Tarih: 09.10.2023 19:24

Salt ekonomik kalkınma söylemi ve tercihsel yönelimin özgünlüğü

Facebook Twitter Linked-in

Sait Alioğlu Yazdı;

Bundan önceki yazımızda(*) var olan ve yaşanan ekonomik durumlar ile ilgili bir analizlerde bulunmuştuk.

İktidarda yirmi yılını deviren AK Parti’nin, geçmiş uygulamalardan kaynaklanan birçok olumsuz durumla ilgili olarak yer ye liberal ve yerine göre de, ideolojik açıdan değilse de, sorun çözme açısından da olsa sosyal demokratlığa uygun politikaları uygulamaya çalıştığı bilinmektedir.

Bu iki yol ve yöntem üzerinden AK Parti, başta düşünce özgürlüğü olmak üzere birçok alanda bir yandan tıkanan yolları açmaya çalışırken, bir yandan da yeni yol ve yöntemleri devreye sokmaya çalışmıştı.

Buradan hareketle onlarca yıldır adeta kangren haline gelmiş bulunan birçok toplumsal konuda açılım” politikalarını uygulamaya başladı. AK Parti, burada siyasi bir parti olarak devleti yöneten her iktidarın yapması gereken, ama yapmaktan çekindiği bu alanlarda bir şeyler yapmaya çalıştı.

Bu açılımlar, yine demokrasi çerçevesinde Kürt açılımı, Alevi açılımı ve Roman açılımı olarak belirtilebilir. Bu üç alanda da hatırı sayılır bir yer edinmiş olmasına rağmen, maalesef Kürt açılımı konusunda pek de başarılı olunduğu söylenemez.

“Olunduğu” derken, burada AK Parti dışında duran, ama çözüm adına işin içerisinde olması gereken yasal ve eylemsizliğe yönlendirilmesi gereken bazı gayr-i resmi güçleri kastettiğimizi belirtmek gerekir.

Bunlarla birlikte, açılım süreçleri devam ederken, bazısı direkt bölgesel ve küresel güçlerden kaynaklanan, bazısı ise, yerel güçlerin ortaya koymaya çalıştığı eylemler ile iktidarın birçok alanda var olan denetimsizliğe binaen oluşan olaylarda söz konusu oldu.

Bu olan olayları mahiyet içre topladığımızda, karşımıza yıllar geçse de telafisi pek de mümkün olmayan devasa ekonomik sorunlar, krizler ve bu olan biten iyi yönetilmediğinde ise, kaosların çıkma ihtimalini düşünmek gerekir. Öyle bir noktaya gelindi ki, “özgürlükler adına” uygulandığı görülen liberal politikalar yerini, bir nevi politikasızlığa bırakmış oldu.

 Buna bağlı olarak halkın ve toplumun “artık olsun” dediği anayasal, siyasal ve ekonomik değişimin, o da yavaş bir hızla ekonomiden başlamak üzere sırasıyla diğer konuları kapsayacak oranda hal edileceği görünüyor.

Bunun en bilineni yaklaşık kırk yıldır değişmesi arzulanan, ama “nedense” hiçbir iktidar tarafından ciddi şekilde ele alınmayan, görülmek istenmeyen, bir türlü değiştirilmeyen 12 Eylül tandanslı anayasa ile ilgili muhalefet kanadı ile iktidar kanadının da aynı minvalde hareket etmesi gerektiği söylenebilir.

Gerçi, bu konu bugünlerde tekrardan gündeme geldi, ama ne derecede ilgi görür şimdilik bilinmez, ama “tüm siyasi taraflar için bir seçim söylemine dönüşmesin” demek isteriz.

Ekonominin içerisinde bulunduğu durum, birazda geçmiş iktidarlarının tercih ettiği iştigal alanının pek de tutmadığını teyit edercesine, AK Parti’nin de tercih ettiği kalkınma yolu olarak öne aldığı inşaat sektörünün geldiği noktayı da işaret etmektedir.

Bu tür bir kalkınmanın, hep birlikle ve istihdam sağlanarak yapılan sanayileşmenin aksine, çıkar bazlı olup bir araya gelmiş bir avuç insanın, iktidar üzerinden, görece iş imkânının sunulduğu, “elbette” bir şeylerin kazanıldığı, ama sonuçta rantiyer bir çevrenin oluşumuna katkı sunduğundan dolayı  hiç kimsenin şüphe duymaması gerekir.

Buna “sınıf oluşturma” denir. Bu aynı zamanda işin içerisine dahil olmak isteyen ama kendine özgü bazı sebeplerden dolayı işin, yani sınıfın dışında kalan insanların varlığı ile asla ve asla böyle bir sınıfa dahil olması bir tarafa, kendi geçimini dahi sağlayamayacak duruma düşen, itilen sıradan insanlarında işin dışında, periferisinde kalması anlamına gelir.

Bugünün sınıfının temel aldığı zemin sekülerizmden kaynaklanan –dini yerine göre kullanan- kapitalizme dayanan bir mahiyete sahip olup. dünün sınıfı ise, dini pervasızca kullanan ve kendini ilah olarak gören Firavun’un temsil ettiği yapının yapıtaşları olan insanların oluşturduğu bir mahiyete haiz idi.

Bugünün sınıfı da, ontolojik olarak Allah© ile görünür bir bağı bulunmayan, epistemik olarak da Allah inancını yerine göre kullanan, ama çoğunlukla da elde ettiği bilgiyi, bu işin ticaretini yapanların dilinden sömürülmesi gereken halk yığınlarının mahvı için kullanan seküler bir yapıda olanlardan oluşmaktadır.

Geçmişte halk kitlelerini elde etmek isteyen devletler, aslında onun başında bulunan zevat, kendisine yardımcı olarak benimseyip tanıdığı sınıflar üzerinden bir şeyler yapmaya çalışırken, günümüzde ise, bu iş, sözde küresel konumda bulunan devletler ve çağdaş vasıflı sınıflar üzerinden(ulus ötesi yapılar) yürüdüğü görülmektedir.

Orada bir Karun vardı, burada ise, Karunlar adeta “küresel aileler” olarak devletler üzerinden tüm dünyayı sömürmektedirler.

İşte bu minvalde pür iyi niyetlerle de iktidara gelinse dahi, iktidar olgusunun kendine özgü mantığı ve işleyişi, çoğu kez kendisine talip olan ve hasbelkader o koltuğa oturan siyasi kadroyu kendi haline bırakmamakta, kendi imdi gerçeğini ona dayatmaktadır. Böyle olunca, haliyle o siyasi güçte ister istemez ortama ayak uydurmakta, o suya alışmakta ve ona göre kulaç atarak bir yerlere varmaya çalışmakta…

AK Parti yerel ölçekte iyi niyetlerle iktidara gelip bugüne dek ciddi bir hizmet alamadığını belirttiği halk yığınları adına bir şeyle yapmak isterken, birtakım sebeplerden dolayı kalkınma ve istihdam açısından çoğu da konut bazlı inşaat alanına ağırlık verdi.

O, bu işi öncelerken, iktidara geldiğinde, üzerine düşüp çözülmesi gereken birçok konuyu bazı konuları gerekçe gösterip ikinci plana itti. Bunlardan en önemlisi elbette, onlarca yıldır bu ülkenin ekonomik gelişmişliğine sekte vuran Kürt sorunu idi.

AK Parti, şu an, esaslı görevlerinden olan düşünce ve inanç özgürlüğü ile en az bunlar kadar önemli olan örgütlenme özgürlüğü konusunda her ne kadar bir şeyler yapmaya çalışıyorsa da, o özgürlükler, onun oydaşı olan, ama görünürde partisinde çok mu çok geride kalan fanatikleri tarafınsan fırsat ele geçtiğinde yok edilecek gibi duruyor.

Bir de AK Parti’nin şahsında, İslamcı karakterde değil de, muhafazakâr(yetersiz de olsa İslam’ı arzulayan) karakter içerisinde düşünüldüğünde dahi, toplumu total olarak ilgilendiren konularda ciddi anlamda bir şeyler yapmadan, ayakta kalma adına ekonomik alanda sanayiye değil de inşaat işine ağırlım vermek ne kadar özgünlük içerir?

Ki, bunun üzerine düşünmek gerekir…

*)Var olan ve yaşanan ekonomik durumlar üzerine bir, iki kelâm

 

Kaynak: hertaraf.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —