Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden (TBMM) geçen yeni seçim yasası yirmi birinci yüzyılda iktidar partilerinin kendi menfaatleri göz önünde bulundurularak yapılan değişiklere yeni bir örnek olarak ortaya çıkmıştır. Bu seçim yasasında da diğerlerinde olduğu gibi hazırlık aşamasında bırakın halkın nasıl düşündüğüne önem vermeyi, Meclis’te bulunan diğer siyasi partilerin bile görüşlerine başvurulmamıştır. Buradan çıkarılacak sonuç, seçim yasaları üzerinde değişiklikler yapmanın ilerleme değil bazen demokrasiden uzaklaşma anlamına da gelebileceği gerçeğidir.
Uzun yıllar boyunca iktidarda bulunan ittifak/koalisyon partileri yıprandıklarının farkına varmışlar ve buna rağmen yine de iktidarda kalmanın yeni yollarını bulmaya çalışmaktadırlar. 2018’de kendi getirdikleri sistemi yine kendileri değiştirerek bir kere daha deneme-yanılma yolunu tercih etmişlerdir. Yakın siyasi tarihimiz boyunca çoğu kez görüldüğü gibi bu değişiklik ile iktidar gücünü elinde bulunduranların statükoyu devam ettirmeye çalıştıkları çok açıktır. Bu tavır aslında STK’lar aracılığıyla ve çeşitli yollarla halka ulaşıp onlarla müzakere etmek yerine vatandaşlardan bakışlarını kaçırmak için özel gayret göstermektir.
Zaten önerilen teklifte de toplumun farklı kesimlerinin daha iyi temsil edilmesi yerine iktidar partilerinin mümkün olabildiğince fazla milletvekili çıkarabilmesi amaçlanmaktadır. Seçim barajının düşürülmesi ise sadece göz boyamadan ibaret bir hamledir. Bu hamlenin amacının milletin iradesinin daha geniş kapsamda Meclis’e yansıması değildir. Baraj düşürüldüğü halde oy oranları düşük olan siyasi partilerin milletvekili seçtirebilme imkânlarının diğer düzenlemelerle önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Teklifin ilk defa kamuya açıklanmasının hemen ardından gelen tepkiler de oldukça ilginçtir. Muhalefet partileri iktidarın eriyen oy oranlarına bakarak kendilerinde aşırı sayılabilecek bir iyimserlikle karşılamışlardır. İlk açıklamalar aynı minvalde olup hep “iktidar ne yaparsa yapsın kaybedecektir” şeklinde olmuştur. İktidar ne yaparsa yapsın umursamazlığı ve umarsızlığı ilk bakışta kendine güven gibi anlaşılabilir. Ancak burada üzerinde durulması gereken en önemli husus yukarıda bahsedildiği gibi demokratikleşme adımlarının hiçbirinde olmadığı kadar tepeden inmeci bir anlayış olduğudur. Bunun yanında muhalefet, özgüvenin sadece algısal temeller üzerine bina edilemeyeceğini de bilmelidir.
Ayrıca son dönemlerde yapılan kamuoyu araştırmalarında da (Ankara Enstitüsü ve İstanbul Politikalar Merkezi, “Türkiye’de Demokrasi, Güvenlik ve Devlet Algısı”, Mart 2022) ortaya çıktığı gibi halkın büyük bir kısmının ülkedeki demokrasi ve demokratik yapıların işleyişi gibi hususlarda kaygılı olduğu görülmektedir. Gerçi bu araştırma özelinde en çok kaygı verici sonucun insanlardaki mahkemeye düştüklerinde yüzde 67,5 oranında haksızlığa uğrayacaklarını düşünmeleridir. Adalet duygusunun zedelenip örselendiği bir ortamda mevcut iktidarın seçim yasalarındaki bu değişikliği doğrusu üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Kamuoyu desteği ve onun maksimum derecede olurunu alma çabası olmadan ben yaptım oldu mantığı ile mühendislik kokan adımların ne topluma ne de bunu yapanlara bir faydası olacaktır. Zaten iktidarda bulunan bir siyasi partinin seçim yasalarını bir yıl sonra yapılacak seçimlerde uygulayabilmesi aslında başlı başına sorun teşkil etmektedir. İktidarın kendisinin de katılacağı seçimlerle ilgili, seçimlere belli bir süre kala düzenleme yapmasının önüne geçilmeli, -iktidarda kim olursa olsun- belki yeni düzenlemelerin bir sonraki seçimde geçerli olması kurala bağlanmalıdır.
Son olarak, iktidar seçim sistemindeki değişiklikte yaptığı gibi bundan sonra da Meclis’teki siyasi partiler ile karşılıklı müzakereler yapmadan, onların da tekliflerini göz önünde bulundurmadan yol yürümeye devam ederse, bir yerde mutlaka hesap hatası yapacaktır. Evdeki hesabı çarşıya uydurmak için bazen sadece kâğıt, kalem yeterli olmayabilir. Sokağa çıkıp vatandaşa dokunma, emekliye hâl hatır sorma, esnafa merhaba deme, çarşıyı, pazarı dolaşma bütün hesapları altüst edebilir. O yüzden bir de bakarsınız ki özel mühendislik kokan değişiklikler sokaktan, sandıktan dönüvermiş. Hani meşhur söz neydi; siyasette iki çarpı her zaman dört etmez. Bazen üç ettiği, bazen de beş ettiği görülmüştür.