Şantajcı Batı basını ve II. Abdülhamid

Zekeriya Kurşun- 28.05.2018

Şantajcı Batı basını ve II. Abdülhamid

Bu günlerde Fransız basını Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhinde yoğun yayınlar yapmaktadır. Bu durumun Türkiye´nin Ortadoğu ve Afrika´daki Fransız nüfuz sahasındaki görünür faaliyetleri ve Fransız kalkınmasına büyük katkısı olan Türk unsurun varlığına karşı geliştirilen yabancı düşmanlığı ile ilgisi olduğu açıktır.

Her ne kadar Batı´da basının özgür ve demokrasi yanlısı olduğu iddia edilse de, tarih boyunca hükümetlerinin manipülasyonuna da açık olduğu bilinen bir gerçektir. Ayrıca Batı basınının sadece hükümetleri ile değil, maddi menfaat sağlayan her kesim ile kolay işbirliği yaptığını gösteren yüzlerce tarihi deliller bulunmaktadır. Özgürlük ve kamuoyu kavramının ardına saklanan Batı basınının bu kavramlar üzerinden geçmişte de nasıl menfaat devşirdiklerini gelin birlikte okuyalım.

19. Yüzyıl´da ?kamuoyu baskısı? siyasette ve uluslararası ilişkilerde bir araç olarak kullanılmaya başlandı. Devletler kamuoylarını basın üzerinden etkileyerek, diğer devletler ile ilişkilerini de sözde bu kamuoyu baskısı üzerinden yürütmekteydi. Kamuoyunda oluşturulan imaj üzerinden dış politika yapmak ve istedikleri devleti baskı atına almak Batı´da bir gelenek haline geldi. Daha Sultan Abdülmecid zamanında Osmanlı aleyhindeki yayınları önlemek için yabancı gazetecilere nişan, madalya ve hediyeler verilmeye başlandı. Fakat bu meseleden en çok zarar gören Sultan II. Abdülhamid oldu.

BATI BASINI VE II. ABDÜLHAMİD

II. Abdülhamid, Osmanlı imajının Avrupa´da oldukça zedelendiği bir tarihte tahta geçti. Kendisinden önce Osmanlı Maliyesi´nin iflası; Şark Meselesi´nin uzun zamandır gündemde olması ve Balkanlar´daki gelişmeler devletin görüntüsünü hayli yıprattı. Ayrıca hiç istemediği halde kendini Osmanlı-Rus Savaşı´nın içinde buldu. Savaş boyunca yaşanan olaylar ve savaşın sonunda imzalanmak zorunda kalınan Berlin Anlaşması, Osmanlı Devleti´ni ve sultanını yermek için yeterli bir sebepti.

Bu felaketlerin yaşandığı 1878 yılında, Batı basınında da Osmanlı aleyhinde yoğun propagandalar başlar. Zira görünüşte Osmanlı-Rus Savaşı´nın sonuçlarını düzenlemek ama gerçekte Osmanlı Devleti´nin taksimini öngören Berlin Anlaşmasından bütün Batılılar istifade etme peşindedirler. Özellikle Fransızlar ve İngilizler ön saftadır.

II. Abdülhamid uzun yıllar sonra bütçesini denkleştirmiş, borçlarını düzenli ödemeye bağladığı bir sırada, 1881´de Fransızlar Tunus´u; 1882´de İngilizler Mısır´ı işgal ederler. İşgalci emperyalistler kendilerini haklı göstermek için II. Abdülhamid aleyhinde yoğun propagandalar başlatırlar. İngiliz ve Fransız basını başta olmak üzere dış basında, II. Abdülhamid aleyhinde yazılar ve onu zalim, hatta kan dökücü olarak gösteren karikatürler yayımlanır. Mesele o kadar büyük ki; Osmanlı Hariciye Nezareti, 1882 yılı sonlarında sultanın dikkatini bu konuya çekerek, bazı düzenlemelerin yapılmasını ister. Nitekim 1883 yılı başlarında dış basını takip edecek, devletin ve padişahın imajını zedeleyici yayınları tekzip edecek olan Matbuat-i Ecnebiye Müdürlüğü kurulur. Bu girişime öncelikle bası özgürlüğü adına İstanbul´daki Batılı devletlerin büyükelçileri karşı çıkarlar.

Batı diplomasisini ve basınını iyi bilen Salih Münir Paşa, İstanbul´da ikamet eden yabancı gazeteciler hakkında bir rapor hazırlar. Kimin neden hoşlandığı; beklentisinin ne olabileceği ve Osmanlı Devleti lehinde yayın yapmaları için ne yapılması gerektiğini ortaya koyar. Asıl hedef yalan-yanlış bilgiye dayanarak yapılan yayınların ahlaki olarak tekzip edilmesi gerektiğini anlatmaktır. Oysa durum bambaşka bir hal alır.

ŞANTAJCI BASININ ÖNCÜSÜ FRANSIZLAR

II. Abdülhamid yönetimi aleyhinde yazılan yazıların bir kısmı gazetelerin kendi şantajları; bir kısmı da ilgili hükümetlerin şantajları olduğu bilinmektedir. Hatta bu şantajlar ile pek çok gazete sahibi ve gazeteci Osmanlı Devleti´nden tahsisatlar almayı ummaktadır. Bu yüzden Salih Münir´in çabaları boşunadır. Üstelik aynı sıralarda Afrika´nın paylaşılması gündemdedir ve Batı kamuoyunun dikkatlerinin bunda uzak tutulması gerekmektedir. Paşa bir çözüm olarak İstanbul´da yaşayan Avrupalı ve Avrupa´daki gazetecilere ve gazete sahiplerine ulaşılıp dostluklar kurulmasını, nişanlar verilmesini ve hatta para yardımı yapılması gündeme getirir.

Devletin resmi belgelerine göre, bu işe, İstanbul´daki Havvas ve Reuters ajanslarının temsilcilerine tahsisat adı altında paralar verilmekle başlanır. Yani dünyanın o tarihteki en büyük Batılı haber ajansları şantaj ile devletten rüşvet almaya başlar. Ancak bu durum, Batı basınındaki şantajcıları arttıracak ve menfaat koparma adına daha fazla yalan haber üreteceklerdir.

1887 yılında yabancı basının takip ve kontrolü için II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti´nde ikamet eden ve ayrıca Paris ve Londra´daki gazeteciler ile ilgili yeni çalışmalar yapılmasını ister. İlgili müdürlük, bugün bir kısmı hâlâ yayın hayatında olan pek çok İngiliz, Fransız, Alman, Avusturya ve İtalyan gazete temsilcileri le görüşmeler yapılır. Bu gazetelerin bir kısmı devlet aleyhinde yalan haberler üretmemeleri konusunda ikna edilse de önemli bir bölümü, özellikle Fransız basını şantajlarını sürdürür.

Bazı gazete ve muhabirlerden Osmanlı Devleti hakkındaki yazılarında daha insaflı olmaları istenirken; bazılarına da dağıtılmak üzere bir bütçe hazırlanır. Nitekim aynı yıl gerek İstanbul´da ve gerekse Londra ve Paris´te Salih Münir Paşa, bu şantajcı gazetecilere 6400 lira dağıtır. Ancak daha ilginci, bütün Avrupa´da dağıtılan paraya yakın bir meblağın sadece Paris´teki şantajcılara verildiğidir. Bu paradan Stafet, Orient gazeteleri pay alırken, en büyük payı ise Liberte, Voltaire, Republique Francaise, Jeill Pluss gazeteleri alır.

Bu durumdan İstanbul´da oturan pek çok Fransız gazeteci de istifade eder. Ancak bu yazıyı, sadece Paris´te ?hürriyetçi ve hümanist? görüntü altında II. Abdülhamid´e müstebit damgası vuran şantajcı gazete ve gazetecilere dağıtılan aylık paralar ile bitirelim. Resmi belgelere göre; Liberte´ye 750 Frank, Voltaire´e 1000 Frank, Republique Française´e 1000 Frank; Paris Basın Müdürü Mösyo Chanel´e ve gazeteci Mösyö Alias´a 500´er Frank ödenmekteydi.

Artık gerisini siz düşünün.