Ahmet Taşgetiren yazdı;
Belli ki Saadet’in siyasi açıdan bir kıymet-i harbiyesi var. Ak Parti’nin en güçlü olduğu ve Saadet zemininden kaçınılmaz kaymalar gerçekleştiği zamanda bile varlığını korudu.
Ak Parti yola “milli görüş gömleğini çıkararak” çıkmıştı. Bir tür redd-i mirastı bu. Böyle bir redd-i mirası topluma yeni bir yüz sunmak için gerekli gördü.
Aslında “milli görüş gömleğini çıkarmak” ne anlama geliyordu, bunun çok tartışıldığı söylenemez. Çünkü ortada Ak Parti ile muhafazakar camia adına bir başarı hikayesi vardı ve Milli Görüş’ün itirazlarının dikkate alınacağı bir zemin yoktu.
Ama Saadet bir misyon damarı olarak varlığını sürdürdü. Ben şahsen, Ak Parti iktidarına itirazın sadece Sol - Kemalist çevrelerden gelmemesi ve Ak Parti’ye bu itirazların yön vermemesi adına, bu damarın, “İslam eksenli siyaset” çizgisi olarak Mecliste varlığının olmasını savundum.
Bana itiraz, “Ama öyle bir durumda oylar Ak Parti’den gidecek ve bunun sonucu Ak Parti zaafa uğrayacak” biçiminde ve genellikle muhafazakar camiadan geldi.
Saadet’in varlığını koruması zordu. Çünkü Ak Parti iktidar olarak ve ciddi rant dağıtım gücüyle önemli bir çekim merkezi oluşturuyordu.
Buna rağmen, diyorum, Saadet varlığını koruyarak bugünlere geldi.
Bugünler, dediğimde, ülkenin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dönemine geldiğini, bunun yüzde 50 artı 1’lik bir toplum desteği bulma zaruretini getirdiğini, bunu ise, bu sistemi heyecanla savunan Ak Parti’nin ve lider olarak Tayyip Erdoğan’ın bulmakta güçlük çektiğini, kaçınılmaz olarak müttefiklere ihtiyaç duyduğunu, MHP’ye mecburiyetin bu zeminde devreye girdiğini, artı, hem iktidar partisinden iki ayrı partinin doğması, hem de iktidarın zemin kaybı sebebiyle bunun bile yetmediğini ve yüzde 1’lerde bile olsa Saadet oylarına ihtiyaç duyulduğunu kastediyorum.
İşte böyle bir süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan, Saadet bünyesine doğru bir hamle yapıyor ve Saadet’in Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk üzerinden “İttifaka çağrı”da bulunuyor. Niye Genel Başkan Temel Karamollaoğlu üzerinden değil de, Oğuzhan Asiltürk üzerinden sorusu tabii ki sorulabilir. Bu yapıda “Yukardan” bir telkin sonuç alabilir gibi düşünülmüş olabilir.
Nitekim ilk temastan itibaren Saadet üzerinde çalışma başlıyor. Asiltürk’ün “Ağabeyliği” vurgulanıyor, iktidarın Saadet camiasının ilgi duyacağı icraatı öne çıkarılıyor ve tabii, diğer İttifak alanının Camia’ya ters gelebilecek geçmiş - gelecek tavırları…
İşte tam burada Asiltürk’ün son hamlesi devreye giriyor.
Çok açık ki “dini bir hamle” bu. Ayetlerle takviye edilmesi beklenen bir durum. “Gençlerin din ile ilgilerinin azaldığı” yönünde bir kamuoyu araştırması ve “Toplumu milli ve manevi değerlere yönlendirmek” ve “Güçlü bir Saadet Partisi teşkilatı oluşturmak” için geniş istişareler sonucu bir liste hazırlanarak kongre başkanlığına sunulacağı ilanı. Oğuzhan Bey bu arada bir yere “bizim gözetimimizde” ifadesini yerleştirmeyi ihmal etmiyor.
Bu hamlenin tabii ki Saadet dünyasında yankıları oluyor. Tepkiler var, muhtemel ki, Oğuzhan Bey’in çıkışı sadece kendi cirmi ile sınırlı değil. Bununla birlikte ona yönelik “Milli görüş lideri” tanımlamasının herhalde merhum Erbakan ile kıyaslanması gibi bir iddia sahibi değildir.
Ama son çıkış, Cumhur İttifakı cenahında heyecan uyandırmış bulunuyor. En son basın toplantısına A Haberin gösterdiği ilgiye şaşıran Temel Bey’in çok zarif biçimde “Baksanıza A Haber bile gelmiş” demesi boşuna değil.
Temel Bey, “Parti içi meseleleri medya önünde tartışmayız. Oğuzhan bey ile görüşürüz” diye cevaplamış bu alandaki soruları.
Benim gördüğüm Temel Bey, sandalyeye yapışan nitelikte bir insan değil. Bir misyon insanı. Bir görevi üstlenmiş durumda. Temel Bey’in Saadet’teki görev süresi, iktidarın kamplaştırıcı politikalarına karşı muhafazakar siyasetin toplumun her kesimi ile iletişimini önemseyen bir hassasiyet içinde akıyor.
Bu doğru bir çizgi mi? Bana göre doğru bir çizgi. Bu önemli mi, bana göre çok çok önemli. Ben hep diyorum, siyaseten öyle gerektiği için, İslam’la ilişkiyi toplumun yüzde 50 artı 1’ine indirgememek lazım. İslam’ı böyle bir “kullanım”ın aracı haline getirmemek lazım. Orada sakin bir sese, duruşa ihtiyaç var ve Temel Bey’in şahsında bu algı oluştu.
Oğuzhan Bey bunun farkında mı? Saadet’i iktidar cenahına monte etmenin mesela yolsuzluklardan arınmış temiz yönetim, mesela hukuk hassasiyeti, mesela halkın yoksulluğuna karşı…. nasıl bir iyileştirme gerçekleştireceğini ümid etmektedir? İktidarın tüm bu alanlarda ciddi aşınma yaşadığı ve Saadet’in muhafazakar dünya görüşü adına en güçlü itirazı seslendirmesi gereken bir dönemde hangi hesap, Saadet’i işlevsiz hale getirmeye değer ki?
Bu konu ile ilgili mesela “diğer ittifak alanında Saadet’in konumu ne olabilir?” tarzında başka sorular olduğunu biliyorum. Onları da bir başka yazıda ele almak istiyorum.