Bazı kitaplar var ki sevinci, coşkuyu, hüznü ve yürek burukluğunu birlikte yaşatır. Şakir Kurtulmuş’un “Bir Tutkuya Dönüşmek” (Çıra Edebiyat, Kasım 2021) adlı deneme kitabı da bu türden bir kitap. Her biri bağımsız metinler olarak yazılmış denemeler bir kitap bütünlüğü içinde bağımsız olmaktan çıkıyor ve öteki metinlerle düşünsel ve duygusal bir bağla bütünlük kazanıyor.
Şakir Kurtulmuş, bu kitabında daha çok yazarlarla, şairlerle tanışmalarını konu alan yazılara yer vermiş. Bu tanışmaların kendisi üzerinde bıraktığı etkilerden söz etmiş. Söz gelimi, Nuri Pakdil’le tanışmalarını anlatırken, Nuri Pakdil’e özgü bir edimi de öğrenmiş oluyoruz böylece. “Yüz Yüze Görüştüğüm İlk Yazar: Nuri Pakdil” başlıklı yazısının son bölümünü alıyorum buraya: “Bir gün yine Atasoy Ağabeyin yanındayım… Yeni gelen kitaplar, dergiler ve mektuplar üzerine konuştuk. Şakir işin var mı diye sordu, hayır abi okula gitmedim bugün, diye cevap verince, güzel, gel o zaman otogara gidiyoruz, Ankara’dan Nuri Pakdil geliyor, onu karşılayalım, dedi. Nasıl heyecanlandım, nasıl sevindim, hemen çıkıp otogara geçtik. Ankara otobüsünün kapısında karşıladık Nuri Beyi, kucaklaştık. Nasıl sıcak, nasıl sevimli bir yüz ifadesiydi o. Munis bakışı ve duruşu ile yer etti gönlümde. Otogardan belediyeye yürüdük, Atasoy Ağabeyin odasına geçtik, bir simit ve bir bardak çay içimi kadar oturduk. Ankara’dan Eskişehir’e geliş sebebini öğrendiğim zaman çok şaşırdım. Üstad Nuri Pakdil Edebiyat dergisinin bir yıl boyunca yayımlanan 12sayısını ciltletmiş ve o cildi Atasoy Müftüoğlu’na bizzat gelerek elden takdim ediyor. Böyle bir nezaket örneği, inceliğine hayran olmuştum. Kargoyla gönderebileceği halde bizzat gelerek cildi takdim etmesi çok ince, çok naif bir davranıştı. 15 dakika kadar kaldığı ofisten çıkıp yine birlikte otogara geçtik ve Ankara otobüsüne bindirerek kendisini yolcu ettik.”
Bir Tutkuya Dönüşmek, Şakir Kurtulmuş, Çıra Yayınları, Kasım 2021, 86 sayfa
Tutku bir yazarın, bir şairin olmazsa olamazıdır. Tutkusuz bir şiir, tutkusuz bir öykü, roman, denme yavan kalmaya mahkumdur. Tutku sadece yazarlar, sanatçılar için değil her meslekten insanlar için de elzem olan bir edimdir. Ne iş yaparsak yapalım o işi tutkuyla yapmıyorsak o işten bir hayır gelmez. Yaşamak başlıbaşına bir tutkudur aslında. Tutkusuz bir yaşam bir yüktür insanın sırtında.
Şakir Kurtulmuş şairlere, yazarlarla tanışmasının heyecanını sözcüklere, cümlelere yüklerkenki başarısını tutkuya borçludur. Nuri Pakdil’den Erdem Bayazıt’a, Alaeddin Özdenören’den Rasim Rasim Özdenören’e, Atasoy Müftüoğlu’ndan Nazif Gürdoğan’a, D. Mehmet Doğan’dan Mustafa Ruhi Şirin’e, Cahit Zarifoğlu’ndan Mehmet Ragıp Karcı’ya, Nurettin Durman’a, Adem Turan’dan Özcan Ünlü’ye, Sıddık Ertaş’tan Fahri Tuna’ya, Asım Gültekin’e pek çok ismin tutkuyla yad edilmesi bu şair ve yazarlara ilişkin ünsiyetimizi daha da artırıyor
Dedim ya tutku tek boyutlu bir edim değildir. Şakir Kurtulmuş Nuri Pakdil’le tanışmasını anlatırken duyduğu sevinci, Alaeddin Özdenören’i anlatırken derin bir acıya dönüşür. Kabına sığmaz bir kişiliğe sahip olan Alaeddin Özdenören’in trajik bir hayatı vardır. Çevresindeki insanlarla birlikteymiş gibi görünse de o hep yalnızdı. Bu yalnızlık onu dalgın, unutkan bir insan yaptı. Dokuz yaşındaki oğlu Kerem’in bir trafik kazasında hayatını kaybetmesiyle birlikte yaşam artık onun için bir çileye dönüşmüştür. Her an Kerem’in acısıyla yanıp tutuşur. Tüm beklentisi oğluna kavuşmaktır artık: “Yavrucuğum feryadım var / Yağıyor ellerime kar / Mezarcığından ışıklar / Dolar içime içime”
Dönemin derilerine de değinen yazar, o dönem dergiciliğinin günümüz dergiciliğinden daha verimli olduğuna vurgu yapar. 70’li, 80’li yılların edebiyat mahfillerini bilmeyen gençler için rehber niteliğinde bir kitap “Bir Tutkuya Dönüşmek”.