Tarih: 02.03.2020 12:52

Rusya’ya verdiğimiz paralar

Facebook Twitter Linked-in

Böyle günlerde ekonomiye bakmak oldukça sıkıntılıdır. Ama yine de acılarımızı yüreğimizde tutup ekonomik duruma bakmamız gerekiyor. 

Acaba Rusya ile Türkiye arasında ticaretin seyri ne durumdadır?

2019 yılında Rusya dış ülkelere 424,6 milyar dolarlık mal satmıştır. Bu satışın ise 23,1 milyar doları Türkiye’ye gerçekleşmiş. Yani Rusya’nın mal satışında Türkiye pazarına bağlılık oranı yüzde 5,44 oranındadır.

Türkiye ise 2019 yılında toplam 210,1 milyar dolarlık mal satın almış. Satın aldığımız malların içinde Rusya’nın payı yüzde 11,0 oranındadır. Mal satışımızda ise Rusya pazarına bağlılık oranımız yüzde 2,3 düzeyindedir. 

İsterseniz tablomuza iyice bir bakın, durumu esas orası gösteriyor. 

Tablo şu sürece işaret ediyor: Uçak krizi öncesinde Rusya’dan ithalat oranımız yüzde 10,0 düzeyinden artık yüzde 11,0 düzeyine çıkmıştır. 

Oysa ihracatımızda pay oranımız yüzde 4,5 düzeyinden yüzde 2,3 düzeyine gerilemiştir. Kısaca ithalatta gösterdiğimiz gelişmeyi maalesef ihracatta tam tersine çevirmişiz. 

Burada bir not düşelim: Rusya’dan ithalatımız doğalgaz bağımlılığı içeriyor denilebilir. Ama durum tam öyle değil. Türkiye 2019 yılında doğalgaz ithalatını miktar bazında yüzde 10,1 düşürdü.  

Mesela aralık 2019’da doğalgaz ithalatı yüzde 10,5 düşerken, Rusya’dan yapılan ithalat yüzde 16,7 düşürülmüştür. Bu tablo yılın bütünde de benzer seyretmiştir. Çünkü boru gazı yerine LNG ithalatı ikame edilmiştir. 

Ama doğalgaz ithalatı hem miktar bazında, hem de fiyat bakımından hızla düşerken nasıl oluyor da biz Rusya’dan ithalatımızı artırarak sürdürüyoruz? 

Yakın geçmişi hatırlayın. Rusya Türkiye’den domates alımını kotalar doldu diye sınırladı. Sınırda domates dolu yüzlerce TIR öylece bekledi ve domateslerin hepsi çürüdü. Ardından ise Rusya domates kotasını artırdığını açıkladı. Tabii ki çürüyen domatesler Türkiye’nin elinde çöpe gitti. 

Bu politika aslında tüm ticaretimizde gözle görülür şekilde işledi. 

Uçak krizi sonrası Putin-Erdoğan buluşmalarında Akkuyu Nükleer Santralinde -eski anlaşma harici-  Rusya’ya nitelikli ve öncelikli yatırım teşviki ile ekstra yeni vergi muafiyetleri verdik. Zaten mevcut elektrik fiyatının 3-4 katı üzerinden orada üretilen elektriğin yarısını satın alma garantimiz ilk başta verilmişti. Bu ekstra vergi teşvikleri (yaklaşık 22 milyar dolar) ile beraber Akkuyu Nükleer Santrali giderimiz 70 milyar doları aşmış oluyor. 

Biz Rusya tarafına ödemelerimizi artırdıkça, Rusya tarafından ülkemize bu yönde henüz yansımış bir ekstra durum tablolarda görülmemektedir. 

Biz burada sadece ekonomik durumu veriyoruz elbette. Mesela 2,5 milyar dolara mal olduğu söylenen S-400 satın alımının fiyatını veriyoruz ama ülkemizin bu durum karşısında Batı ve müttefikleri ile yaşadığı siyasi maliyeti (ya da kazancı) hesaba katamıyoruz.

Hatta bir ara kaybettiğimiz F-35 projesine karşılık ikame Rus savaş uçağı alımını bile görüştüğümüz medyaya yansımıştı. Ya da Şangay 5’lisine girmeyi bile nasıl bir ticari tablo ile gündemimize aldığımızı hatırlamak bile istemeyiz. 

Bütün bunları neden yeniden yazıyorum? İyi günlerde dostluğumuz daha da pekişsin diye Rusya tarafına verdiğimiz tavizlerin bugün bize ne tür bir dönüş yaptığını 36 şehit haberimiz ile görüyoruz. 

Politikaları belirlerken bir uçtan diğer uca gitmek yerine dengeleyici ve ilerideki gelişmeleri de hesap edici bir kurumsal devlet aklına ne kadar ihtiyacımız olduğu aşikardır. Rusya’ya verdiğimiz paralar maalesef bize mermi olarak geri dönmeye başlamıştır. Bunu aslında son bir kaç aydır TV5’de ve KRT TV’de defalarca dile getirdim. Umarım bugünden sonra gerçekleri biraz daha idrak ederek ülkemiz kaynaklarının kullanımında daha akılcı davranışlar sergileyebiliriz. 

YENİ DENGE: DURGUNLUK

BDDK verilerinden TL kredilerine bakıyoruz. 

20 Aralık 2019: 1 trilyon 619 milyar lira. 

21 Şubat 2020: 1 trilyon 714 milyar lira. 

Aynı sürede tüketici süreçte tüketici kredileri ise 572 milyar liradan 606 milyar liraya yükseliyor. 

Sadece iki ayda kredi genişlemesi (mevcut kredilerin geri ödemesine rağmen) yüzde 5,9’a çıkmış. 

Fakat şimdi durum değişti. Uzun vadeli tahvil faizleri yüzde 10,0 düzeyinden yüzde 13,0’ü üzerine çıktı. Kısa vadelilerde de tak haneden 12,5’e geldik. 

Gerçi henüz Merkez Bankası verilerine ne mevduat faizlerinde ne de TL kredilerinde bir artış yansımış değil. Hem mevduat faizinde (toplam TL mevduat faizi) %9,24 ila; hem de TL kredilerinde %13,68 ila 21 Şubat haftasında faiz düşüşü görülüyor. 

Fakat bir notu ekleyelim: BDDK günlük verilerde TL mevduat toplamı 17 Şubat günü 1 trilyon 315 milyar liradan 25 Şubat gününe 1 trilyon 289 milyar liraya düşüş görülüyor.

Ya da durumu şu şekilde soralım: Banka mevduata tek hane faiz verirken, devletin borçlanma kağıtlarında faiz yüzde 13,0’lere gelmişken kim parasını mevduata yatırır? Mevduat, yani kaynaklar artmadan kredi genişlemesi ile para yaratma kabiliyeti nereye kadar sürebilir? 

Özet mi? 

Öyle ev araba gibi ucuz kredileye dayalı kısa dönemli bir şişme döneminin daha sonuna geliyoruz. Bakalım sonrası ne olacak? 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —