Sezar Yasası’nın bir çöküşü tetiklemesi Rusların askeri kazanımlarını tersine çevirme riskini artırıyor. Savaşın en şiddetli olduğu zamanlarda bile sistemi çok zorlamayan buğday, elektrik ve petrol gibi temel ihtiyaçlar artık kıtlıkla birlikte anılır oldu. ABD’nin Deyr el Zor ve Haseke’deki petrol yataklarına konması, Fırat’ın doğusundan buğday arzında güvencenin kalkması ve bunların üzerine gelen ağır yaptırımlar Rus stratejisini zorluyor.
Suriye’de Rus stratejisi sahada bilek büken gerçekliği ve çıkış umuduna ayarlı aldatısıyla yeni bir aşamaya giriyor. Ruslar askeri kazanımları ekonomi ile tahkim edip siyasi çözümü mümkün kılmak istiyor.
ABD’nin Sezar Yasası ile Suriye’yi çökertme hamlesini Rusya’nın nasıl karşılayacağı merakla beklenirken Rus diplomasisi 6-7 Eylül’de ağır toplarıyla Şam’a çıkarma yaptı. Önce Başbakan Yardımcısı Yuri Borisov, ardından Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Şam’a intikal edip Devlet Başkanı Beşşar el Esad, Dışişleri Bakanı Velid el Muallim ve diğer yetkililerle görüşmeler yaptı. Elektrik santralleri, petrol ve doğalgaz tesisleri dahil kritik önemdeki 40 tesisin yenilenmesini içeren bir ekonomik işbirliği paketi üzerinde duruldu. Anlaşmaların yıl sonuna tamamlanması hedefleniyor. Paket deniz sınırlarında hidrokarbon aramasını da içeriyor. Yani Rusya Doğu Akdeniz’deki enerji oyununa Suriye üzerinden girmek istiyor.
***
Askeri müdahaleye ekonomik boyut katan bir süreç üç yıldır zaten işliyordu. Kremlin’e yakın oligarklar pay peşindeydi. Amerikalıların hedefindeki Gennadi Timçenko’ya ait StroyTransGas, Palmira’daki fosfat madenlerinin işletmesini 49 yıllığına, Tartus limanının işletmesini 50 yıllığına almıştı. Aynı şirket 2017’de Humus’a 50 km. mesafedeki gaz tesisi (GPZ-1) ile Rakka’nın 75 km. güneydoğusundaki gaz tesisinin (GPZ-2) yapımını üslenmişti. 2017’de Tartus ve Banyas kıyılarında petrol ve doğalgaz arama işi de StroyTransGas’a verilmişti. SoyuzNaftaGas ile de 7 yıl önce benzer bir anlaşma imzalanmıştı. Zarubezhneft, Zarubezh Geology ve STG de petrol arama, sahaların yenilenmesi ve rafinerilerin bakımı için anlaşmalar yapmıştı. Aralık 2019’da Suriye Parlamentosu, Mercury ve Vilada ile ülkenin kuzeydoğusundaki petrol sahaları ile Şam’ın kuzeyinde bir doğalgaz havzasında arama ve üretim çalışmaları için yapılan üç ayrı anlaşmayı onaylamıştı. Mercury, Wagner’in kurucusu Yevgeni Prigojin’e ait.
***
Temmuzda Şam’a sunulan 40 kalemlik proje paketi yeni bir aşama. Suriye’de ağırlaşan ekonomik durum sistemin altındaki halıyı çekiyor. Rusya da bu halde askeri sonuçların siyasi zafere dönüşmeyeceğini gördüğünden müdahaleyi boyutlandırıyor. Tabii bu 5 yıldır savaşa yapılan yatırımın karşılığı da sayılır. Fakat mesele hâlâ savaşı kazanmakla ilgili.
O yüzden bazı önemli kararlar alındı. Rus lider Vladimir Putin geçen mayısta Rusya’nın Şam Büyükelçisi Aleksander Efimov’u özel temsilci olarak atamıştı. Zaten iki temsilci vardı; biri Suriye’den sorumlu Aleksander Lavrentiyev, diğeri Orta Doğu’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov. Ama ikisinin çalışmaları daha çok askeri meseleler, muhalefetle ilişkiler, Astana, Cenevre ve Soçi süreçlerine odaklıydı. Önceden Abu Dabi elçisi olan Efimov’un 2018’de Şam’a gönderilmesi ve devamında özel temsilci yapılması yeniden inşa sürecine ağırlık verme arayışıyla ilgiliydi. Bu arada bir tıkanma yaşandı. Moskova’nın Esad’a sistem içinden bir alternatif aradığına dair Rus kaynaklı spekülasyonlara paralel olarak Suriye yönetimi Rami Mahluf gibi ayrıcalıklı oligarklara dokunacak şekilde ‘yolsuzlukla mücadele’ ve ‘mali denetim’ kampanyası ile evin avlusunu biraz düzene soktu. Ardından temmuzda genel seçimler, ağustosta yeni hükümetle birlikte Şam, Moskova’ya işlevsel bir ortak olabileceği görüntüsünü verdi. Rus çıkarması bu zemin üzerinde geldi. Putin, Esad’a emeklilik yeri arayanları bir kez daha ters köşeye yatırdı. Fakat yeni hamleler de şahsa değil Rusya’ya müttefik bir devletin devamlılığına yönelik.
***
Rusya’nın ekonomiye ağırlık verirken paralel atışlara da ihtiyacı var:
– Fırat’ın doğusunda Kürtlerin ABD ile vedalaşmasına imkân verecek şekilde özerk idareyle ilgili bir formül bulunması için Şam’ı cesaretlendirmesi gerekiyor. Ama buradaki sıkıntı ciddi. Şam özerkliği bölünme projesi olarak okuyor. Müttefikler arasındaki görüş ayrılığı Şam’daki basın toplantısına da yansıdı. Moskova’da Suriye Demokratik Meclisi ile Moskova Platformu/Halkların İradesi Partisi arasında imzalanan mutabakat soruldu. Muallim, “Anayasaya aykırı hiçbir anlaşmayı desteklemiyoruz” dedi. Lavrov ise Rusya’nın mutabakatta bir dahlinin olmadığını ama imzacı tarafların Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünü teyit ettiğini, bunun da Moskova’nın tutumunu yansıttığını belirterek bir nevi girişime kefil oldu.
Amerikalılar Suriye’ye ayak basıncaya kadar Kürtlerin özerkliğini tanımak, Şam’ın Ankara’ya verebileceği bir yanıt olarak ihtimal senaryoları arasındaydı. Şimdi Ruslar hem Ankara hem Şam’a, “Kürtlere bir şey vermeden ne Amerikalılar gider ne de Suriye’nin bütünlüğü sağlanır” diyen bir pozisyonda. Ne var ki Türk vetosu yüzünden ne Amerikalılar ne de Ruslar Kürtleri Cenevre sürecine ortak edebiliyor. Şam’ın inatçılığına ilaveten Ankara’nın vetosu kalkmadığı müddetçe Cenevre’den de Fırat’ın doğusunu kuşatacak bir çözüm çıkmayabilir. O yüzden Rusya alternatif bir çıkışa asılmak durumunda.
– Beri tarafta Rusya’nın İdlib kördüğümünü çözmeden Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine olan taahhüdü de sözde kalabilir. Türkiye’nin himayesinde İdlib’in ‘Cihadistan’ statüsü oturuyor.
Rusya’nın ‘al-ver’ stratejisinin sonucu artan Türk askeri varlığı da Şam’da sorgulanıyor. İdlib’de operasyonların ötelenmesi ciddi bir rahatsızlık konusu. M-5’in yeniden kontrol altına alınmasının ardından sıra M-4’e geldiğinde 6 Mart’ta Rus-Türk mutabakatıyla operasyon durduruldu. M-4’ü açmaya dönük Rus-Türk ortak devriyesi aylardır debeleniyor. Türkiye’nin terör örgütlerini elimine etme taahhüdü ise aldatmaca. M-4’ün iki yakasında 6’şar kilometrelik güvenli bölge hedefi de kâğıt üzerinde kaldı. Haliyle Suriyeliler, “Acaba Rusya ekonomik-stratejik çıkarları için Türkiye ile farklı bir pazarlık mı yapıyor” diye soruyor. Basın toplantısında, “Ankara, Suriye’deki varlığını sona erdirmek için hangi bedeli talep ediyor?” diye soruldu. Lavrov Türkiye ile mutabakatların Suriye liderliğinin desteği ile sağlandığını, ekonomik unsur barındırmadığını savunup ekledi: “Suriye hükümetinin, İdlib gerilimi azaltma bölgesinde kontrol ettiği topraklar, Rus-Türk mutabakatlarının imzalandığı andan itibaren önemli oranda arttı.”
Mayıs 2017’de Astana’da dört gerilimi düşürme bölgesinin oluşturulması mutabakatı ve daha sonra gelen Soçi ve Moskova mutabakatlarının tümünü birlikte düşünürsek bu ortaklık şu sonucu verdi: Muhalefetin Doğu Halep, Doğu Guta, Dera, Kuneytra, Humus ve Hama’daki mevzileri çöktü. Ya silah bıraktılar ya da İdlib’e taşındılar. Moskova’da 6 Mart’ta sağlanan son mutabakat da M-5’in merkezin kontrolüne geçmesinin ardından oluşan yeni statünün Türkiye tarafından kabullenilmesini sağladı.
Şimdilik mutabakatlar, Ankara üzerinde baskı kurulmasına yarıyor. Ama Türkiye de mutabakatı kullanarak İdlib’deki askeri noktaların sayısını 68’e çıkarttı. Bu gidişat ilhak senaryosunu akla getiriyor. Rusya, Cenevre’de bir anayasa taslağı çıkıncaya kadar Ankara’yla gerilimli ortaklığı sürdürmekten yana. Sonra “Artık çekilme sırası sende” diyebilecek.
– Rusya’nın zar zor doldurduğu çuvalın ağzını büzebilmek için Cenevre’nin yürümesi lazım. Üçüncü buluşmanın ardından BM Özel Temsilcisi, Moskova’ya gidip Şam heyetinin yavaşlatıcı tutumunu aktardı. Genel izlenim; Rusya, süreci uzatan tutumdan rahatsız. Şam’ın taktiklerinde amaç şu: Anayasa yazım sürecinin olabildiğince geciktirilmesi, 2021’de başkanlık seçimlerine yeni anayasayı beklemeden gidilmesi, ola ki yeni anayasa yazılır da halk oylamasından geçerse uygulamanın 2024 genel seçimlerine bırakılması. Muhalif heyet önce anayasa sonra seçim diyor. Moskova için Cenevre’nin çözüm platformu olmaktan çıkmaması önemli. Bu yüzden Şam’dan süreci ciddiye almasını bekliyor. Bu da gündeme geldi. Muallim seçimlerin zamanında yapılacağını söylerken Lavrov, “Anayasa komitesi bir vakit sınırlamasına bağlı değil. Yeni anayasa yapılmadığı sürece ülke mevcut anayasayı uygular” dedi.
– İsrail-ABD-Avrupa-Körfez dörtgeni İran’ın Suriye’deki varlığını normalleşmenin önünde bir engele dönüştürürken Moskova’nın da bu konuda kıvrak çözümlere ihtiyacı artıyor. Rusların İsrail’in saldırılarına göz yumması, güneyden İran unsurlarının çekilmesini sağlaması, milis yapılanmaları kontrol altına almaya çalışması Rusya’yı Suriye’de tercih edilen bir güce dönüştürse de İran’la beklentileri karşılamıyor. Lavrov, “Rusya, İran’ın çekilmesi için uğraşıyor mu” sorusuna “İran’ın varlığını Suriye liderliğinin tutumu dışında ne Rus ne da başka bir tarafın iradesi belirliyor” yanıtını verdi.
Şam’ın iki müttefiki birbiriyle dengeleme taktiği de Moskova’nın işini zorlaştırıyor. Suriye’nin geleceğinde herkesi bir İran-Rus nüfuz kavgası bekliyor.
***
Özetle Sezar Yasası’nın bir çöküşü tetiklemesi Rusların askeri kazanımlarını tersine çevirme riskini artırıyor. Savaşın en şiddetli olduğu zamanlarda bile sistemi çok zorlamayan buğday, elektrik ve petrol gibi temel ihtiyaçlar artık kıtlıkla birlikte anılır oldu. ABD’nin Deyr el Zor ve Haseke’deki petrol yataklarına konması, Fırat’ın doğusundan buğday arzında güvencenin kalkması ve bunların üzerine gelen ağır yaptırımlar Rus stratejisini zorluyor. Moskova’nın mevcut durumu korurken Fırat’ın doğusunda Kürtlerle orta yol bulup Amerikalıları göndermek, Türkiye’yi İdlib’de çözüme zorlamak, Cenevre’deki anayasa yazım sürecini ilerletip yeniden inşa ve normalleşmeyi önleyen uluslararası tecridi yarmak için sistemin ekonomik ve yönetsel etkinliğini artırması gerekiyor. Aksi halde ABD’nin çöküş stratejisi mesafe alabilir. ABD’de Demokratlar seçimi alırsa Suriye dosyasına haşince el atmaları da mümkün. Ruslar bundan da endişeli.
Fehim Taştekin kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te muhabir olarak başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Bir dönem Ajans Kafkas’ın kurucu editörü olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya dek İMC TV’de dış politika programları yaptı. Gazete Duvar ve Al Monitor’da köşe yazılarına devam ediyor. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.