Hep bir şeyleri eksik yapıyormuşum gibi bir his var içimde? dedi sol taraftaki. ?Derin bir nefes al!? dedi sağdaki.
Bazen, her şeyin geri döndürülemez biçimde elimizden kayıp gittiği hissine kapılıp kederleniyoruz. Tümüyle sebepsiz bir hal değil bu şüphesiz; gerçekten de içimizi acıtacak bir hızla azalıyor, eksiliyor hayatlarımız sürekli. Ama malum, ne ki yaşanacak, önüne geçmenin imkanı yok. İnsan çağlar boyunca aynı sorularla imtihana girmedi hiç. Her zamanın kendine özgü şartları ve insanın aslıyla irtibatını sınayan çetin bilmeceleri var. Bu zamanın esrarı da burada olsa gerek; kaybederken insanî bir dirayet gösterebilmek... Allah-u âlem; dondurucu soğukta kendimizi sıcak tutabilmekle ya da kavurucu sıcakta kendimize nefes alınabilecek serinlikler bulabilmekle sınanıyoruz bizler. Evvel zaman insanlarının hakikatle imtihanının zorluğuna bakınca; bir adımda ulaşılabilecek bir ?kısayol´ gibi gelebiliyor bu zamanın sınamaları insana. Ama şimdiki zamanda aklın ve fikrin ne kadar uçuculaştığını, buna karşılık gövdelerimizin ne kadar ağırlaştığını ve tek bir adım atmanın dahi ne kadar güçleşmiş olduğunu katmamız gerekiyor bu hesabın içine. Öyle ya; neredeyse her şeyin bilgisinin gözümüzün önüne kadar getirildiği bir zamanda, içinden bir türlü çıkamadığımız bir körlüğü yaşıyoruz bizler. Sanki hakikat, gözümüzü açabilsek görebileceğimiz bir yerde duruyor hep ve bizler bir türlü başaramıyoruz gözümüzü açabilmeyi. Meselenin düğümlendiği yada çözüldüğü yer de aslında tam burası: Gözümüzü açmayı deniyor muyuz yoksa çoktan vazgeçtik mi bu mücadeleden? Çünkü hakikat; gözünü henüz açamamışları, görecek bir şey olduğunu seziyor olmakla kendinden haberdar eder. Oraya sımsıkı tutunmak lazım! Hem belki de bizim zaman dediğimiz şey, içine binbir türlü imtihan sımakla birlikte, aslında göz açıp kapatacak kadar bir şeydir.
?Şayet insanın kolektif olarak Hakikatten gitgide daha fazla uzaklaştığını söylemek mümkünse, Hakikatin insanın üzerine tüm yönlerden gitgide daha fazla yaklaştığını söylemek de mümkündür. Ayrıca O´nun bir zerresinden nasiplenmek geçmişte ömürlük bir gayreti gerektirirken, şimdi insandan istenen yegane şey uzaklaşmamaktır. Lakin bu ne zor bir iştir!? diyor merhum Martin Lings (Ebû Bekir Sirâceddin), ?Antik İnançlar ve Modern Hurafeler´de.
Bir de şunu düşünün; biri uyuyan bir bir kandili uyandırdığında karanlık ne hisseder?
?Bir bölük turnaya sökün dediler/ Yürekteki derdi dökün dediler/ Yayladan ötesi yakın dediler/ Ben de bu yayladan şaha giderim? diyor Pir Sultan Abdal, rahmet olsun.
?Pıt diye açılıveren her tomurcukla göz kırpıyor hakikat bize? dedi beyaz saçlı adam gülümseyerek.
Nerede bir gökkuşağına rastlasan ona iyi bak; yeryüzünün sonsuz renklerine gökyüzünün yazdığı bir naziredir o.
Nerede kararan kendi halinde bir bulut görse, içine sağanaklar çağıran insanlar da var.
Gözlüğünü çıkarınca hiçbir şey göremeyeceğini sanıp korkuyor zamanımızın aklıevvelleri. Heyhat ki haklılar, gerçekten bir şey göremiyorlar!
?Kör diye kime derler?? diye sordu ve sonra cevapladı meczup: ?Bakmayı bilmeyene!?