Sağcılığın derin ittifakı

Lütfü Şahuvaroğlu yazdı;

Sağcılığın derin ittifakı

Sağcı, muhafazakâr, milliyetçi, mukaddesatçı, gelenekçi, İslâmcı arkadaşlar her tartışmaya bir sıfır önde başlarlar. Neden? Çünkü onlar bu toprakların aslî sahipleridirler. Diğerleri ekalliyettir. Devletin kurucu iradesini temsil ettikleri kanaatindedirler.

Dışlamayayım kendimi… Hepimiz –şu ehli sünnet velcemaat- bildik bileli anasır-ı aslî olduğumuz iddiasındayızdır.

Alnı secde görenleri o yüzden bir adım öne alırız her ulufe dağıtıldığında, her makam paylaşımında…

Alnı secde görecek ki adaletten ayrılmasın, alnı secde görecek ki digerkâm olsun hep nefsini değil başkasını gözetsin.

Alnı secde görecek ki Allah kelamından gayrı iş yapmasın.

Öyle mi ya?

Hiç de öyle olmadığını gördük. Defalarca…

Hâlbuki Allah, şımararak nefsine güvenenleri değil, gönülden tevekkül edenleri sevdiğini bildirirken; şımaranlar diye tam da iman edip yoldan çıkanları kastetmişti.

CHP lideri Kılıçdaroğlu parlamentonun itibarını koruma ve demokrasiyi yaşatma adına defalarca fedakârlıkta bulundu.

Baykal da bulunmuştu; hatırlarsanız, eğer Baykal’ın onayı olmasa Sayın Erdoğan ne milletvekili olabilirdi, ne başbakan, ne de Cumhurbaşkanı.

Kılıçdaroğlu olmasa İyi Parti kurulduğu ile kalırdı. Meclise giremez, bugünkü seviyesini yakalayamazdı.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de malumaliniz yine alnı secde gören birinin, -mesela Mehmet Âkif’in arkadaşının oğlu Ekmeleddin İhsanoğlu’nun- adaylığı, CHP gibi bir camia tarafından kolayca kabul edilmişti. Hani denir ya; “Şu CHP var ya, şu CHP…” bu sözü hak edecek –son dönemde- hiçbir olumsuzluğunu görmediğimiz halde biz bütün sağcılar yüklenip durduk CHP’ye…

Atalarımızın mirasıydı bu.

Şanlı İkinci Dünya Savaşı dönemini yaşamış ve karneye mahkûm olmuş, camileri ahıra çevrilmiş, nur talebelerinin izlerini sürerken eski yazı tedavülden kaldırıldı diye bir türlü okuyup yazamayan, tarlasındaki buğdaya el konulan gariban atalarımız…

Onlar hep bize öğretti: CHP demek karne dönemi demekti.

CHP demek ekalliyetlerin sığındığı liman demekti.

CHP, bizim gibi medeniyetinin izini süren ecdâda hayırlı evlatları maziden koparıp batılılaştırmak isteyen, başımızdaki fesi (Yunan serpuşu diyorlar, olsun) çıkarıp köylü kasketi ya da şapka koyan özünden kopmuş hainler demekti.

Bu uzayıp gider…

Bizim zamanımıza gelince de ortanın solu demekti, “Anarşitler” demekti, sosyalist - komünist bilumum gayri milli ideolojinin hâmisi parti demekti. Sanki kendi ideolojilerimiz yerli ve millî idi!

Eee böyle bir sosyal psikolojik vasat içinde CHP, ağzıyla kuş tutsa herhangi bir sağcıya yaranabilir miydi?

Kılıçdaroğlu’na soruyorlar: “Aday mısınız?”

Ne cevap verirse versin adaylığını karikatürize-motive edecek bir sürü masa başı haberi üretiyorlar.

Niye?

Çünkü Kılıçdaroğlu gaza gelip aday olursa alnı secde görenler gizli ittifakı ona oy vermez son tahlilde…

O yüzden Abdullah Gül benzeri aday profili ‘çatı aday’ diye muhalefetin hep gündemini işgal ediyor. Sağdaki yeni iki parti Deva ile Gelecek otomatikman, Saadet de ehven-i şer diye destekliyor Sayın Gül’ün adaylığını. CHP’nin geçen seçim aday gösterdiği Muharrem İnce de tur tahminleri çerçevesinde Meral Hanım’ın adaylığını ortaya koyması üzerine gösterilmiş adaydı. Öne çıkınca iki adaydan tabii en kudretli olan Erdoğan seçildi.

Muhalefetin aklına gelmedi ki; “Biz parlamenter demokrasi için muhalefet cephesi oluşturduk ve sırf bu gerekçe ile bile Cumhurbaşkanlığı Seçimine katılıp onu akredite etmemeliyiz!” Muhalefet aday yarışına girince de geleneksel sağcılık, muhafazakârlık damarları depreşti. Zaten bu damar içinde derinden derine erkek egemen bir toplum öğretisi mevzubahisti ve Meral Hanım’ın adaylığı sırf o açıdan bile görmezden gelindi.

Kılıçdaroğlu geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı sürecini itidalle yönetmeye çalıştı ve takdîre lâyık bir nefis terbiyesi gösterdi. Hani genelde nefis terbiyesi işi sağcıların temel psikolojik göstergebilimidir ya… Fakat yine de yanlış yaptı ‘Bay Kemal’. Gerek ittifakı içinde olanlar gerek kendi partisindeki güçler onu Erdoğan karşısında hep ikincil kıldılar.

Gariban CHP, mâzisindeki mecbûrî istikametlerin yüklediği sorumlulukları aşırı kullanmanın gereği yaptığı hatalarla anılır olduğundan bugün bile alnı secde görenlerin gizli ittifakı karşısında belediyelerde de, Cumhurbaşkanlığı ve/veya başkaca seçimlerde de hep ikincil olma vasfını koruyor.

Kılıçdaroğlu neden muhalefetin ortak adayı olamıyor diye soruyorum şimdi?

Bugün eğer muhalefet ortak aday gösterecekse bu neden Kılıçdaroğlu olamıyor?

Sağcıların o derin alnı secde görenler diskuru yüzünden mi?