Denilir ki, 1860´larda, İstanbul´a modern bir çehre kazandırmak için Amerika´dan getirttirilen Hamlin isimli bir mühendis, İstanbul´u tanımak için gezinirken, Rumeli Hisarı´nın bulunduğu mekâna da gider ve oradan Boğaz´ın muhteşem güzelliğine bakarken, ?Sultan Muhammed, Bizans´ı bu tepelerden fethetmiş; ben de Bizans´ı buradan başlayarak ihya edeceğim..´ der. Ve bir okul açmak ister oralarda.. Kimse yer vermez, Ahmed Vefîk Paşa´dan gayri.. Hamlin´in Robert College adını verdiği okul böyle çıkar ortaya.. (Sonraları, 2. Abdulhamîd, A. Vefik Paşa´nın mezarını Robert Kolej´in duvarları dibine naklettirir; hıncını ?Taa Kıyâmet´e kadar, çan sesi altında uyusun..´ dercesine yansıtır..)
Ve Müslüman aileleri çocukları o okulda Pazar günleri oradaki Kilisenin çan sesleri altında çorbalarını içtikten sonra birer-ikişer Pazar âyinlerine katılmalara başlarlar. Ve zengin sınıfların veya siyaseten güçlü ailelerin çocukları, zamanla, kendilerinin veya ana-babalarının dinlerinden hemen hiçbir şey bilmezken veya öğrenmek arzusu içlerinde uyanmazken, ?yüksek Batı kültürü´ diye yüceltilen o muzahrafât atmosferinde büyürler. Ki, onların arasından sonraları başbakan, bakan, yüksek bürokrat ve teknokrat olan niceleri de çıkar; başta B. Ecevit olmak üzere..
Ve Bizans´ın ne kadar hortlatılıp hortlatılamadığı da herkesin bakış açısına göre değişir. Ama, orada ?yüksek kültür ve medeniyet değerleri´ adı altında asıl yükseltilenin kamuflajlı bir Bizans olduğu da reddedilemeyecek bir gerçek olsa gerek.. Ve bunun Müslüman topluma, özellikle edebiyat ve medya vasıtaları yoluyla, hele de kemalist- laik resmî ideoloji döneminde nasıl zerk edildiği biliniyor.
***
Sedat Simavî´nin 1948´de kurduğu ve 70 yıldır yayın hayatında olan Hürriyet gazetesi satılmış.. Çeyrek yüzyıl önce de satılacağına dair iddialar ortaya atılınca, Erol Simavî iddiaları yalanlamış ve ?İnsan hürriyetini satar mı?´ diye sorup, ?Satmaz.. Ben de satmayacağım..´ demiş ve sonra da satmıştı Hürriyet´ini; Kelkit´ten geldiği bildirilen 1979´da da Milliyet´i Ercüment Karacan´dan satın alan Aydın Doğan isimli bir sanayiciye..
O Hürriyet´i de alınca, daha bir esrarengiz hâle gelmişti. Gazetesi de, geçmişte olduğu gibi, yine Silahlı Kuvvetler içinde yuvalanmış olan ?darbeci kuvvetli silahlar´ın gayri resmî sözcüsü durumundaydı. Klişe tabirle, ?Statükonun Amiral Gemisi´ydi, o.. Statüko da mâlum; resmî ideoloji üzerindeki sosyo-politik yapı..
A. Doğan´ın gücü, bu gazeteyle o kadar artmıştı ki, ayağına kadar gelen bazı başbakanları pijamayla karşılayacak kadar şişkin egolu birisine dönüştüğü söyleniyordu. Ama bu problemin ondan değil, siyasî hırs ve çıkarları için, biraz güçlü vehmettikleri karşısında taklalar atan siyasetçilerden kaynaklandığını, o havaya prim vermeyen Tayyip Erdoğan göstermişti.
***
O gerçekte, o, Kelkit´in mütedeyyin ve mütevâzı bir aile çevresinden gelmeydi.. Sevap ve günahlar, fazilet ve rezîletler şahsîdir, geçelim. Bunu herkes kendi durduğu yere göre farklı değerlendirebilir.
Şimdi o, 80 yaşına gelince artık, işi yürütemeyeceğini düşünmüş ama yaptıklarını gururla sahipleniyor.
Ama, milletimizin hâfızasında da geride kalan 25 yıldan öyle çarpıcı sahneler de kalmıştır ki, A. Doğan´a da yeter onlar, gururlanması veya pişmanlığı için..
?(Ordu)Gerekirse silah kullanacak../ Tayyip artık muhtar bile olamayacak.. / Kaosa kalkan 411 el../367 Çıkmazı..´ vs.. Saymakla bitmez ki.. Bu gazetenin, milletin büyük kesimlerini sevindiren başlıklarını saymak daha kolay oldurdu..
***
Bu el değiştirme üzerine bir yozdil şöyle yazmış: ?Aydın Doğan´ın yanında durmak, yurttaşlık görevidir. Ya hep birlikte söndüreceğiz.. Ya hep birlikte yanacağız.. Üçüncü seçenek yok.. (?) Aydın Doğan´ın tasfiye edilmesi Türkiye için çoook çoook, çok kötü bir gelişmedir.´
Zannedersiniz ki, -belki de öyledir- bir savaş veriliyor, bu satışla..
Bu gazeteyi ve bağlı yayınlarını, 800 milyon Doları aşkın bir muazzam servet ödeyerek satın alan Demirören Grubu´nun aynı çizgide götürmemesini temenni eden büyük kitleler olduğu unutulmamalı..