Savaştan geriye kalan 3 ordu

Her savaştan geriye üç ordu kalır: Ölüler ordusu, yas tutanlar ordusu, hırsızlar ordusu. Şimdilerde hırsızlar ordusu kıtalar dolaşıyor.

Savaştan geriye kalan 3 ordu

ocakmedya.com’dan Emrullah Bayrak yazdı;

Bekledim

Birilerinin çıkıp “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” demesini.

21. yüzyılda dünyanın gözü önünde “bir devlet işgali olur mu?” diye sormasını.

Bekledim;

Savaşın çözüm değil ölüm sokağı olduğunun söylenmesini.

Dünyanın “Deli Petro”lardan çok çektiğini.

Bekledim;

“Filler tepişir çimenler ezilir” diye haykırılmasını.

Kudüs’te babasının arkasına saklanan 10 yaşındaki Muhammed’in İsrailli keskin nişancılar tarafından vurulmasına engel olmayanların, hiç olmazsa bu defa 15 yaşındaki Ukraynalı çocuğun, bisikletle giderken Rus bombasıyla parçalanmasının önüne geçmesini.

Bekledim;

En çok da savaşın kadın ve çocukların yüreklerinde yangına dönüştüğünün anlatılmasını.

Savaşa giden bir babanın evladına veda görüntülerinin, merhametsizleri merhamete getirmesini.

Şeytanın bir günahı beklediği gibi bekledim.

Bekledim;

Boş boş “Kahrolsun Amerika”, “Kahrolsun Siyonizm”, “Kahrolsun Emperyalizm” diye slogan atılmasını.

Bekledim;

Kefenlerini giyip Moskova’da Akşam Namazını kılmaya gidenlerin bu defa Kiev’e gitmelerini.

Bekledim;

Perinçekgiller ailesinin “Rusya’nın kullandığı silah, şu anda barış ve huzur getiren silahtır” demesini.

Bekledim;

Kınarken dahi savaşı meşrulaştırmaya çalışan yığınları görmek için.

Tarafların “en çok biz öldürdük, en çok zararı biz verdirdik” demelerini.

Propaganda yarışlarını.

Bekledim;

Kınama yarışı yapanlara bakmak için.

Bekledim;

Ülkemdeki A’dan Z’ye tüm siyasi partilerin bir araya gelerek sosyal medyadan değil bir amaç etrafında Rusya’ya karşı ortak bir deklarasyon yayınlamalarını.

Bekledim;

Rusya’ya yaptırım uygulayacağını söyleyen sözüm ona süper devletlerin, zihin arkalarında silah satışından elde edecekleri paraları düşünmelerini.

Yıllarca beklediğim gibi yine umutsuzca bekledim;

Bir yiğidin çıkmasını, yüreklere su serpmesini.

Bekledim;

“Biliyorum ki sesinin bu kadar çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz! Suriye’de 34 Türk askerini bombalayarak şehit etmeniz, hala yüreğimize saplanmış bir hançerdir” denmesini.

Beklerken;

Ekranıma düştü yüzü kanlar içinde kalan Ukraynalı kadının fotoğrafı.

Tıpkı Bertolt Brecht’in sözü gibi;

Her savaştan geriye üç ordu kalır:

Ölüler ordusu

Yas tutanlar ordusu

Hırsızlar ordusu.

Şimdilerde hırsızlar ordusu kıtalar dolaşıyor.

Soymak istedikleri yerde önce kargaşa, çatışma ve savaş çıkarıyorlar.

Bunu yaparken de ‘demokrasi’, ‘insan hakları’, ‘hukuk’ diyorlar.

Öldürdükçe kazanıyorlar.

Kazandıkça da öldürüyorlar.

Beklerken;

Bu defa bir meslektaşımızın feryadı düştü savaşın içinden yüreğime.

Rusya’nın işgal etmeye hazırlandığı başkent Kiev’deki Ukraynalı gazeteci Gulsum Khalilova, ölümün gölgesinden duymaz, görmez ve bilmez dünyaya seslendi:

“Savaşın içinden herkese merhaba. Belki bu sizinle son yayınımız olur. Çünkü başkent sürekli vuruluyor. Hükümet yetkilileri, insanların sığınağa gitmeleri için çağrılar yapıyor.

1941-1945 London Varşova gibi olmuş buralar, Moskova sayesinde. 21. asırda 1941’in karanlığını yaşıyoruz ama biz buradayız ve çalışmaya devam ediyoruz. Bizim kanal, Rus tarafından bilinen bir kanal ve ilk hedefleri arasında ama olsun. Korkarak yaşamaktansa şereflice ölmek daha güzeldir.

21. asırda Avrupa’nın göbeğinde bir ülke resmen işgal ediliyor. Kafasını kuma gömmüş dünya ise sadece kınamakla meşgul. Hatta kınamaktan korkanlar da var. Ama bir gün gelecek onların başkenti de işgal edilince anlayacaklar ama geç olacak.”