Tarih: 31.12.2019 11:40

Şakir Tarım; Dört partiyi bekleyen sürpriz

Facebook Twitter Linked-in

Bismillâhirrahmânirrahîm;

BİR ülke kendi geleceğini, kendi eliyle dinamitleyebilir mi? Aile kurumumuzu temelinden çökertmeyi amaçlayan, cinsiyetsizliği savunan, değerlerimizi yok sayan İstanbul Sözleşmesi’ni kabul etmek bundan başkası değil. Sözleşmeyi kabul etmekle aile kurumumuzu yıkması için Avrupa Konseyi’ne “onay” verilmiştir. Milletimizin en mahrem alanı olan harîm-i ismetine el uzatılmıştır. Hangi görüşten olursa olsun, hiçbir vatan evlâdı bunu onaylamaz.

Hükümet sözleşmeyi 11 Mayıs 2011’de imzaladı. TBMM’de 24 Kasım 2011’de, saat 22.50’de görüşülmeye başlandı. Meclis Başkan Vekili 80 maddeden oluşan sözleşmenin ilk 3 maddesini okuttu. Meclis’in onayına sundu. 26 dakikada tamamlanan görüşmede AKP, CHP, MHP ve HDP’li milletvekilleri sözleşmeyi onayladılar.

Sözleşme, sözde kadına yönelik şiddeti önleme bahanesiyle hazırlanmıştı. Fakat 2011’de 121 olan kadına yönelik şiddet olayı 2019’da 500’ü çok geçmiştir. Sözleşme sonrası çıkarılan 6284 sayılı yasanın tahribatı üzüntüye sebep oldukça halkımız sözleşmeye tepki göstermeye başlamıştır. Milletimiz, tahribat arttıkça, İstanbul Sözleşmesi’ni başımıza saran 4 partinin yaptığını ciddi olarak sorgulayacaktır.

Bütün siyasî partilerin iyiliğini ister; bu güzel ülkeyi huzurlu olarak yaşatmalarını bekleriz. İyi niyetliyiz. Belki hükümet sözleşmeyi okuma fırsatı bulamamış olabilir. Sözleşmenin gece saatlerinde görüşülmesi sebebiyle milletvekillerinin üzerine uyku ağırlığı çökmesi muhtemeldir. Fakat milletimizin genleriyle oynayan, kimlik kodlarımızı değiştirmeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmezlerse, bu 4 partinin ilk seçimde ciddi bir sürprizle karşılaşacakları bilinmelidir.

ADI KONULMAMIŞ SAVAŞ

KAMU Denetçileri Kurumu (KDK) Başdenetçisi Şeref Malkoç tehlikeyi haber veriyor: “Sözleşme, aile ve toplumsal yapımıza; değerler sistemimize; kültür, medeniyet, ahlâk kodlarımıza karşı adı konulmamış bir savaş ilânıdır.” (Türkiye, 22.11.2019)

Böylesine hassas bir konuda, birbirinden farklı bilinen 4 parti nasıl da fikir birliği yapabilmiştir? Abdurrahman Dilipak bu garabeti anlattı: “Bir yanda Emine Erdoğan, Aile Bakanlığı, KADEM; öteki yanda Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, İnce, Kaftancıoğlu; LGBT, AB’nin ortaya attığı bir İstanbul Sözleşmesi ve CEDAW gibi, aileyi ve nesli ifsat eden bir fitne konusunda bu kadar kolay uzlaşıveriyorlar.” (Yeni Akit, 28.11.2019)

İstanbul Sözleşmesi önceki Batıcı zehirlerden farklı! Doğrudan aileyi hedef alıyor. Kadına, kocasına saldırmaya teşvik ediyor. Kadını koruyormuş gibi yaparken; erkeğin hakkını yok sayıyor; onu kukla haline getiriyor. Aile fertlerini birbirine düşman ediyor. Bu manzarayı bize dayatan Avrupa Konseyi! Kabul edenler de sözde bu milleti temsil edenler! Hayır! Hayır! Ülkeyi yıkıma götüren sözleşme asla kabul edilemez.

Ülkemize defalarca Avrupa zehri enjekte ettiler. Bünye kabul etmedi. Kustu. Bu da öyle olacak. İstanbul Sözleşmesi’ni bu ülkeye lâyık görenler, kirlettiklerini temizlemez; anlaşmayı feshetmezlerse,  milletimiz onları affetmeyecektir. Halkın oyu kimsenin cebinde değil. Milletimiz, “Konu ülke meselesiyse, gerisi teferruattır” demesini bilecektir. 4 parti bilsin ki, Türkiye 4’ten büyüktür.

HUKUK YOK SAYILIYOR

SÖZLEŞMENİN halka duyurulmadan imzalanması skandaldır. Meclis’te görüşülme şekli de. Yangından mal kaçırırcasına gece yarısı görüşülmesi ibretlik! 80 maddeden yalnız 3’ünün okutulması da. Ya müzakereye açılmaması! Oldubittiye getirilmesinin sebebi ne? Avrupa Konseyi’nin iç işlerimize karışmasına nasıl izin verilebilir? Biz bağımsız ülke değil miyiz?

İstanbul seçimlerini yaşadık. Demokrasi, bir adayın “1 oy fazlası” olsa bile seçilmesini gerektiriyordu. Her sandıkta 7’er kişilik kurullar görev yapmıştı. Bir taraf, diğerinden 13.000 fazla oy almıştı. Diğer taraf girişimler başlattı. Seçim yapılmayan diğer 80 ilin İstanbul’daki akrabaları aracılığıyla seçimleri lehine çevirmeye çalıştı.

Halk olup biteni sessizce izledi. Size oyumu, gönlümü vermiştim; kusura bakmayın, aklımı da veremem, anlayışıyla yenilenen seçimlerde, 13.000 olan oy farkını 700.000’e çıkardı. Seçimi kazanan İmamoğlu’nun oyu yüzde 54.21. Halbuki partisinin 24 Haziran’da İstanbul’daki oy oranı yüzde 26.4’tü.

Halk yine sessiz… Teyakkuz halinde. İstanbul Sözleşmesi’nin tahribatını görüyor; konuşulanları dinliyor. Tahribat ve ölümler arttıkça, İstanbul Sözleşmesi’ni “Fethin intikamı”; “İstanbul depreminden daha tehlikeli”; “Acilen feshedilmeli” diyenlerin sayısı hızla artıyor. Bu sesleri kulak ardı edenler ilk seçimde hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşacaklar.

Sözleşmenin 80. Maddesi, “Herhangi bir tarafın Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’ne yapacağı bildirimle sözleşmeden çekilebileceğini” belirtiyor.

AKP, CHP, MHP, HDP’liler! Yaptığınız yanlışı düzeltin! Türkiye’nin AB’ye teslim olmayacağını gösterin! Türkiye’nin üzerindeki kara lekeyi acilen silin!




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —