Öncelikle kitabın isminden başlamak istiyorum. Neden ‘Öğretmen Tohumda Ormanı Görmeli’ başlığını kullandınız?
Halil Cibran’a atfedilen bir söz not almıştım. Söz şöyleydi; Bir elmanın yüreğinde gizlenen tohum görülmez bir elma bahçesidir. Bu sözden çok etkilendim. Aynı sözü bir çiftçi okusa benim düşündüğüm şeyi düşünmezdi galiba. Sözü, sadece verdiği ana mesajla anlardı bir çiftçi. Bir mühendis bu sözü okuyunca ne düşünürdü bilmiyorum. Ancak benim aklıma hemen öğretmenlik mesleği geldi. Aklıma gelen şeyler bahçe, toprak, tohum, fidan, ağaç, meyve ve orman oldu.
O yıllarda genç ve işini çok seven bir öğretmen olarak, mesleğimi bahçıvan olarak tarif etmeyi seviyordum. Sınıf bahçe, öğrenci çiçek, öğretmen bahçıvan. Bu düşüncelerle öğretmenlikle ilgili yazdığım kitabıma ‘Öğretmen Tohumda Ormanı Görmeli’ adını verdim.
SINIF BAHÇE, ÖĞRENCİ ÇİÇEK, ÖĞRETMEN BAHÇIVAN
Öğretmenlik sizin çocukluk veya gençlik hayaliniz miydi?
Çocukluk ve gençlik yıllarımda öğretmen olmak aklımın ucundan bile geçmemiştir. Ben haylaz bir öğrenciydim. Lise öğretmenlerimden birisi bana öfkelenince ‘Allah seni de öğretmen yapsın!’ diye beddua etti. Anlayacağınız öğretmen bedduası almış bir öğretmenim ben.
ANNE BABAMIN BANA BIRAKTIĞI EN GÜZEL MİRASTIR OKUMA ALIŞKANLIĞIDIR
Ne oldu da öğretmen olmaya karar verdiniz?
Bunun iki tane sebebi var. Biri okuma alışkanlığımdır. Anne babamın bana bıraktığı en güzel mirastır okuma alışkanlığıdır. Okuyorsanız öğreniyorsunuz, öğreniyorsanız paylaşma ihtiyacı hissediyorsunuz. Öğretmenlik mesleği, yeni bilgi paylaşımı yapabilmenin en güzel alanıdır. Öğrenmeye devam ediyorsanız, öğrendiklerinizle başkalarını suluyorsunuz. İnsan sulamak isteyenin yapabileceği en güzel meslektir öğretmenlik.
Diğer sebebi ise üniversite yıllarımda bir öğretmenime sinirlenmiş olmamdır. Eğitim fakültesi öğrencisi olduğum halde, üniversite son sınıfa kadar öğretmenlik yapmayı düşünmüyordum. Üniversite son sınıfa geldiğimizde, bir öğretmenime o kadar kızdım ki, öğretmenlik yapmam gerektiğine karar verdim. İyi ki kızdırmış beni, üniversitede ki Hocam!
28 Şubat'ın ateşiyle, ideolojik tartışmaların alevlendiği 1996– 2000 yılları arasında geçen üniversite öğrenciliğim sırasında tanık olduğum, çok farklı dünya görüşlerine sahip olduğumuz bir öğretmenimin tavırları yüzünden öğretmen olmam gerektiğine karar verdim.
Büyük bir yalanı, üniversite okuma yaşına gelmiş öğrencilere anlatırken, tebessüm ederek onları nasıl inandırdığına şahit olmak beni çok etkilemişti. “İki kere iki beş eder!” ifadesi kadar bariz bir yalanı, tatlı dil ve tebessümünün arasına sıkıştıran hocamıza hayret ettiğim kadar, yirmi yaşını geçmiş, üniversite okuyan sınıf arkadaşlarımın önemli bir kısmının bu yalana nasıl inandığınada şaşırmıştım. Bir öğretmenin öğrencilerine, topluma etkisini bu kadar net bir şekilde görünce öğretmen olmam gerektiğine karar verdim.ŞEHİRDEN ŞEHİRE, SALONDAN SALONA GİDEREK ÖĞRETMENLİK YAPMAYA DEVAM EDİYORUM.
Kaç yıl öğretmenlik yaptınız?
2000 yılında üniversiteyi bitirdim. Kısa süre devlette, çoğu özel sektörde olmak üzere 2008 yıına kadar, bilinen anlamda öğretmenlik yaptım. Yeni tanıştığım bir insan bana ne iş yaptığımı sorduğunda ben ‘öğretmen’ olduğumu söylüyorum hala. Çünkü öğretmenlik bir binanın sınıfları arasında ders anlatmaktan ibaret değildir. Eskiden sınıftan sınıfa giderek ders anlatıyordum. 2008 yılından bu güne kadar şehirden şehire, salondan salona giderek öğretmenlik yapmaya devam ediyorum.
ÖĞRETMENLİK İNSAN YETİŞTİRME SANATIDIR
Yıllarca öğretmenlik yapmış ve halen eğitim üzerinde çalışan birisi olarak, ‘Öğretmen Tohumda Ormanı Görmeli’ kitabını yazmanızda ki amacınız nedir?
Keşke bütün öğretmen arkadaşlarım tecrübelerini ve yaşadıklarını not alıp kitaplaştırsalar diye düşünürüm hep. Öğretmenlik yaparken eğitime dair hem kitaplardan hem sınıf ortamından hem öğretmenler odasında hem veli toplantılarında okudularımı (gözlemlerimi) hep not alıyordum. Bu notlarımı kitaplaştırmaya karar verdiğimde bazı meslektaşlarım ‘boşuna zahmet dip yayınlama. Öğretmenler kitap okumaz’ dedi. Ben onları dinlemedim. İyi ki dinlememişim.
Yaşanmışlıklar bir daha yaşanmıyor. Her insanın parmak izi nasılki kendine özelse, yaşanmışlıklarımız ve tecrübelerimizde kendimize özeldir. Kendi tecrübe, gözlem ve tavsiyelerimi bir araya getirerek yazdım bu kitabı.
ÖĞRETMEN, ÖĞRENCİLERİNİ KULAĞINDAN SULAR
Kitabınızda insan yetiştirme konusunda ısrarla duruyorsunuz. İyi insanı yetiştirmek için ne yapmalıyız? Bu konuda öğretmenlere ne gibi görevler düşüyor?
Öğretmenlik insan yetiştirme sanatıdır. Yazılıya, sözlüye veya sınava hazırlamak işin ikinci boyutudur. İyi insan yetiştirmek için önce iyi rol model olmak zorundayız. Hem anne babalar hem öğretmenler için geçerlidir bu iyi rol model olma meselesi.
Eğitime dair sık kullanmaya başladığım cümlelerden birisi de ‘insan kulağından sulanır’ sözüdür. Öğretmen, öğrencilerini kulağından sular. Günde 5-6 saat insanları, çocukları, gençleri kulağından sulama imkanı olan başka bir meslek yok dünyada. Peygamberlerin toplumu değiştirme metodu önce rol model olmak sonra nasihat etmektir. ‘İnsan kulağından sulanır’ sözünü ben şöyle kullanıyorum eğitimlerimde. ‘İnsana alışkanlık tohumu gözünden ekilir, kulağından sulanır’
İŞİNİ SEVEN, ÖĞRENCİYİ SEVER, OKULU SEVER
İşini seven bir okul müdürü ile öğretmen ülkemizin geleceğini nasıl şekillendirir?
İşini seven, öğrenciyi sever, okulu sever. Sevgi deyip geçmeyin. Sevgi imkânsızı mümkün kılan en güçlü motivasyondur. Bir öğretmen sınıfına girdiği zaman ‘Bu çocuklar bu ülkenin geleceğidir. Ben bu ülkenin geleceğini inşa ediyorum’ diye düşünür, çocukların kendisine gelecekten getirilmiş bir emanet olduğu bilinciyle bakarsa, o çocukları ülkesinin ve insanlığın geleceği için hazırlar.
Her öğretmenin sınıfının Milli Eğitim Bakanı olduğunu düşünürüm ben. Öğretmen sınıfının, okul müdürü, okulunun Milli Eğitim Bakanıdır. Okul müdürünün enerjisi, heyecanı, birikimi ve duruşu öğretmenin motivasyonudur. İdarecilerin kokusunun tüm kuruma yayıldığına defalarca şahit oldum. Kitabımda mahallenin kaderini değiştiren okul müdürü ve öğrencisi için ağlayan İlçe Milli Eğitim Müdürü örneklerini bu sebepten dolayı kullandım.
ÜNİVERSİTE MEZUNLARIMIZIN ÖNEMLİ BİR KISMI KİTAP OKUMUYOR
Öğretmenlerin kitap okumadığından söz ediyorsunuz. Öğretmenler neden kitap okumaz?
Kitabın konusu öğretmenler olduğu için bu başlık dikkatinizi çekmiş. Ülkemizin en büyük sorunlarından birisidir, diploma alanların öğrenmeyi bırakmış olması. Vali, kaymakam, müftü, belediye başkanı, emniyet müdürü gibi makamlarda olan insanlarımızın da önemli bir kısmı eline kitap almıyor maalesef. Diploma alıp mesleğine başladıktan sonra eline kitap almayan insanlar, eğitimi diploma almak sanmanın bedelini hem kendileri ödüyor hem millete ödetiyor. Öğretmenlerimizin önemli bir kısmı kitap okumuyor, imamlarımızın da önemli bir kısmı kitap okumuyor.
‘Neden okumuyorlar?’ sorusunun cevabı kolay değil. Her şeyden önce öğrenmenin ömür boyu devam etmek zorunda olan bir süreç olduğunu anlayamamışlar. ‘Zaten üniversite mezunuyuz’ gibi komik cümleler kuranlar, eğitimi hiç anlamamıştır. Kütüphanesi olmayan öğretmenler odasını ilacı olmayan eczaneye benzetirim ben. Milli Eğitim Müdürleri ve okul müdürlerine, öğretmenler odasına şık bir kütüphane ve özel seçilmiş kitaplar koymalarını ısrarla tavsiye ederim.
‘Atandıktan sonra, Öğretmenliğin 30 yıl iş garantisi olarak görülmesinin önüne mutlaka geçilmeli’ diyorsunuz. Neden bunun önüne geçilmelidir?
Bu sadece öğretmenlik için savunduğum bir iddia değil. Tüm devlet memurlukları için aynı şeyi savunuyorum ısrarla. ‘Emekli olana kadar işim garanti’ düşüncesiyle hareket eden insanları çalıştırmak, geliştirmek ve daha iyisini yapmak için motive etmek zordur.
EĞİTİM BİLGİ AKTARMAK DEĞİL BİLGİYİ BİLİNCİN ARACI YAPABİLMEKTİR
Eğitim sistemi tartışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu tartışma asla bitmeyecek ve bitmemeli. Yaşadığımız çağın kendine has problemleri olduğu gibi kendine has çözümleride var. Bu çözümlere sürekli kafa yormak ve hep daha iyisini arama bilincinde olmak zorundayız. İnsanlık tarihinde ilk defa ‘Bilgi için bilgi verene ihtiyacı olmayan’ bir nesil var karşımızda. ‘Öğrenmek için öğretmene ihtiyacı olmayan bir nesle, mesleği öğretmek olan öğretmen ne anlatacak?’ diye zor bir soru ile karşı karşıyayız. Yazının icadının insanlığa etkisini, İstanbul’un fethinin sonuçlarını, dünya savaşlarının sebeplerini öğrenmek için Tarih öğretmenine ihtiyacı yok teknoloji çağı neslinin. Bizim gibi 1990’lı yıllarda lise eğitimini tamamlamış olan nesiller, bilgi için öğretmene veya Kütüphanedeki Ansiklopediye muhtaçtı. Ancak yeni nesil, öğretmene, kütüphaneye ve ansiklopediye muhtaç bir nesil değil. Ellerindeki cep telefonunun arama motorundan, nerdeyse bütün sorularının cevaplarını bulabiliyorlar. Okullarda öğretilen derslerin büyük bir kısmı için aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Felsefecilerin hayatlarını ve ana akım düşüncelerini öğrenmek için Felsefe Öğretmenine ihtiyacı olmayan gençlere, Felsefe Öğretmeni ne öğretecek? Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenmek ve temel dini bilgilerle ilgili sorularına cevap bulmak için Din dersi öğretmeni veya cami imamına ihtiyacı olmayan gençlere hocalar ne anlatacak?
Bu sorular insanlık tarihi boyunca hiç sorulmak zorunda kalınmamış sorulardır. Kişisel olarak bu soruları sormak zorunda kalmamızın çok önemli olduğuna inanıyorum. Soruların cevaplarını bulabilirsek, yeniçağın ihtiyacı olan eğitim sistemi için çok önemli adımlar atmış oluruz. Bu soru ve sorunlar, sadece bizim sorularımız değil. Teknolojiyle tanışan ve yaşayan bütün milletlerin cevabını aramak zorunda olduğu sorulardır bunlar.
Eğitim, yeni yetişen nesillere tarihi ezberletmek değil, tarih bilinci vermektir. Felsefecilerin hayat hikâyelerini ve ana akım düşüncelerini ezberletmek değil, düşünmeyi öğretebilmektir eğitim. Din eğitimi vermek, dil eğitimi veya Kur’an’ı yüzüne okumayı öğretmek değil, Kur’an’la hayatı okumayı ve hayatın problemlerine çözüm aramayı öğretebilmektir. Eğitimin bilgi vermek değil, bilgiyi bilincin aracı yapmak olduğunu anlamak ve bunun için çözüm üretmek zorundayız. Hangi ülke veya hangi eğitimci, bilgiyi bilincin aracı yapmanın en iyi yol ve yöntemlerini bulur ve uygularsa, 21. yüzyıl eğitim ihtiyacına en iyi cevapları bulmuş olacak.
18 MİLYON ÖĞRENCİ, 18 MİLYON UMUT DEMEKTİR BENİM İÇİN
Yeni eğitim-öğretim yılında öğretmenlere ve eğitim yöneticilerine ne gibi mesajınız var?
18 milyon civarında öğrenci, 1 milyon civarında öğretmen ile geleceğe hazırlanan bir milletiz. Türkiye’de eğitim sitemi tartışmaları hiç bitmedi. Öğrenciliğimizde de eğitim sistemi tartışmaları yapılırdı. Dünya’nın değişik ülkelerinin eğitim sistemleri ile kıyaslanırdı sistemimiz. Aradan yıllar geçti, halen eğitim sitemi tartışması yapıyor, farklı ülkelerden örnekler konuşuyoruz.
‘İdeal eğitim sistemi’ tartışmaları hiç bitmeyecek. Bana sorarsanız bitmemeli. Sürekli değişim, gelişim ve arayış içerisinde olmalıyız. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, buldum sanan, ya yalan söylüyordur ya kaybolmuştur. İnsanlık tarihi boyunca değişimin bu kadar hızlı olduğu bir dönemi ilk defa yaşıyoruz.
18 milyon öğrenci, 18 milyon umut demektir benim için. Dünyanın birçok ülkesinin tüm nüfusundan daha fazla öğrencisi olan bir milletiz elhamdülillah. Öğrenci sayımızın çokluğu, gençlik potansiyelimiz gücü ve yaşadığımız bölgenin önemini asla aklımızdan çıkartmamalıyız.
Sanayi devriminden daha büyük bir dönüşümün eşiğinden geçiyor dünya. Bu geçiş sürecinde çocuklarımıza, öğrencilerimize sahip çıkabilirsek, geleceğimiz çok daha güzel olacak. Ne PKK gibi terör örgütlerine, ne de FETÖ gibi İslam’a hizmet kılıflı ihanet şebekelerine kaptıracak tek bir öğrencimiz olmamalı. Rahmetli Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu ‘Bir millet her yeni nesliyle beraber yeniden doğar’ diyordu. Biz bir yeniden doğuşun arefesindeyiz. Bu sürecin en önemli ayağı eğitimdir.
ÖĞRENCİLERİ VE GENÇLERİ SEVMİYORSANIZ ÖĞRETMENLİK YAPMAYIN
Son olarak konumuzla ilgili neler söylemek istersiniz?
Eğitim fakültelerinde öğretmen adayı gençlere konferansa gittiğimde ‘sabrınız yoksa öğrencileri sevmiyorsanız bu mesleği yapmayın’ diyorum. Öğretmenlik sabır işidir. ‘Bana ne elalemin çocuğundan’ düşüncesinde olan bir kişinin, asla öğretmenlik yapmaması gerektiğini savunurum. ‘Bana ne elalemin hastasından’ diyen bir doktor, ‘Bana ne elalemin kavgasından’ diyen bir savcı duydunuz mu? Öğrencileri ve gençleri sevmiyorsanız öğretmenlik yapmayın.
Birkaç yıldır öğretmen eğitimi programlarını çok sevdiğim bir dua ile bitiriyorum. Bu söyleşiyi de bu dua ile bitireyim. Allah sizin çocuklarınıza sizin gibi öğretmenler nasip etsin.
Hocam, âmin. Allah razı olsun. Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkürler.
Bende size teşekkür ediyorum.
Sait Çamlıca kimdir?
1974 Almanya doğumlu olan Sait ÇAMLICA, ilkokulu Almanya’da orta ve lise eğitimini memleketi Tokat’ın Turhal ilçesinde tamamlamıştır. 2000 yılında Üniversiteyi bitiren yazarımız, devlet kurumları ve özelde 8 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra, ilk kitap çalışmasını 2006 yılında yayınlamıştır. Daha çok eğitim kitapları yazan Sait ÇAMLICA, eğitimciliğini konferanslar vererek sürdürmektedir.
Yayınlanmış Eserleri:
- Çocuk Eğitiminde 33 Hata (OkuYorum Yayınları)
- Çocuklar Ayak İzlerinizi Takip Eder (OkuYorum Yayınları)
- Öğretmen Tohumda Ormanı Görmeli (OkuYorum Yayınları)
- Okuyorum O Halde Varım (OkuYorum Yayınları)
- Çocuk, Aile, Medya ve Şiddet (OkuYorum Yayınları)
- Allah Çocuk Yakmaz (OkuYorum Yayınları)
- Doğurmak Annelik Doyurmak Babalık Değildir (OkuYorum Yayınları)
- Stresli İman (OkuYorum Yayınları)
- Gençlik Hazinesi (OkuYorum Yayınları)
- Kuran Alfabesi mi Ahlakı mı (OkuYorum Yayınları)
- Mahallenin Kaderini Değiştiren İmamlar (OkuYorum Yayınları)
- Cemaatlerin Bağlama Problemi (OkuYorum Yayınları)
- Oku! Düşün! Uyan! (OkuYorum Yayınları)
- Peygamberimizi Çağa Taşımak (OkuYorum Yayınları)
- Paralel Gider Meridyen Gelir (OkuYorum Yayınları)