Tarih: 09.11.2020 02:16

Şankıti'nin Hallaq eleştirisi(2)

Facebook Twitter Linked-in

Şankıti, “ İmkânsız Devlet” yaklaşımını  örtülü bir laiklik çağrısı olarak görür. Ayrıca Hallaq’ı nihilist olmakla da suçlar. Zira ona göre Hallaq, siyasi özgürlük mücadelesinde insanların ilham kaynağı olan değerleri şüpheli hale getirmektedir.Müslümanları ümitsizliğe sevk etmekte; laik  devlet önermediği gibi  İslam devletini de mümkün görmemektedir. (Sf: 457)

Kısacası Şankıti’ye göre Hallaq,Müslümanları iki arada bir derece çaresiz ve ümitsiz bir şekilde bırakmaktadır.

Şankıti bununla da iktifa etmez. Hallaq’ı nihilist olmanın yanında selefi olmakla da suçlayarak bariz bir çelişkiye düşer. Hızını bu noktada da kesmez ve  yaptığının Batı tecrübesine haksızlık olduğunun da altını çizer. Ona göre yapılan bir ilacın tedavi edici yanını görmeyip yan etkilerini öne çıkarmakla eş değerdir. (Sf:458)

İlaç örneğini görünce aklıma ister istemez merhum Cemil Meriç’in aptal hizmetçi benzetmesi  geldi. Hizmetçi efendisinin ilacını kullanarak kendisinin de sıhhat bulacağı vehmindedir. Lakin yanıldığını anlaması fazla vakit almayacaktır.

Şankıti, Hallaq’ın kafasındaki modelin modern devletin yerel/bölgesel karakterini tartışmaya açarak, İslam hukuku ile milli/ulus devletin imtizaçının mümkün olmadığını göstermeyi hedeflediğini söyler. Ona göre imparatorluktan ziyade ulus devletler Medine’deki nebevi devlete daha çok benzemektedi. (Sf:459)

***

Doğrusu bu eleştirilere katılmak zannımca pek mümkün değildir. Elbette ne Hallaq ve ne de bir başka kimse eleştiriden muaf tutulamaz. Lakin bu, yapılan eleştirilerde sahicilik ve tutarlılığın aranmayacağı anlamına da gelmemektedir.

Evvela ulus devlet anlayışının İslam’ın siyasi ideallerine daha uygun olduğunu düşünmek mümkün değildir. Aksine bir halde Kemalist cenahın “Mustafa Kemal bizi ümmet olmaktan çıkarıp çağdaş ulus haline getirdi” cümlesinin önemini es geçmiş oluruz. Bu söz öyle basitçe geçilecek sıradan bir slogan olmayıp Kemalist modernleşme projesinin bel kemiğidir. Laiklik de dahil diğer bütün değişimler bizleri ümmet halinden çıkarıp ulus haline getirmek için kullanılmış aparatlardır. Ayrıca Batı için İslam ülkelerine zerkedilen bütün ideolojilerin temelinde yatan ana hedef Müslüman halkların “ümmet” bilincini terk edip kurulan modern devletler eliyle uluslaştırılmasının amaçlanmış olmasıdır.

Bu bakımdan Şankıtı’nin  laikliğe karşı olduğunu defalarca söylemiş olması bu ahvalde hiçbir pratik yarar sunmamaktadır.

Keza Şankıti’nin büyük bir ümit bağladığı demokrasi de ancak yine devlet eliyle uluslaşmış toplumlar için uygulanabilir bir projedir. Ayrıca ne zaman ki uluslaştırılan toplumlarda demokrasi istenilen neticeyi hasıl etmemiş ise  Batı tarafından ipi tereddütsüzce çekilmiştir.

Aslında Şankıti’de vaziyetin farkındadır. Yapmış olduğu iktibaslarda, Huntington’un demokrasinin Türkiye’yi  götüreceği yerin temellere ve dine dönüş olduğuna işaret ederek “bu ahvalde ne olur?” sorusunu sorduğuna işaret etmektedir. (Sf: 455)

Bunun üzerine kurucu tecrübe olan nebevi devletin günümüzde ulus devlet ile uyuştuğunu iddia edebilmek  bana hakikaten  sorunlu gözükmektedir.

***

Evet, Şankıti kitabında oldukça bol malzeme vermektedir. Hatta yeri gelmişken ifade etmekte yarar var, hadis külliyatından yaptığı iktibaslarla günümüzdeki hadis karşıtlarının ne kadar haksız olduklarını da gözler önüne sermektedir. Çünkü hadis kitapları Hz. Peygamberden nakledilen sözler kadar yaşanmış olayları da aktarmaktadır. Bu bilgiler olmadan İslam’ın anlaşılması son derece yavan kalacaktır. Fakat Şankıti bütün mesaisini iktidarın babadan oğula geçmesine hasretmiştir. Sanki başka bir problemi yokmuş gibi bir intiba uyandırmaktadır. İşin daha vahim tarafı bu takıntısı için tek çözümün demokrasi olduğunu her fırsatta ima ediyor olmasıdır.

Mesela düşünürümüz Rasulüllah’ın övdüğü Hristiyan Habeş Kralınının yönetimini bile adaletten ziyade  “günümüz demokratik devletlerinin büyük bir kısmı bu sınıfa dahildir diyerek” demokrasi ile arasında anlaşılamaz bir benzerlik kurmuştur. (Sf:487)

Hayır günümüzün demokratik devletleri Habeş Kralı Necaşi kadar bile adil degildir

Peki sorunun temelinde yatan etken neresidir?

“Hallaq’ın da tıpkı onlar gibi (selefiler kastediliyor) İslami değerler hakkında hüküm verirken nihayetinde vahyi değil de Müslümanların tarihindeki yaşanmışlıkları kıstas aldığını görmüştük.” (Sf: 473)

İşte “tarih” yaklaşımında seçilecek metod  üzerinde durulmayı gerektiren büyük bir önem arz etmektedir. Zira konunun temelinde yatan belirleyici budur.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —