Tarih: 31.03.2020 03:17

Salgın eşitliğinde evden dünyaya

Facebook Twitter Linked-in

Dünya hiç bu kadar bir örnek, benzer ve hatta eşit olmamıştı. Bütün dünya ülkelerinin gündemi aynı, mücadele ettikleri düşman aynı. Gözle görülmez derecede küçük bir canlı, dünyayı esir aldı. Kendinden başkasına ilgi gösterilmesine fırsat vermiyor!

Bu zor zamanda insanlara evleri adres olarak gösteriliyor. “Evde kalın, hayat eve sığar!”

Modern toplum insanı evinden çıkardı, alışverişe, oyun ve eğlence yerlerine, geziye… gönderdi. Çalışmak, evden çıkmaktı; yaşamak evden çıkmakla olurdu. Evler bir süreliğine gecelenen mekânlara dönüştü. Aile fertleri evlerde akşamdan akşama bir arada olabiliyor. Aile küçülüyor, evler ufalıyor, 1+1 modası yayılıyor. Eşsiz beyler ve hanımlar, çocuksuz evlilikler/birliktelikler, gündüz annesiz kalan çocuklar, ailenin inkârına varan bir hayat tarzı yaygınlaşıyor. 

Babalar, çocuklar derken anneler de evlerini terk etti! Bu modernliğin aileye son oyunu idi. 

Ev ev olmaktan çıktı. Evimiz hayatımızın merkezi olmaktan çıktı. Şimdi döndüğümüz yer ayrıldığımız yer mi acaba? Ziya Osman Saba’nın şiirinde tasvir edilen ev hayâldi, fakat bu hayâl evi oluşturacak vasat vardı:

Gözlerimin önünde hep aynı beyaz ev.
Her dağ yamacına kurduğum.
Ev tasavvuru aile tasavvuru ile iç içe geçmişti. Bu yüzden şair, evinde, yuvasında, mutlu ailesine geçmişlerini de dâhil eder:
Şu göklerin altında,
Olacağız o kadar bahtiyar
Ki çıkıp mezarlarından annemiz, babamız da
Beyaz evimize yerleşecekler.
Şu anın psikolojisinde büyüklerle beraber olmak tehlikeli! Evimizde onları görmek istediğimizden bile emin değiliz!
Anne anneliğini, baba babalığını, çocuk çocukluğunu bir evin mensubu olarak ne kadar biliyor? Türkiye diğer ülkelere göre daha iyi durumdayken bunu söylüyoruz. Fakat gidiş, evi önemsizleştirmeye, aileyi sosyal bir birim olmaktan çıkarmaya doğru. Bu düne kadar önlenemeyen, aksine teşvik edilen bir gidişti. Salgın tehdidi ortadan kalktıktan sonra durum değişecek mi? 

İnsanın fert olarak kimlik durakları bir bir çökertiliyor. Ev/aile hadi yerinde duruyor diyelim. Sokak var mı? Ya mahalle? Bütün köyleri mahalle yaptık, fakat mahalle kavramını yok ettik. Evden şehire, vatana, millete uzanan zincir koptu. İnsanlar şehirlerde yaşıyorlar, fakat o şehrin hiçbir hususiyetini taşımıyorlar.

Şehirli olmadan, hemşehri olmadan ülke mensubiyeti gerçek anlamda idrak edilebilir mi? Eğer bu zincir doğru işliyorsa dünyalılık mensubiyetine daha sağlıklı şekilde varılabilir. Bütün insanlık iddiası, hümanizma, bu menziller idrak edilmeden, fanteziden, boş lâftan öteye gitmez. 

Kendi kültürünü önemsemeyen, yok sayan, dünyalılık taslarsa, hümanizm iddia ederse bu ne ölçüde ciddi olur?
Eve dönüşümüz mecburiyetten olmamalıydı. Eve dönme arzusu fıtrî bir temayül olarak geliştirilmeliydi. Evi sırf madde olarak değil, mâna olarak da hissetmek için dönmeliydik…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —