“Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” diye başlayan o meşhur türküyü ilk duyduğumda sözleri şaşırtmıştı beni.
Bu türküden sonra tereyağının kolesterolü artırdığına, damarları tıkadığına ve zararlı olduğuna dair gazete ve dergilerde onlarda doktor ve bilim adamının açıklamaları yayınlandı.
Ve biz ondan sonra zararlı diye sofralardan zeytinyağı ile tereyağını kaldırdık, bitkisel yağın ilk markaları olan Vita ve Sana yağı ile margarine alıştırıldık.
Pamuklu, yün ve ketenden yapılan fistanların yerine de sentetik ithal kumaşlardan yapılan elbiselere döndük.
O döneme ait bilgi parçalarını birleştirince türkünün arkasındaki kötü niyeti görmüş olduk.
Bunlar Amerikan devinin en kirli en çirkin ekonomik yüzü.
Bir de batı ve ABD komplosunun sosyal, kültürel ve siyasal yüzleri ve etkileri var ama orası bizim alanımız değil.
**
Aslında iki genç insan arasındaki aşkı anlatan bir Yunan şarkısından 1954 yılında derlenen bir türkü.
Hikayesi de şöyle anlatılıyor;
2’nci Dünya Savaşı sonrası Avrupa ekonomisi çökünce Amerika dünyanın en güçlü tek ülkesi oldu.
Dünyadaki savaş sonrası küresel ekonomik krizi fırsata dönüştürmek isteyen ABD, elinde biriken satamadığı mısır stoklarını eritmek için Marshall Planı adı altında bir yardım paketi hazırladı.
1948-1951 yılları arasında yürürlüğe giren paket Türkiye ile birlikte 16 ülkede devreye sokuldu.
Dünyanın en büyük mısır üreticisi olan ABD ülkede birikmiş olan mısırı eritmek için Marshall Planı’ndan faydalanmak isteyen ülkelere mısırözü yağı alma ön şartı getirdi.
O yıllarda Türkiye’de ilk margarin fabrikası kuruldu.
Vita, 1950 yılında Unilever firması tarafından üretilen Türkiye’deki bitkisel yağ sektörünün ilk markasıydı. Vita daha sonra 2010 yılında, yerli bir firma tarafından satın alındı.
**
Türkiye’de 1952’de margarin üretimine başlandı.
O tarihe kadar insanlar sofrada tereyağı ve zeytinyağı yiyorlardı. Üzerlerine de yerli kumaştan üretilen elbise giyiyorlardı.
1954’te karanlık bir el tarafından “Zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman” türküsü derletildi.
Ardından basının da desteğiyle büyük bir kampanyanın sonunda halkın damak tadı ve giyim tarzı itibarsızlaştırıldı, margarin ve sentetik giysilere alıştırıldı.
Bugün margarin ve ithal sentetik kumaşlara ilgi devam etse de tereyağı ve zeytinyağı sofralara yeniden döndü.
Giyim tarzında da eskiye dönüşün de izlerini görüyoruz.
**
Peki Unilever firması nasıl firma?
Unilever, Birleşik Krallık merkezli, dünyanın en büyük yiyecek ve hızlı tüketim ürünleri üreten şirketlerinden biri.
Unilever, 1930 yılında Hollandalı margarin üreticisi Margarine Unie ile İngiliz sabun üreticisi Lever Brothers’ın birleşmesiyle oluştu.
İlk yıllarında şirket margarin ve sabun üretiyordu ve üretimde palm yağı kullanıyordu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra şirket artık yiyecek ve kişisel bakım sektöründe görünmeye başladı. Markaların satın alınması politikasını yürüten şirket; Axe, Dove, Omo, Becel, Hellmann’s, Knorr, Lipton, Algida, Magnum, Rexona gibi markaları bünyesine katmakla dünyanın dev şirketlerinden birine dönüştü.
Unilever şu an dünyanın en büyük şirketlerinden biri olup yaklaşık 200 ülkede kendi ürünlerini satıyor; dünyanın 20’den fazla ülkesinde kendi fabrika ve genel merkezlerine sahip.
Şirket, gıda, içecek, ev bakımı ve güzellik ve kişisel bakım olmak üzere dört ana kategoride düzenlenen 400›den fazla markanın sahibi.
Unilever, Türkiye’deki ilk yatırımını 1952 yılında gerçekleştirdi. İlk önce İstanbul’un Bakırköy ilçesinde Sana fabrikası kuruldu.
Şu an şirketin Anadolu, Karadeniz ve Marmara bölgelerinde 8 fabrikası var ve bu fabrikalarda çeşitli yiyecek ve bakım ürünleri üretiliyor.
Üretim, ihracat ve satış kapasitesine göre Türkiye Unilever için en gelişmiş pazarlardan biri.
**
ABD ve Avrupa, ekonomik, siyasal ve kültürel komplolar konusunda tecrübeli ama Rusya öyle değil. Rusya Ukrayna savaşı da muhtemelen bir komplonun tetiklemesi sonucu oluşan bir durum.
Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlar Putin’i durdurmak yerine daha da sertleştiriyor.
Ve bu gidişin sonu hayra alamet değil.
Eğer bu savaştan bugün Avrupa ve Türkiye dahil herkes olumsuz etkileniyorsa, savaşı kimin çıkardığı önemli değildir.
Herkesin kaybedeceği bir savaşı sürdürmenin de bir mantığı yoktur.