İnsanlık tarihi, bir açıdan büyük anlatılar tarihidir. İçerisinde yaşadığımız modern/postmodern dönemleri ve bu dönemlerin birer anlatıları olan ideolojileri saymazsak, elimizde anlatı olarak dinin bizzat kendisi kalır. Ki bu anlatılar insanlara yol göstermiş, onları yürüyüşlerinde hedefe ulaşmak için teşvik etmiştir. Eğer ki, klasik dönemleri kastediyorsak, bu anlatıların tümünü ?din hanesi? içerisinde değerlendirebiliriz?
Elbette din derken, bir kısmı zamanla yapı bozuma uğramışları saymazsak, bir adı da ?barış´ olan İslam´ı düşünmemiz gerekir.
Anlamı barış olan bu dinin, müntesiplerinin kahir ekseriyetinin bulunduğu yakın çevremizde, barış yerine, adeta sonu hiç gelmeyecek gibi görünen bir savaş var. Hemen her gerekçeyle topraklarımız, büyüğünden, küçüğüne ya emperyalist olarak bilinen ?süper´ devletler, ya da ?horoza benzeme? psikolojisi içerisinde, zalimleşme emaresi ve niyeti taşıyan ?yavru´ emperyalist devletlerin işgalleri ile karşı karşıya?
Uzun asırlar süren sömürgecilik döneminden sonra, ilk olarak Afganistan, Sovyet Rusya tarafından işgal edilmişti. Günümüzde ise, Irak gibi, bir süre ?fiili´ işgale maruz kalmış ülkelerden farklı bir şekilde, emperyalist rollere soyunan güçlerin, kendi adlarına savaştırdıkları yerel güç odaklarınca yürütülen bir vekâlet savaşı 2011´den buyana Suriye´de sürüp gitmekte.
Hayatın öznesi olan ?insan´ aynı zamanda savaşın da öznesi idi; ya bu vekâlet savaşında emperyalistlerden yana olan ?zavallı ve zalim´ yerliler, ya da fillerin tepişmesinden dolayı, çimler gibi ezilen haklı ve mazlum insanlar, toplumlar?
Klasik dönemlerde, hemen tamamı bir devlete, daha açıkçası devrin sultanına bağlı vakanüvistler, yani tarih yazıcıları vardı. Ki tarihle ilgili hemen her şeyi, aynı zamanda yapılan savaşları da, yönetimin arzusu istikametinde kaleme alan, yazan vakanüvistler vardı. Ki bunlara resmi tarih yazıcıları denilebilirdi.
Modern dönemde de, 1. Dünya ve 2. Dünya Savaşı ile birlikte birçok tarihi olayı medyada olduğu üzere kitaplar üzerinden de sabit kılan, ?yandaş´ hatta satılık kalemler vardı.
Bir de, belli bir ideolojiye ve Cihat Arpacık örneğinde olduğu üzere, kendi tarafı mutlaka olduğu halde, hakka şahitlik bağlamında, Suriye´de taraflarca sürdürülen vekâlet savaşına dair izlenimlerini satırlara döken gazeteci-yazarlar da vardı.
?Savaşın İnsanları´*
Arpacık´ın kaleme aldığı kitabın daha iç sayfalarına bakmadan önce kapaktaki bu ifade, Suriye´de nasıl bir vekâlet savaşının, her şeyden ziyade vahşi yüzünü ve bir hakikatini gözler önüne seriyordu.
?Çocuklarının bedenlerini ölü kuşlar gibi Halep sokaklarında toplamak zorunda kalanlar anlattı? ifadesiyle, birçok insanın ?masa başında´ yaptığı gibi değil de, savaş ortamında bulunan ve hemen hemen bir yakınını kaybeden, çoğunu muhacir ve mülteci olarak önce Allah´a© daha sonra Müslüman kardeşlerine emanet edenlerin, yapılan savaşla ilgili tanıklıklarına dayanmaktadır.
Arpacık şöyle diyor; ?Dünya Suriye´deki savaşa bir çözüm arıyormuş gibi duruyor, ancak ancak kimsenin gerçekten hiçbir şey yaptığı yok.?
Dünya hiçbir şey yapmadığı içinde insanlar ölüyor?
Bu eserde, savaş ortamında kalan, o ortamı soluyan, bir cendere içerisinde bulunan ve bir çıkış yolu arayan insanların tanıklıkları esere damgasını vurmuş?
Bir yığın örneği var; Han Tuman cephesinde kuzeninin ölü bedeninin sinekler tarafından didik didik yendiğini görenler? İsrail işgalinden kaçarak Suriye´ye yerleşen, on yıllar sonra silahlanıp ?muhaliflere karşı´ savaşan Filistinliler? Çocuklarının bedenlerini ölü kuşlar gibi Halep sokaklarından toplayanlar? Bebeklerini kimyasal gazlı saldırıda kaybedenler? Ticaret durmasın diye tırlarını kuşatma altındaki şehirlere sokmayı başaranlar? Yıllardır varil bombalarının tiz ıslığını duyanlar? Müzakere masalarında büyük yalanları dinlemek zorunda kalanlar?
Kısacası, bu kez savaşın ortasında kalan, umutsuzluğa düşen, ama kendilerinden bir gazeteci gördüklerinde, içlerini ona açıp dertlerini dile getiren ?insanlar? konuşuyordu?
*Savaşın İnsanları, Cihat Arpacık, 1. Baskı, Mayıs 2019, Çıra Yayınları, İstanbul
Kaynak: Özgün İrade Dergisi, 2019n Ağustsos 184. Sayı