temsil edecek temsilcilerini, yerel yöneticilerini seçerler.
Türk devletinde, 1946 yılında, İkinci Dünya Savaşı´ndan sonra, faşizmin yenilmesi ve demokrasinin dünyada gelişmeye ve yaygınlaşmaya başlamasının etkisi altında, çok partili sistemi kabul etti. O tarihten sonra, Türk usulü temsili demokrasi kabul edildi.
Türk devletinde genel ve yerel seçimler 4 ve 5 senede bir yapılırlar. Genel seçimler çoğu zaman zamanında değil, erken zamanda da yapılmıştır. Son 17 yılda bu gelenek bozuldu. Ama yine son genel seçim, ?en erken seçim? şeklinde tezahür etti. Yerel seçimler, genel olarak zamanında yapılmışlardır. Ama bütün seçimler sorunlu olmuşlardır. Kendileriyle birlikte büyük tartışmaları getirmişlerdir.
Türk devletinde genel ve yerel seçimler, üniter, tekçi, sömürgeci devlet karakterine uygun parametreler için yapılmaktadır. Genel ve yerel seçimlere devlet ve sistem partileri katılma özgürlüğüne sahiptir. Devlet de Türklere ait bir devlet olduğu için, seçimlere Türk siyasi partileri katılma özgürlüğüne sahiptirler.
Devlet ve sistemin ana felsefesi, Kürt milletini yok sayma olduğundan, Kürtlerin kendi partilerini kurmaları yasak olmuştur. Bu nedenle Türk devletinde Kürtler kendi partileriyle seçimlere hiçbir zaman katılmamışlar, katılamamışlardır.
Kürtler, çok partili sistemde, Türk partilerine oy verdiler. Türk partilerinde milletvekili ve belediye başkan adayı oldular. Bu adaylar seçildikleri zaman da Kürt milletvekilleri ve Kürt belediye başkanları vasfını taşımadılar. Türk milletvekilleri ve belediye başkanları kapsamında tanımlandılar.
Bu nedenle son yıllara kadar seçim sonucu analizlerinde, seçimlerde kaybetme ve kazanma denklemi şu ya da bu Türk partileri açısından kurulurdu. Her dönemde seçime katılan Türk partilerine göre seçimde kazanan ve kaybeden partiler farklı olurdu. Ama seçimi mutlaka Türk devleti kazandı. Bu denklemde Türk devletinin kaybından bahsedilmez. Çünkü kazanan her parti devleti yaşatmak ve geliştirmek, devleti yönetmek misyonundan başka bir misyona sahip değildir.
Son yıllarda bu konsepte Kürtler açısından ortaya çıkan zahiri ve görünür nedenlerden dolayı, Kürtler için de ?kaybeden ve kazanan denklemi? kurulmaya başlandı. Bu denklem, yanlış kurulan bir denklemdi. Bu nedenle de denklemin çözümüne çalışılırken, Kürtlerin lehine görünen materyaller de Türk devlet sistemine, Türk devlet ve sistem partilerine hizmetten başka bir şey değildi.
31 Mart seçimlerinde, Cumhur İttifakı (AK Parti, MHP) ve Millet İttifakı (CHP, İyi Parti, HDP, Saadet Partisi); bunun yanında her sistem ve devlet partilerinin kendi adlarına seçimde yarışmaları söz konusu oldu.
31 Mart 2019 yerel seçimlerinde bu ?kazanan ve kaybeden denklem? içinde Kürtler için daha ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Kürdistan´da iki parti (AK Parti, HDP) seçimde yarıştılar. Kürdistan´da belirleyici olan Kürtlerin oyları oldu. AK Parti oyların %70 kadarını aldı. Birçok il ve ilçede yeni belediye başkanlıklarını kazandı. HDP, birçok il ve ilçede belediye başkanlıklarını kaybetti. Bu sonuçlar, Kürtlerin kazandığı ve kaybettiği anlamına gelmezdi. Çünkü Kürdistan´da Kürtler adına bir yarış, Kürtlerin milli, sosyal, siyasal taleplerini merkez alan bir seçim olmamıştır.
Metropollerde de Cumhur İttifakı ve AK Parti, ilk aşamada HDP tarafından malzeme haline getirilen Kürt oylarıyla büyükşehir belediyelerini kaybetti. İkinci aşamada, İstanbul seçimlerinde Cumhur İttifakı´nın AK Parti adayı Kürt oyları, Öcalan´ın mektubundan dolayı, MHP ve AK Parti´deki milliyetçi oylarıyla kaybetti.
İstanbul seçiminde, Kürtlerin kazancı ve kaybından değil, CHP´nin ve Atatürkçülerin kazanması, İslamcı muhafazakâr ve milliyetçi-ırkçı kesimin temsilcisi olan Cumhur İttifakı´nın kaybından bahsedilebilir.
Yerel seçimlerin ortaya çıkardığı sonurçlar bir kez daha Kürtlerin önemli bir siyasal aktör olduğunu gösterdi. Amaç Kürtlerin siyasal, toplumsal, milli haklarının kazanılmasında aktör haline getirilmesidir.
Bu da seçimlerde Kürtlerin, milli talepler çerçevesindeki düşünce ve davranışlarıyla hareket etmeleri, karşılıksız, talepsiz devlet ve sistem partilerini desteklememeleriyle olanaklı olur.
İstanbul seçiminin ilginç olayı, HDP´nin kendini İstanbul´un galibi ilan etmesidir. Bununla da kalmayıp Atatürkçü sembollerle Kürt gençleri ağırlıklı olmak üzere Kürtleri sokağa dökmesidir.
İstanbul seçimlerinde CHP´nin kazanması Kürtlerin kazanması anlamına gelmez. Atatürkçülerin kazanması anlamına gelir. CHP Belediye Başkanı´nın ?Bana soruluyor, sen bir proje misin diye. Benim cevabım, evet projeyim ama bir Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti projesiyim? diye ilk günden açıklaması, bütün gerçekleri Kürtler açısında ortaya döküyor. Bu gerçeklere rağmen, Kürt gençlerini Atatürkçü sembollerle, Türk bayrağı ile sokağa dökmek büyük bir basiretsizlik, Kürdistan milli davasına büyük karşıtlıktır. Kürt gençlerinin hızla milli bilinç kazanmaları, bu milli bilinçleriyle Kürt milleti ve Kürdistan milli davasına hizmet etmeleri gerekir. Kendilerinin kullanılmasına izin vermemelidirler.
İstanbul seçiminin sürprizi Öcalan kardeşlerin mektubu ve televizyon programıdır.
Seçime birkaç gün kala Öcalan´ın HDP´ye gönderdiği bir mektupla seçimde tarafsızlık önermesi, HDP´nin bu mektubu kamuoyundan gizlemesi, Osman Öcalan´ın TRT Kurdî´de Cumhur İttifakı´nı destekleyen açıklamaları, İstanbul seçimlerinin en önemli sürpriziydi. Kandil-HDP PKK lideri Öcalan´ın istediğini yerine getirmemekle önemli bir çelişkiye de imza attı. Bu sürpriz yıllardır anlatılan ama bir türlü kabul edilmeyen, PKK´nin bir devlet projesi olduğunu açığa çıkardı. Öcalan kardeşler, Cumhur İttifakı´nı desteklemekle devletin bir kanadını; Kandil-HDP Millet İttifakı´nı desteklemekle, devletin bir başka kanadını desteklemek bu gerçeğin kamuoyunda okunmasına yol açtı.
İstanbul seçiminde Cumhur İttifakı ve AK Parti´nin skandalı, Öcalan kardeşlere sığınmalarıdır.
Cumhur İttifakı ve AK Parti´nin, ilginç bir metotla, hiçbir resmi sıfatı olmayan bir kişiyi İmralı´ya göndermesi, seçime bir-iki gün kala Öcalan kardeşlere sığınmaları büyük bir skandaldı. Bu hareket tarzı, AK Parti´nin PKK´ya karşı mücadelesindeki tutarsızlığı ve sahici olmadığı kanaatini oluşturdu. Bu da milliyetçilerin bile, Cumhur İttifakı´na oy vermemelerine sebep oldu. Bu aynı zaman da AK Parti´nin siyasi öngörüsüzlüğünü ortaya koydu.
_______________
(*)Kürt siyasetçi ve yazar