Şaşırmayın, iş, yazımın başlığındaki sonuca dayanabilir. İktidar cumhurbaşkanı adayını değiştirmek zorunda kalabilir.
Ben burada “Erken hatta baskın seçim kapıda” yazdıkça dudak bükenler, dünden itibaren, kendileri “Galiba erken seçim olacak” beklentisini telaffuz etmeye başladılar.
Dün ne oldu da fikir değişti?
Evet, tam da öyle; fitili ateşleyen, iktidarın küçük ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’nin partisinin grup toplantısında, “İster zamanında ister erken yapılsın biz seçime hazırız” cümlesini kullanması oldu..
Bahçeli’nin çıkışlarıyla 2002 ve 2018 seçimlerinin tarihlerini erkene aldıran siyasi kişilik olduğunu hatırlayanlar, demek ki, seçimin erkene alınabileceğini kabul edebilmek için onun bu yeni çıkışını bekliyorlarmış…
Herhalde Devlet Bahçeli ile AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasındaki ikili görüşmelerin son zamanlarda sıklaşması da kanaatin değişmesinde önemli bir payın sahibidir. İktidarın büyük ortağının sözcüleri, Numan Kurtulmuş ile Ömer Çelik de, seçime değinirken ‘erken’ sözcüğünü telaffuz etmiş, ancak onlara fazla kulak verilmemişti. MHP lideri ile birlikte onların sözleri de değer kazanmış oldu.
Türkiye’de seçim tarihinin erkene alınabileceği konusunun şimdikine benzer biçimde gündeme girmesi, sonunda seçim tarihiyle oynanmayı getiriyor. Hep böyle oldu çünkü.
Yalnız bir tuhaf durum da yok değil.
İktidarın her iki ortağı seçimin zamanında yapılması ile tarihinin erkene alınması arasında bir fark bulunmadığı kanaatini ileri sürüyorlar. Oysa, arada dağlar kadar fark var.
Zamanında yapılacak seçim için bu yılın Haziran ayının ortası beklenecek. Dün açıklanan memur ve emekli maaşlarına yapılan ve ‘büyük müjde’ gibi sunulan zammın %25 oranıyla sınırlı kalmasının meydana getirdiği hayal kırıklığı, özellikle mutfak enflasyonunun hayatı zehir edecek kadar pahalı hale getirmesiyle daha da derinleşecek.
Demirel’in “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” veciz ifadesini iktidar sahipleri kulaklarında küpe olarak taşırlar.
O veciz ifade önümüzdeki seçimde bir kez daha doğrulanabilir.
Hükümet açısından seçimin tarihini erkene almak, her şeyden önce, en az zararla sandıktan çıkma ihtimaliyle ilgilidir.
En önemli konu ‘ekonomik gerekçe’ gibi görünse de, tarihi erkene alınacak seçim ile zamanında yapılacak seçim arasında başka farklar da var.
Muhalefet bir süre önce erken seçim tarihiyle ilgili ‘En geç Mart ayı sonu’ şartını açıkladı. İktidar cephesi erken seçim kararının Meclis’te alınabilmesi için gerekli 360 milletvekiline sahip değil; o yol denenecekse muhalefetin desteğine ihtiyacı var.
Seçim tarihi muhalefetin istediği gibi bu yılın Nisan ayından önceki bir tarihe alınacak olursa, 6 Nisan 2022 tarihinde muhalefetin yoğun itirazlarına rağmen çıkartılan seçim yasası bu seçimde uygulanamıyor.
Eski ile yeni seçim yasaları arasında muhalefetin lehine farklar var.
İktidar seçim tarihini Meclis’ten geçirerek erkene almayı istediği takdirde muhalefetin desteğine muhtaç; bunu sağlaması ise ancak seçimin üç ay içerisinde ve eski seçim yasasıyla yapılmasıyla mümkün olabiliyor.
Bazı akl-ı evveller ülkeyi seçime götürmenin başka bir yolu bulunduğunu, cumhurbaşkanının da Meclis kararını beklemeden istediği zaman ülkeyi seçime götürebilme yetkisi olduğunu hatırlatıyorlar.
Doğrudur, cumhurbaşkanın seçim tarihini erkene çekme yetkisi var.
Ancak anayasada var olan ve Tayyip Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesini imkansız kılan “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” (m. 101) cümlesini geçersiz kılmanın yolu, yine anayasada (m. 116) yer alan “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir” cümlesinde ifadesini buluyor.
Yani?
İki kez seçilmiş -biri 2014’te, diğeri 2018’de- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden aday olabilmesi, ancak seçim tarihinin Meclis tarafından erkene alınmasıyla mümkün olabiliyor.
Seçim tarihini erkene almak için iktidar sözcüleri tarafından ortaya atılan, Haziran ayının sıcaklığı, insanların o ayı tatil için değerlendirmesi ve hatta seçim gününün Ramazan’a denk gelmesi gibi gerekçelerin hiçbiri fazla önemli değil; en önemli gerekçe bu zikrettiğim.
Adaylık için başvuranlar hakkında karar verecek nihai merci olan Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK), her biri mesleklerinin zirvesinde kıdemli hukukçu üyelerinin, adaylar hakkında karar verirken kendilerini anayasayla bağımlı hissetmeleri halinde, iktidar seçimdeki en önemli kozunu kaybedebilir.
YSK’nın her yönüyle dökülen İstanbul seçimini yenileme kararına benzemez bu konu.
Cumhurbaşkanı tek bir imzayla seçim tarihini erkene aldığında ülke onun istediği zamanda seçime gider, ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan o durumda üçüncü kez aday olamaz ve iktidar cephesi ondan başka bir ismi aday göstermek zorunda kalır.
İktidar sözcülerinin “Seçim ha bugün olmuş ha zamanında yapılmış, fark etmez” diye özetlenebilecek yaklaşımının gerçekleri tam yansıtmadığını anlatmak için kalemimi fazla yorduğumu ben de biliyorum. Ancak, tarihlerle oynamanın gerisinde çok daha ciddi gerekçeler bulunduğunu daha kestirmeden anlatmak kolaya kaçmak olurdu.
Bu yazının başlarında seçim tarihinin erkene alınması konusunun iktidar ortağı iki partinin liderlerinin kısa sürede birkaç kez buluşmalarının ürünü olabileceğini ima etmiştim.
O görüşmelerde nasıl bir yöntem üzerinde mutabakata ulaşılmış olabilir?
Erken seçim kararını Meclis’ten çıkartma yöntemini tercih etmişlerse, o durumda muhalefetin desteğini almaları ve o zaman da seçim tarihini Nisan ayı öncesine çekmeyi kabul etmeleri gerekecek.
Yok, seçimde çıkardıkları yasanın geçerli olmasını istedikleri için 6 Nisan 2023 sonrasında bir tarihte ısrarcı olacak ve bunu Meclis’e gitmeden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yetkisini kullanmasıyla gerçekleştireceklerse, o zaman farklı bir aday bulmaları gerekecek.
Hangi yöntem üzerinde uzlaşılmış olabilir?
Yoksa, ikinci yöntemi ama anayasa engelini farklı yollarla aşma girişimini mi benimsemişlerdir?
İşte üzerinde düşünülmeyi bekleyen yeni sorular size…