Tarih: 14.11.2018 01:48

Savaşlardan Ders Çıkartmak

Facebook Twitter Linked-in

Birinci Dünya Savaşı ya da o zamanki adıyla Büyük Savaş resmen 28 Temmuz 1914´de başladı, 11 Kasım 1918´de de bitti. Savaşa tüm cephelerde 70 milyon asker katıldı. En iyimser tahminle 16 milyon insanının doğrudan ölümüne, muazzam bir yıkıma, üç imparatorluğun çökmesine yol açtı. Ancak Büyük Savaş hiçbir büyük sorunun çözümünü sağlamadı. Tam tersine bazıları hala çözülemeyen yeni sorunlar yarattı.

21 yıl sonra da dünya bir büyük savaşla daha baş etmek, bir başka büyük yıkımı ve 65 milyon insanın daha kaybını göğüslemek zorunda kaldı. Kimilerine göre Büyük Savaş´ı bitiren Versay Antlaşması, kimilerine göre 1929 krizi, kimilerine göre de Mussolini ve Hitler´in İtalya ve Almanya´da iktidara gelişi ikinci büyük savaşı tetikledi. Her iki savaşa da neyin ya da nelerin yol açtığı konusunda ne tarihçiler ne de ?teorisyenler? arasında uzlaşı mevcut.

***

Emperyalizm diyen de var, güç dengesizliği diyen de, kriz yönetimi açısından değerlendiren de. Muhtemelen bu konudaki tartışma hiç bitmeyecek, uzmanlar, siyasetçiler ve kanaat önderleri bulundukları konuma, dünyaya baktıkları açıya göre iki savaşın da sebeplerini ve sonuçlarını yorumlamaya devam edecek.

Umarız bu tartışmalar ve 11 Kasım´da Paris´te düzenlenen gibi törenler sadece büyük savaşların değil hiçbir tür savaşın çıkmamasına yardımcı olur, insanlar ve toplumlar sorunlarını barışçıl yollardan çözer. Ancak ne yazık ki göstergeler olumlu değil. Empati yapma ve deneyimden öğrenme imkanlarımız insanlık olarak son derece sınırlı.

Milliyetçilik, ırkçılık ve ayrımcılık bu savaşlardan en çok ders çıkartması gereken yerlerde yükselişte. IŞİD saldırıları, Suriye başta olmak üzere savaşların, müdahalelerin yarattığı mülteci dalgaları Avrupa´nın eski reflekslerini hortlattı. Irkçılık yeni bir boyut kazandı, Müslüman karşıtlığına dönüştü.

İki dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan ve var olan sorunları aşacak en kapsamlı model ciddi sarsıntı geçiriyor. İlk defa üye olan bir ülke AB´den çıkmaya çalışıyor. Popülizm olarak adlandırılan yeni sağ giderek güçleniyor. Ana akım partiler de ırkçı, ayrımcı grup ve partilerin söylemlerine yakın durmak ihtiyacı hissediyor.

Bir daha büyük savaş çıkmasın, zafiyet saldırganlığa yol açmasın diye kurulan NATO da en güçlü üyesinin caydırıcı gücüne güvenip güvenemeyeceğini bilmiyor. Avrupa kendi savunma gücünü kurmaktan söz ediyor. ABD ise hem NATO´yu, hem de BM sistemini eleştiriyor. Yerine ikamet etmek istediği projesi de yok.

ABD bariz bir şekilde ben ne istersem onu yapın demeye getiriyor. Silahsızlanma antlaşmalarından çıkıyor, İran´la kendisinin de imzacısı olduğu nükleer mutabakattan çekiliyor. Bir yandan sanki Rusya´ya yakınlaşacakmış gibi dururken diğer yandan rekabetini, sorunlarını derinleştirecek adımlar atıyor.

Trump Yönetimi Çin´in güçlenmesini engellemeye çalışıyor, Kuzey Kore ile tehlikeli bir oyun oynuyor, geniş anlamıyla Ortadoğu´nun zaten hassas olan dengelerini daha da hassas hale getirecek adımlar atıyor. İran´a uygulanan ambargoların, kayıtsız şartsız İsrail dostluğunun ciddi sonuçlarının olmaması mucize olur.  Çin ve Rusya da tabii ki masum değil. 

***

Dünya, Büyük Savaş´ın bitişini anarken onun başlangıcında olduğu kadar gergin ve kırılgan. Uluslararası normlar, örgütler ve dengeler sarsıntı geçiriyor. Yeni bir silahlanma yarışı başlıyor. Bölgesel sorunlar bir türlü çözülemiyor. Rekabet için vesayet kuruluyor, vesayet için savaş yapılıyor. Devletler birbirinden daha fazla tehdit algılıyor. Şimdilik nükleer bir savaş çıkma olasılığı düşük ama hiç yok da sayılmaz.

Diğer yandan bu akışkan ve kırılgan durum Türkiye gibi ülkelere kullanabilecekleri fırsatlar da sunuyor. Bir büyük devleti diğerine karşı konumlandırabilme, hassasiyetleri üstünden siyaset yapabilme imkanı sağlıyor. Dünya dengelerini ve beklentileri iyi okuyabilirsek, duygusal değil şimdiki gibi rasyonel hareket edebilirsek, bu ciddi siyasi sismik krizden kazançlı bile çıkabiliriz. Ki aslında çıkıyoruz da?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —