Çünkü faşizm kafaya değil, yumruğa önem verir.
Faşist örgütlere bakın. Dünyanın her yerinde faşistler güçlü ve saldırgan kişileri öne çıkarırlar. O örgütlerde ilerlemenin yolu bilgi ve kültürden değil vurup kırmaktan geçer.
Faşistler çok okuyan kişilere hiç değer vermezler, hatta öylelerini aşağılarlar. Okumaya değil, spora, özellikle de vurdulu kırdılı, şiddet içeren spora önem verirler.
Faşistlerin okul bitirmiş ve doktora yapmış olanları da bunu kopya çekerek ve tezlerini başkalarına yazdırarak gerçekleştirmiş kişilerdir.
Faşistlerin arasında nadiren biraz bir şeyler okumuş olanlarına yakından baktığınızda, hepsinin bunu hapishanede başardığını görürsünüz. Çünkü bunu dışarıda örgütlerinde yapamazlar. Yapsalar aşağılanacaklar.
O örgütlerde düşünen adamlara değil, emirleri düşünmeden yapan kişilere ihtiyaç vardır. Böylelerine gerçek diye propaganda, tarih diye efsane, bilgi diye yalan öğretilir; bilgi verilmez, beyin yıkanır.
Sembolleri ya iri yarı askerler veya yumruğu iri işçilerdir.
Okuyanları ya “koyun” veya “inek”, ya da “küçük burjuva” diye aşağılarlar.
Bu yüzden de Almanya gibi tarihinde büyük düşünür ve sanatçılar yetiştirmiş ülkelerde faşizmin egemen olmasından sonra ya hiç düşünür ve sanatçı çıkmamış veya çıksalar da bunlar faşistlere muhalif olmuşlardır.
Rusya gibi çok büyük edebiyatçılar yetiştirmiş bir ülkeyi ele geçiren faşistlerin aydın ve yazarları da daha önceki rejimin yetiştirdiği kişilerdir. Yeni rejimin aydın ve yazar yetiştirme derdi olmamış, sadece propagandacılar yetiştirmiştir.
İnancını minarelerden hoparlörlerle başkalarının kafasına vura vura egemen kılmaya çalışan ve kendisi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımayanlardan da kaliteli aydın ve yazar çıkmaz.
Kaliteli aydın ve yazar, konuşur, yazar, gösterir; bağırmaz, etrafındakilere at gözlüğü takmaya çalışmaz.
Türkiye’de iktidara yerleşip faşistleşen dindarların okumaktan vazgeçip kitaplarını çöpe atması tesadüfi değildir.