Sayın Yılmaz Özdil

Mahmut Toptaş yazdı;

Sayın Yılmaz Özdil

Eğer telefonun olsaydı, evvelki gün sabah, sana telefon edip Sayın Uğur Dündar’ın galeyana gelerek söylediği kelimeleri teker teker yazmanı ve Perşembe günkü yazında, o kelimelerden hiçbirini kullanmamaya dikkat etmeni, o kelimelerin anlam arkadaşı, komşusu, tanışığı olan ve bir şekilde o kelimeleri çağrıştıran yazı yazmamanı rica, istirham, yalvarmak gibi ne kadar kelime varsa sana söyleyecektim ama, telefonunu bulmanın yolunu bilemedim.

Uzun soluklu dostluklar, denizin derinlerine dalan, havayla bağı kesilen dalgıçların soluğu gibi uzun olur.

Taraflardan birinin ağzını kapaması, kalemini başka yönlere çevirmesi, sessizliğin çekiciliğine bırakıp dostların araya girmesini beklemek en iyisiydi.

Bugün İzmir üzerine bir yazı yaz, mesela halkımızın birçoğu İzmir’i ilk olarak Timur’un fethettiğini bilmezler.

Veya İzmir’e yapılan hizmetleri ve yapılması gerekenleri yazabilirdiniz.

Ayrılık haberlerinden haz alanlar, bugün senin yazını beklediler.

İstediklerini bulamadılar ama azar beklerlerken serzeniş buldular.

Dostlar arasındaki serzeniş, düşmanın topundan tüfeğinden ağır gelir.

Nedim, gül desenli elbise giyen sevgilisine, kumaştaki gülün yanında duran dikenin gölgesi, nazik tenine dokunur da incinir anlamında:

“Güllü diba giydin amma korkarım azar eder

Nazeninim saye-i har-ı gül-i diba seni” diyor.

Tanışmıyoruz ama ne önemi var.

Müslüman’ız, vatandaşız.

Bugüne kadar örneğim Sevgili Peygamberim oldu.

Kendisi hakkında Mekke Daru’n-Nedve/Parlamentosunda, “Öldürülsün” kararı alanların aleyhinde tek kelime kullanmamış.

Onlardan birçoğu Müslüman olmuşlar, aynı sofrada yemek yemişler ama onlara o geçmişte yaptıklarını hatırlatan ve onların başını eğdirecek söz söylememiş.

Ebu Cehil’in oğlu İkrim’e Müslüman olmuş ama babasının adını onun yanında hiç anmamaya dikkat etmiş.

23 yıllık peygamberlik hayatında, iki defa çok çok kötülük yapan, pusu kurarak en yakın arkadaşlarını öldürenler hakkında Allah’tan onların cezalandırılması konusunda dua etmiş ama O Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, Sevgili Peygamberimizi uyarmış.

Onun için:

“Canım kurban olsun senin yoluna,

Adı güzel, kendi güzel Muhammed” diyen Yunus Emre’nin şu şiirini her ikinize ve bütün dostlara sunuyorum:

“Her kim bana düşman ise,

Hak Tanrı yâr olsun ona.

Her nereye varır ise,

Bağ ü bahar olsun ona.

 

Bana ağu sunan kişi,

Bal ü şeker olsun aşı,

Gelsin kolay cümle işi,

Eli erer olsun ona.

 

Önümce kuyu kazanı,

Hak tahtın ağdırsın anı.

Ardımca taşlar atana,

Güller nisar olsun ona.

 

Acı dirliğim isteyen,

Tatlı dirilsin dünyada.

Kim ölümüm ister ise,

Bin yıl ömür versin ona.

 

Her kim diler ben har olam,

Düşman elinde zar olam,

Dostları şad ve düşmanı,

Ağyarı dost olsun ona.

 

Her kim diler ise benim,

O dostumdan ayrıldığım,

Gözlerinden hicap gitsin,

Didar ayan olsun ona.

 

Miskin Yunus şu dünyada,

Güldüğümü istemeyen,

Ağladığım isteyene,

Gözüm pınar olsun ona...”