Tarih: 13.01.2022 11:18

‘Şark meselesi’ Bosna’yı yine tehdit ediyor

Facebook Twitter Linked-in

New Lines Dergisi Editörlerinden Riada Aşimoviç Akyol “Savaşın Balkanları kasıp kavurmasından otuz yıl sonra, Bosna’nın geleceği yine belirsiz görünüyor. Ve “Doğu Meselesi” denen İslamofobik bir anlatı bir kez daha çirkin yüzünü gösteriyor” diyor

RİADA AŞİMOVİÇ AKYOL

Bosna’da doğup yaşadığınızda, Şark Meselesi’nin gerçekte kaç kez tekrarlanacağını merak etmeden edemiyorsunuz.” Srebrenica Soykırım Anıtı Merkezi müdürü Emir Suljagić, geçen günlerde sosyal medya hesabından böyle yazdı.

Atıfta bulunduğu “mesele,” Osmanlı sonrası Balkanlar’da azınlık olarak yaşayan yerli Müslümanların acılı tarihiydi: kitlesel imha da dahil olmak üzere bir dizi ayrımcılık, şiddet ve zulüm dolu kötü bir tarihtir bu. Ayrıca bazı Avrupalıların 19. yüzyılda bu uzun vadeli soykırımı tanımlamak için icat ettikleri bir kavrama dayanır: “Şark Meselesi”.

Bu “mesele,” tarihsel bir tema, ancak aynı zamanda çok acil bir konu. Çünkü anavatanım Bosna-Hersek, Dayton Barış Anlaşması’nın 1995’te imzalanmasından bu yana en ciddi siyasi ve güvenlik krizinden geçiyor.

SIRPLARIN NEFRET SÖYLEMİ

Son birkaç ay içinde, üçlü cumhurbaşkanlığının Bosnalı Sırp üyesi ve “Republika Srpska” tarafının ayrılıkçı çabalarının lideri Milorad Dodik, ülkenin parçalanmasına yönelik bazı açık adımlar attı. Tıpkı siyasi seleflerinin Bosna devletini yıkmayı amaçladığı gibi, Dodik de 90’ların başındaki son soykırımı planlayan ve yürüten savaş suçluları gibi, Müslüman karşıtı anlatıları ve Boşnaklara karşı nefret dolu, özcü söylemleri kullanmaya devam etti ve ediyor.

Dodik’in dilinden düşmeyenler “Müslümanlar” terimi, tüm Boşnakları sadece dini bir gruba indirgemeyi, onları Avrupa’da bir kez daha yabancı olarak göstermeyi amaçlıyor. Aynı zamanda, bazı Batı Avrupalı ​​liderlerin Müslümanlarla ilgili İslamofobik anlatılarıyla da örtüşüyor. Bunlar arasında Macaristan başbakanı Viktor Orbán ve Slovenya lideri Janez Janša başı çekiyor. 90’lardan tanıdığımız bir söylem olan “Avrupa’nın savunması” hedefinde birleşmiş görünüyorlar.

Örneğin Dodik, “Biz Hristiyanız… ve tecrübelerime dayanarak Müslümanların değerlerinden vazgeçmediğini söyleyebilirim” diyor. “Farklı kültürlere sahip ülkelerden gelen göçmenlere” işaret ederek, “Avrupalıların birkaç on yıl sonra Avrupa’da yaşayıp yaşamayacaklarını” da soruyor. Avrupa’da sözde “demografik istikrarı” korumak için çağrılar yaparken, Müslümanların, beyaz ve Hıristiyan Avrupalıları yok misyonunu ifade eden hayali “Büyük Yer Değiştirme” komplosuna gönderme yapıyor.

Nitekim Macar hükümeti, 2015’ten bu yana, en sağcı, milliyetçi, göçmen karşıtı, popülist, “aile yanlısı” politikacıları, kilise yetkililerini ve diğer muhafazakar kişileri bir araya getiren yıllık bir konferans düzenliyor. Ve Burada konuşan Dodik, Sırp entelektüel ve siyasi seçkinlerinin 1990’lardaki son soykırıma zemin hazırlamak için Müslümanları ötekileştirmek için kullandığı aynı İslamofobik söylemleri tekrarladı. Dodik’in bilinçli dil tercihleri, Müslümanların yüzyıllardır bölgede nasıl yaşadıklarını göz ardı etmesi ve bazı AB ülkelerindeki en yüksek siyasi liderler arasında gördüğü sempati ve destek, geçmişten gelen aynı endişe verici çanları çalıyor. Çanlar, yine Şark Meselesi için çalıyor.

‘ŞARK MESELESİ’ NEDİR?

Peki “Şark Meselesi” tam olarak nedir? Bu, Hıristiyan devlet adamlarının 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak ve tüm “Türkleri” – yani Osmanlı Müslümanlarını – Asya’ya “geri” sürmek amacıyla kullanmaya başladığı bir terimdi. O zamanlar “Avrupa’nın Hasta Adamı” olarak adlandırılan Osmanlı İmparatorluğu’nun kademeli olarak küçültülmesi 19. yüzyılda da devam etti. Ancak bu yalnızca imparatorluğun geri çekilmesi değildi; aynı zamanda Güneydoğu Avrupa’da eski Osmanlı topraklarında yaşayan Müslümanların toplu olarak sürgün edilmesi ve yok edilmesiydi.

Batı Balkanlar’ın önde gelen İslam alimlerinden Fikret Karčić, bu acı hikayeyi “Müslümanlar Balkanlar: 20. Yüzyılda Doğu Sorunu” adlı kitabında anlatıyor. Balkanlar’da ne zaman bir Hıristiyan çoğunluk ulus-devleti doğsa, kitlesel kıyımların, katliamların ve yeni diasporaların ortaya çıktığını gösteriyor.

Balkanlar’daki Müslümanların yaşadığı bu acılar, birkaç yüzyıl önce de İspanya ve Sicilya’da yaşandı. Bu arada Yahudiler de genellikle Müslümanlarla aynı kaderi paylaştı. Karčić’e göre, 1923’te Lozan Antlaşması’nın Osmanlı Devleti’nin sonunu işaret ettiği dönemden sonra bile Balkan Hıristiyan milliyetçi elitleri arasında Müslüman nüfusa yönelik “Şark Meselesi zihniyeti devam etti.” Nitekim, Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmesinden çok sonra, yani 1992-95 yılları arasında da Boşnaklar soykırıma hedef oldu.

Dahası, 90’larda yaşanan vahşetin ardından, hayatta kalanlar sadece soykırımın inkarıyla değil, aynı zamanda savaş suçlularının sürekli yüceltilmesiyle de muhatap olmak zorunda kaldılar. Ve şimdi yeni bir tehditle yüzyüzeler.

Kısacası isimler değişiyor, ama ‘Şark Meselesi’ zihniyeti değişmiyor. Sırp (Ortodoks) ve Hırvat (Katolik) etno-milliyetçi liderler – şu anda Bosna’da Milorad Dodik ve Dragan Čović ve bölgedeki Aleksandar Vučić ve Zoran Milanović’in – Boşnaklara ve onların Müslümanlığına şovence bakmaya devam ediyor.

‘OSMANLI KALINTILARI’

Nitekim Karčić, 20. yüzyılın sonundaki katliamların habercisi olan siyasi söylemdeki ana motiflere ve bunların 19. yüzyılın sonundakilerle benzerliklerine işaret ediyor. Bunlar arasında Sırp politikacılar ve entelektüel seçkinlerin, İslam’ı Avrupa topraklarına yabancı bir din olarak tasvir eden saldırgan propagandaları var. Buna göre Balkan Müslümanları, “yabancı” yahut “Osmanlı kalıntıları.” Avrupa, Hıristiyanlık ile özdeş. Hırvatistan, “Antemurale christianitatis”, yani “Hıristiyanlığın siperi”. Ve bugün yeniden hortlayan bu söylemlerin 90’lı yıllardaki soykırım sırasında Boşnaklara karşı nasıl kullanıldığını iyi biliyoruz.

Böylesine kanlı bir tarih nedeniyle, bugün, Bosna’dan gelen haberler uluslararası medyayı yeniden doldurduğunda, pek insan, hem ülkenin hem de insanlarının geleceği konusunda endişeleniyor.
Bu arada Rusya ve Çin, bir Batı müdahalesi durumunda “dostlarını” yardıma çağıran Dodik’i açıkça destekliyor. Neyse ki Türkiye bölgede diplomatik olarak etkili, dahası Kasım ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin “Bosna-Hersek’in 1990’larda yaşadığı acıları tekrar yaşamasına kesinlikle izin vermeyeceğini” açıkadı. 5 Ocak’ta da ABD, Dodik’i yolsuzlukla ve Bosna’nın istikrarını tehdit etmekle suçladı ve yeni yaptırımlar ilan etti.

Ama Batı’nın tavrına dair soru işaretleri var. AB, Bosna’nın devlet egemenliğinin baltalanmasına karşıysa, Avrupa Komisyonu neden Dodik’in Sırp Cumhuriyeti’ni 600 milyon avronun üzerinde sübvansiyon ve krediyle ödüllendiriyor? “AB’nin caydırıcılık eksikliği” bir yana, bazı üye ülkelerde açıkça İslamofobik politikacılar var. Örneğin, Macaristan’ın kamu diplomasisi ve ilişkilerden sorumlu devlet sekreteri Zoltán Kovács şöyle dedi açıkça: “Bosna ile ilgili sorun, 2 milyon Müslümanın yaşadığı bir ülkeyi nasıl entegre edebileceğimizdir.”

Biz Boşnaklar, bu dili daha önce duyduk. Temmuz 1992’de Bosna-Hersek’teki Sırp Halk Meclisi’nde bir politikacı şöyle demişti: “Avrupa, burada bir İslam devletinin kurulmasını istemiyor ve buna izin vermemeli; bu bizim en büyük sorunumuz”.

SOYKIRIM MİMARI KARADZİÇ

Kimdi bu? Sonradan savaş suçlusu olarak hüküm giyecek olan, eski Bosnalı Sırp lider ve soykırım mimarı Radovan Karadziç…

“Clinton Bantları” adlı kitaba göre de, bazı Avrupalı ​​liderler, 1992’de, Bosna-Hersek’teki olaylardan “Hıristiyan Avrupa’nın acı ama gerçekçi restorasyonu” söz etmişler, veya Bosna’nın “Avrupa’ya ait olmadığını” söylemişlerdi birbirlerine…

Kısacası, Boşnaklara yönelik tehdidin kökleri derin ve karanlık bir tarihe dayanıyor: Avrupa’yı tüm “ötekilerden,” en başta da Osmanlı Müslümanlarından “arındırmayı” hedefleyen o eski “Şark Meselesi” zihniyetine…

Peki bu eski şovenizm, geçmişteki soykırımları yücelterek ve yenileri için bıçak bileyerek, bir kez daha kazanacak mı?

Batılı güçler, Dodik’i durdurmak için harekete geçerlerse, Bosna birleşik bir ülke olarak kalabilir. Sırp milliyetçiliği, 90’lardan farklı olarak bu kez dizginlenebilirse, “Şark Meselesi” belki kalıcı olarak rafa kaldırılabilir.

Dilerim öyle olur. Ve Bosna, hem de Avrupa, çoğulcu ve hoşgörülü bir geleceğe doğru yürüyebilir.

(Yazı, New Lines‘da yayınlanmıştır)

 

Kaynak: Farklı Bakış




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —