RUSYA´NIN ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİ ÜZERİNDEKİ EKONOMİK ETKİSİ

Rusya, Çar Büyük Petro´nun belirlediği politika doğrultusunda 300 yıldır Orta Asya Türk Cumhuriyetleri üzerindeki hakimiyet mücadelesini ekonomik anlamda da sürdürürken, Türkiye ve Çin´in bölgedeki etkisi artarak devam ediyor.

RUSYA´NIN ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİ ÜZERİNDEKİ EKONOMİK ETKİSİ

19.10.2018 Cuma

MOSKOVA - EMRE GÜRKAN ABAY 

Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan, Azerbaycan´dan oluşan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, 17. yüzyıl başlarından beri Rusya´nın ilgi alanına girerken Çar Büyük Petro´nun belirlediği politikaya göre Rusya, 300 yıldır bölgedeki hakimiyet mücadelesini sürdürüyor.

Ancak Rusya´nın bölgeyi siyasi nüfuzu altına alması ancak 19. yüzyılın sonlarında tamamlandı. Bu gecikmede Rusya´nın başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere, diğer Avrupalı güçlerle rekabet etmesi en önemli rolü oynadı.

Rusya´nın bölgedeki siyasi nüfuz mücadelesi başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupalı güçlerin kolonileşme sürecine benzetilse de bazı yönlerden farklılıklar gösteriyor. Öncelikle Ruslar bu yayılmaya ekonomiden ziyade güvenlik açısından önem veriyor ve bugün de aynı önceliğe göre davranıyor. İkinci olarak, Rusya, batılı kolonyalistler gibi bölgenin kaynaklarını kuruttuktan sonra onları hastalık, iç savaş ve göç gibi felaketlerle baş başa bırakarak terk etmek yerine oralara yerleşmiş ve yerleştirilmiş Rus azınlığın varlığını sürdürmesini desteklemekte.Üçüncü olarak, demokrasi ve insan hakları gibi olgular bakımından eleştirilse de Rusya, Batının, ?böl, parçala yönet? şeklindeki tavrının aksine, bölge ülkelerinin iç savaş veya birbirleri ile savaşmasına "nispeten" engel olan bir tutum içerisinde.

Rusya´nın bölgedeki siyasi nüfuzu doğal olarak bölgenin ekonomik yapısını da etkiledi. Bu etkileme Çarlık döneminden çok Sovyet döneminde belirgin bir hal almış ve bugünkü ekonomik durumu şekillendirdi.

Enerji kaynakları Rusya´ya yönlendirildi

Sovyetler Birliği´nin katı merkezi planlaması Orta Asya´da da uygulandı. Bu planlamada Rusya´nın çıkarları gözetilmiş ve her ülkenin ekonomisi Rusya´ya bağımlı hale getirildi. Örneğin, dünyanın en büyük pamuk üreticilerinden biri haline getirilen Özbekistan´da bir tane bile tekstil fabrikası kurulmadı. Sovyetler Birliği döneminin en önemli demir cevheri bölgelerinden Donetsk bölgesi kısa zamanda bir demir-çelik endüstri bölgesine dönüşürken, benzer durumdaki Kazakistan´ın Karaganda bölgesi aynı dönüşümü yaşamadı. Keza bölgenin zengin enerji kaynakları da tamamen Rusya´ya yönlendirildi. Bölge ülkelerinin enerji kaynaklarını Rusya´dan bağımsız olarak dış dünyaya ihraç etme çabaları Rusya tarafından engellenmeye çalışıldı. Buna rağmen Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) ve Türkmenistan-Özbekistan-Kazakistan-Çin gibi iki hattan enerji ihracatı yapılıyor.

Sovyet dönemindeki merkezi planlama, komünist ideoloji gereğince kapitalizme karşı bir ekonomik politika izledi ancak bu durum serbest girişimi ve rekabeti yok ederek verimliliği giderek azalttı. Bunun sonucunda tüm Sovyet sistemi ile birlikte Orta Asya ekonomileri de 1980´lerin sonunda çökme noktasına geldi. Yine aynı politikanın bir sonucu olarak tüm bölgenin yol, su, elektrik, barınma, ısınma, sağlık, eğitim gibi temel altyapı yatırımları tamamlandı.Altyapı yatırımlarının tamamlanmış olması bölgenin serbest pazar ekonomisine daha az hasarla geçmesine yardımcı oldu. Şüphesiz ki bunda zengin enerji kaynakları en önemli rolü oynadı.

Bölgenin bugünkü ekonomik durumu

Bölge ülkelerinin kişi başına düşen gelir rakamları 2018 yılı tahminlerine göre, Azerbaycan´da 10 bin, Kazakistan´da 12 bin 600, Kırgızistan´da 2 bin 250, Türkmenistan´da 6 bin 800, Özbekistan´da 3 bin ve Tacikistan´da 2 bin dolar düzeyinde.

Söz konusu değerlendirme açısından Türkiye´ye en yakın ülkeler Kazakistan, Azerbaycan ve Türkmenistan ve bunun başlıca nedeni her üç ülkenin de petrol ve doğalgaz zengini olması.Bölgenin petrol ve doğalgaz dışındaki en önemli geçim kaynağı tarım. Başta Özbekistan olmak üzere Kırgız ve Tacik ekonomileri bu sektöre dayalı. Bunların dışında ön plana çıkan yegane ekonomik faaliyet madencilik.

Özellikle Kırgızistan ve Tacikistan, ortalama gelir düzeyi bakımından düşük seviyede görünmelerine rağmen aslında durum aynı oranda kötü değil. Bunun başlıca nedeni Sovyetler Birliği dönemindeki katı merkezi planlama sonucunda temel altyapı yatırımlarının tamamlanmış olması.

Söz konusu ülkelerde petrol ve petrol ürünleri de oldukça ucuz ve evlerin doğalgaz ısıtması büyük oranda ücretsiz. Buna bağlı olarak diğer temel tüketim malları da ucuz. Türkiye´nin bir süredir muazzam bir çabayla tamamlamaya çalıştığı altyapı için bu ülkelerin yatırım yapmasına ihtiyaç yok. Var olanın idame ettirilmesi veya modernize edilmesi yeterli.

Özetle, bölge halkı bugün sadece beslenme ve giyim gibi günlük geçimlerini sağlamak zorunda ve bunun üzerindeki kazancını yaşam standardını yükseltmeye harcayabilir.

Rusya´nın bölge ekonomileri üzerindeki etkisi

Rusya bölgeye ekonomiden ziyade güvenlik açısından önem veriyor. Zira geçmişte Hindistan´ı yöneten İngiltere´ye karşı bir tampon bölgeye ihtiyacı vardı. Rusya-İngiltere rekabeti 1907 yılında Afganistan´ın bağımsızlığının garanti edildiği anlaşma ile sona ermiş gibi görünse de bu rekabet gizliden gizliye devam etti ve 1979´da Rusya Afganistan´ı işgal etti. Bu defa karşısında İngiltere´nin yerini almış olan ABD vardı. Rusya kendisine çok pahalıya mal olan bu işgalden 1989 yılında vazgeçtiyse de bölgedeki kaos ortamı günümüze kadar düzeltilemedi. Üstelik bu kaos ortamı aşırılıkçı ideolojiler yoluyla Orta Asya´yı ve hatta Kafkasya´yı tehdit eder duruma geldi.

Sovyet rejiminin 1989´da yıkılmasından sonra Rusya kendi iç sorunlarına öncelik verdi ve 90´lı yıllarda Türk Cumhuriyetleri kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kaldı. İlk yardıma koşan ülke doğal olarak bölge ile etnik ve kültürel bağları olan Türkiye oldu.

Türkiye, Orta Asya ülkelerinin bağımsızlıklarını ilk tanıyan, söz konusu ülkelere büyükelçilik açan öncü ülke olmakla kalmayarak onların Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü gibi dünya milletler topluluğundaki yerlerini almalarında liderlik etti. Buna ilave olarak bölgenin ekonomik kalkınmasına yönelik yatırımlarda da Türk firmaları önemli roller üstlendiler. Bu yatırımlar gerek hibe ve gerekse kredi şeklinde devletçe desteklendi.

Türkiye´nin süreçteki rolü

Bu yarışta Türkiye yalnız değildi. Başta ABD olmak üzere, Almanya ve diğer bazı Avrupa ülkelerinden Soros Vakfı gibi görünüşte "demokrasi" amaçlı vakıflar olmak üzere birçok kiliseden yüzlerce misyoner bölgeye akın etti. Bunlara Suudi Arabistan kaynaklı Vahhabi imamları da eklendi. Bu yeni ideolojilerin bölgeyi istikrarsızlaştıracağını hesaplayan Türkiye gerek Diyanet İşleri Başkanlığı gerekse Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) yoluyla, modern yaşamla uyumlu ve aşırılıktan uzak bir İslam anlayışını tanıtmak için yüzlerce din adamını bölgeye yolladı ve buna paralel olarak Sovyet döneminde yasaklanmış olan camileri yeniden inşa etmek için destek sağladı.

Başta ABD olmak üzere batılıların niyetleri çok geçmeden ?renkli devrimler? şeklinde ortaya çıkmaya başladı. Bu durum bölgedeki yönetimleri de rahatsız ederken giderek Rusya desteğini arar duruma geldiler. Çünkü Rusya, gerek bu ülkelerde yerleşik Rus azınlık nüfusu ve gerekse bölgede bir şekilde devam eden askeri varlığı sayesinde bu yönetimleri destekleyebilecek durumdaki tek güç konumunu koruyordu.

2010´lu yıllara gelindiğinde, kendi iç sorunlarını çözmüş ve artan petrol fiyatlarının da desteğiyle ekonomisini güçlendirmiş olan Rusya bölgeye olan ekonomik desteğini de artırmaya başladı. Bu süreçte Türkiye de kendi ekonomik sorunlarını çözüp, giderek güçlenen ekonomisiyle desteğini artırarak sürdürdü. Bunun en somut sonucu BTC ve TANAP boru hatları ki, bu hatlar yoluyla bölgenin petrolü ve doğalgazı ilk defa Rusya´ya bağımlı olmadan ihraç edilecek konuma geldi. Ancak Rusya, Sovyet döneminde oluşturduğu boru hatları şebekesiyle doğal olarak tüm kaynakları kendisine yöneltmişti ve bu durum bugün de büyük oranda devam ediyor. Türkiye´nin öncülüğü ve büyük katkısı ile inşa edilen boru hatları şimdilik sadece Azerbaycan´a kısmi bir serbestlik kazandırıyor. Diğer ülkeler sadece Türkmenistan-Özbekistan-Kazakistan-Kırgızistan hattı yoluyla Çin´e kısıtlı da olsa bir miktar doğalgaz ihraç ediyor.

Oyuna Çin ve Hindistan da katıldı

Bu devletler batıya uzanan boru hatlarına ancak Hazar Denizi üzerinden bağlanabilecek ki bunun gerçekleşmesi daha uzun zaman alacak gibi görünüyor. Fakat gerek Kazakistan ve gerekse Türkmenistan´ın eninde sonunda bu şebekeye bağlanması kaçınılmaz. Zira bu ülkelerin Rusya üzerinden devam eden petrol ve doğalgaz ihracatı ekonomik değil ve üstelik güney Avrupa ve Akdeniz pazarına uzak. Bu konuda Rusya, Türkiye ile rekabet içinde görülse de uzun vadede iş birliği yapmak zorunda. Bu yapılmadığı takdirde başta Türkmenistan olmak üzere diğer ülkelerin Afganistan üzerinden Hint Okyanusu´na bir çıkış aramaları kaçınılmaz.

Aslında çeyrek asırdır devam eden bu arayış Afganistan´daki kaos nedeniyle henüz bir sonuca ulaşmadı ancak hiç ulaşmayacak anlamına gelmiyor. Üstelik oyuna Çin ve Hindistan gibi yeni oyuncular katıldığında durum daha da karışık bir görünüm kazanabilir.

Kuşak ve Yol projesi devrede

Uzun yıllardır sürekli büyüyen, dış ticaretinde büyük fazlalar veren Çin, son yıllarda bu birikimini ?ekonomik kolonyalizm? olarak tanımlanabilecek bir politikaya kanalize ediyor. Özellikle Afrika, Hint Okyanusu ve Ortadoğu´daki yatırımları ve ekonomik çıkarları, Çin´i yeni atılımlara yöneltiyor. Bunun için son birkaç yıldır onlarca milyar dolar harcayarak hayata geçirmeye çalıştığı Kuşak ve Yol porjesi Orta Asya´yı Pakistan´a bağlamış ve bu kuşağı yakında Pakistan-İran sınırına yakın bir bölgede inşa etmekte olduğu devasa ?Gwadar? limanına uzatacak.

Bu proje şimdilik Türk Cumhuriyetleri´ni by-pass ediyor görünse de Çin´in bölgeye olan ilgisinin azaldığı anlamına gelmemeli. Rusya, ABD ve Türkiye çeyrek asırdır bölgede bir nüfuz rekabeti içinde iken Çin sadece ekonomik çıkarlara odaklanmış ve bunu da büyük oranda gerçekleşti.

Başta Şangay İş birliği Örgütü (ŞİÖ) olmak üzere, Rusya ile iş birliği içinde birçok bölge ülkesini ekonomik nüfuz alanına dahil etti. Çin, şimdilik Rusya ile iş birliği içinde olmakla birlikte, bu iş birliği eninde sonunda bir rekabete dönüşme potansiyeli taşıyor. Zira Kuşak ve Yol projesinin bir benzeri, çok daha az bir maliyetle bu bölgeye uzanabilir.

Bugün için Kuşak ve Yol girişiminin en önemli muhalifi Hindistan ve bu proje Türk Cumhuriyetleri´ne yöneldiği takdirde Rusya´nın konumu Hindistan´ın konumuna benzeyecek.

Öte yandan Pakistan´a büyük bir refah getirmesi beklenen Kuşak ve Yol projesi, komşusu Afganistan´da da barış çabalarına ani bir ivme kazandırabilir ki bu durum daha önce de bahsedildiği gibi Türk Cumhuriyetleri´nin enerji ihracatı için ellerini güçlendirebilir. Günümüz itibarıyla bölgeyi etkilemesi beklenen en önemli yatırımlar Türkiye tarafından yapılıyor. Bölgeye yönelik petrol boru hatlarında Türkiye şimdilik Çin´in önündedir. Ayrıca Kars-Tiflis-Bakü demiryolu bağlantısı geçen yıl tamamlanarak bölge ile ekonomik bağların güçlendirilmesi yolunda önemli bir adım atıldı.

Keza bölgenin açık denizlerle tek bağlantısı Don-Volga kanalı üzerinden Karadeniz ile ve bu bağlantının güçlendirilmesi için Rusya-Türkiye iş birliği önemli fırsatlar yaratma potansiyeline sahip.Türk Cumhuriyetleri dış pazarlara bir şey satacak duruma geldikleri zaman bu konuda Türkiye ve Avrupa gibi batılı pazarlar bugün için Çin´in başını çektiği doğulu pazarlardan daha cazip ve ileride de bu durumun devam etmesi kuvvetle muhtemel.

Sonuç olarak, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ekonomileri, geçen yüzyılda Rusya´nın şekillendirdiği bir yapıya sahip ve kısa sürede bu durumun değişmesi beklenmemekte ancak başta Çin olmak üzere, bölge üzerindeki nüfuz mücadelesi giderek kızışmaktadır ki, Rusya´nın bölgedeki etkisini koruması için siyasi, askeri ve kültürel nüfuzunu ekonomik araçlarla desteklemesi zorunlu. Bunun için de son yıllarda birçok alanda uyum içinde olduğu Türkiye ile rekabet yerine iş birliği içinde olması hem bölge ülkelerinin hem de Rusya´nın yararına.