Salgına karşı devlet ve sivil

Mustafa Karaalioğlu: "Devlet hizmetle sorumludur, yani hizmetten geri kalması bir seçenek veya tercih değildir. Ama kamu gücü aynı zamanda hem merkezi hükümet dışındaki siyasetin hem de sivil alanın gönüllü çalışma potansiyelinin önünü açmayı içerir."

Salgına karşı devlet ve sivil

Salgın, afet ve felaket zamanlarında devlet hizmetlerinin kalitesi ve kapsayıcılığı alternatifsizdir derecede önemlidir.

İnsanların doğal bir dayanışma becerisi vardır ve bu yolla ayakta kalabilirler ama kriz yönetiminin sorumlusu devlet; yani kamu otoritesi olmalıdır. Salgının yol açtığı ve açabileceği ekonomik krizin sevk ve idaresi, dolayısıyla sorumluluğu da devletin omuzlarındadır. 

Esasen, toplumların “devlet” ihtiyacının en bariz iki örneğini yaşamaktayız; sağlık ve ekonomi… Devlet mekanizması insanı yaşatmak ve ayakta kalmasını sağlamakta yetersiz kalıyorsa başka ne işe yarar? Böyle olduğu için bütün ülkeler güçleri oranında kaynaklarını hem salgına, hem de yarattığı ekonomik tahribata karşı seferber etmektedir. Etmeye de devam edecekler çünkü virüsün nerede duracağını hala bilemiyoruz.

İşte bu belirsizlik krizin yönetimi için daha kapsayıcı ve katılımcı bir dayanışmayı mecbur kılıyor. Yerel yönetimleri yok saymak veya iktidarın yönetmediği belediyeleri dışlamak değil, işin içine katmak gibi... Ya da coronavirüs sürecinde sesleri hemen hemen hiç çıkmayan sivil toplum örgütlerini motive edip sahaya sürmek gibi... Özellikle göçmen ve kaçak göçmen konumunda bulunan ve sağlık, barınma hizmetlerine erişimi yetersiz grupları ve insanları sahiplenmek için mekanizmalar oluşturmak gibi…  

Devlet hizmetle sorumludur, yani hizmetten geri kalması bir seçenek veya tercih değildir. Ama kamu gücü aynı zamanda hem merkezi hükümet dışındaki siyasetin hem de sivil alanın gönüllü çalışma potansiyelinin önünü açmayı içerir. Nasıl devletin gücünün herşeye yetmeyeceği belli olduğunda hesap numaraları verilerek yardım kampanyaları açılıyorsa, aynı mantıkla belediye ve sivil örgütlerin kapasitelerini salgınla ve onun artırdığı ekonomik krizle mücadelede seferber etmek şarttır. 

Trilyon dolarlık ekonomik paket açıklayan ülkeler, “Herkes kenarda dursun, devlet yeter” demiyor. Aksine, her yere yetişmek imkansız olduğu için ve zaten örgütlü sivil toplum böyle zamanlar için gerektiği için herkesin elini taşın altına sokması teşvik ediliyor. Hiçbir demokratik devlet, ülkedeki yerel ve sivil kurumların hizmete dahil olmasından çekinmiyor, endişe etmiyor.

Bütün dünya böyle yapıyor ama bunu anlamak için dünyaya bakmaya da gerek olmamalıydı…  

Salgınla mücadelede başarılı olan veya olmayana birçok demokratik ülkede yerel yönetimler ve bilhassa sivil toplum örgütleri sahadadır. Kamu yönetiminin salgınla mücadelede üstlendiği yükü almakta, hem devletin görevi olan işleri paylaşırken hem de akla gelmeyen dezavantajlı gruplara el uzatmaktadırlar. Çünkü bu zamana karşı bir yarıştır. Hiçbir ülkede bu faaliyetler için belediye hesapları dondurulmuyor, hastane projeleri mühürlenmiyor veya aşevleri kapatılmıyor. Böyle olduğu için o ülkelerin sivil toplum örgütleri de özgürce kendi sorumluluklarını yerine getirebiliyorlar.     

Kamu yönetimi/iktidar (olarak devlet), kontrol kapasitesi, otoritesi ve elinin ağrılığıyla güçlenmez… Kendi imkanları dahil ülkedeki bütün uzmanlık ve birikimi seferber edebildiği ve dayanışma ruhunu bir kısıtlama olmaksınız gösterebildiği oranda güç kazanır.  Bir devlet sadece “kamu yönetimi”nden, bakanlıklardan, genel müdürlüklerden ibaret değildir. O kurumlardan çok daha büyük bir sivil alan var ve orada da fikir, çaba, tecrübe ve sermaye var; bunu anlayalım artık…