04.10.2018 Perşembe
İSTANBUL - İLYAS KEMALOĞLU
Rusya Federasyonu, enerji kaynakları açısından dünyadaki en zengin ülkelerin başında geliyor. Nitekim günümüzde Rusya 14.1 milyar ton (103.2 milyar varil) ispatlanmış petrol rezervine sahip. Bu miktar, dünya petrol rezervlerinin yüzde 6.1´ine denk geliyor. Günümüz üretim temposu devam ettiği takdirde (günde 505 milyon ton) bu petrolün Rusya´ya 28 yıllığına yeteceği ileri sürülüyor.
Bununla birlikte söz konusu genel tabloyu bozan Rusya açısından hem olumsuz hem de olumlu bazı durumlar var. Olumsuz husus, ispatlanmış rezervlerin büyük bir kısmı (yüzde 60), çıkarılması zor olan bölgelerde bulunuyor. Petrol fiyatlarının düşük olduğu bir ortamda bu petrolün çıkartılmasının bir anlamı yok. Moskova açısından olumlu nokta ise Rusya´da yeni petrol yataklarının bulunmaya devam edilmesi. Bütün bunlara çıkartılmakta olan petrole Kanada´nın yaptığı gibi petrol kumu ile kaya petrolü eklenirse, rezervler 100 milyar tona kadar çıkacaktır. Buna göre üretim, tüketim ve ihracat istatistiklerine baktığımızda mevcut şartlarda Rusya´nın petrollerinin 2050 yılına gelindiğinde tükeneceği düşünülmektedir.
Rusya´nın doğalgaz rezervleri daha iyi durumda. Resmî istatistiklere göre Rusya´da 47.5 trilyon metreküp gaz mevcut. Dünyanın en büyük gaz yataklarına sahip Rusya´da gaz üretim ve ihracat tempoları aynı kaldığı takdirde rezervlerin 75-80 yıla yeteceği hesaplanıyor. Ancak şunu da eklememiz gerekmektedir ki, Rusya kendi rezervlerinin dışında Orta Asya ülkelerinden aldığı gazı da ihraç etmektedir. Bunun dışında bilindiği gibi Rusya yine büyük kömür yataklarına sahip olduğu gibi nükleer enerjiyi de aktif olarak kullanan ülkelerden biridir.
Rusya, en büyük enerji kaynaklarına sahip olan ülkelerden biri olması dolayısıyla doğal olarak bu kaynakları en fazla ihraç eden ülkelerin başında geliyor. Nitekim Rusya çıkarttığı yıllık petrolün yaklaşık yarısını (257 milyon ton, 2017) ihraç etmektedir. Bu bağlamda Rusya, S. Arabistan´dan (370 milyon ton) sonra ikinci sırada yer almaktadır. Rusya´nın bu alanda faaliyet gösteren en büyük şirketleri ise sırasıyla Rosneft, Lukoyl, Surgutneftegaz, Gazpromneft, Tatneft´tir. 2017´de yalnızca petrol ihracatından Rusya, 93 milyar dolar kazanmıştır.
Doğalgaz ihracatı konusunda ise Rusya dünyadaki en büyük ihracatçı konumunda olup, dünyada ihraç edilen gazın yüzde 20´si Rusya´ya aittir. Örneğin yalnızca 2017´de Rusya boru hatlarıyla 210 milyar metre küp gaz ihraç etmiştir. Gaz ihracatı Rusya bütçesine 38 milyar dolar kazandırmıştır. Ayrıca sıkıştırılmış gazdan da Rusya yaklaşık 3 milyar dolar elde etmiştir. İhraç edilen gazın yüzde 86´sını Avrupa ülkeleri, geriye kalan kısmı da Asya ülkeleri almaktadır.
Petrol ile gazın yanı sıra Rusya kömür kaynaklarına da sahip ve Endonezya ile Avustralya´dan sonra üçüncü büyük kömür ihracatçısıdır. Örneğin 2017´de Rusya, 181 milyon ton kömür satmış ve 13.5 milyar dolar kazanç elde etmiştir.
Bunların dışında enerji kaynağı olarak Rusya ayrıca petrol ürünleri, elektrik enerji, nükleer yakıt, kok kömürü ihraç etmektedir. Rusya´nın toplam ihracatında enerji kaynaklarının payı yüzde 60, bütçeye katkı payı ise enerji kaynaklarının fiyatlarına göre değişmekte ve yaklaşık yüzde 50 oranında seyretmektedir. Dolayısıyla Kremlin´in Rus ekonomisinin enerji kaynaklarına olan bağlılığını azaltmaya çalışmasına, petrol fiyatlarının eskisine göre daha düşük olmasına rağmen enerji kaynakları, Rusya´nın toplam ihracatı ile ekonomisinde askerî teknolojilerle (2016: 15 milyar dolar) birlikte önemli rol oynamaya devam etmektedir.
Peki bütün bu tablonun içerisinde Türkiye´nin yeri nedir? Rusya´nın ihraç ettiği petrolden (257 milyon ton) yalnızca 7 milyon tonu Türkiye´ye gitmektedir. Bu da Rus petrol ihracatının yalnızca yaklaşık yüzde 3´üne denk gelmektedir. 2016´da Rus petrolünün en büyük müşterisi Çin (48 milyon ton), Hollanda (50 milyon ton), Almanya (24), Polonya (24), Belarus (20), İtalya (16), G. Kore (12), Japonya (10), Finlandiya (10). Dolayısıyla Türkiye, Rusya´nın petrol ihracatında çok büyük bir orana sahip değil.
Rusya´nın doğalgaz ihracatında ise durum daha farklıdır. En fazla Rus gazını alan ülkeler arasında Türkiye, Almanya´dan sonra ikinci sırada gelmektedir. Türkiye´yi ise İtalya, İngiltere, Fransa, Polonya, Avusturya, Macaristan gibi ülkeler takip etmekte. Belirtildiği gibi Rusya yılda yaklaşık 210 milyar metreküp gaz ihraç etmektedir. 2017´de bu miktardan 53 milyar metre kübünü Almanya, 30´unu Türkiye almıştır. Bu ülkeleri İtalya (24), İngiltere (16), Fransa (13), Avusturya (9), Polonya (10), Macaristan (6), Çekya (6), Hollanda (5) gibi ülkeler takip etmiştir. Dolayısıyla Rus doğalgaz ihracatında Türkiye´nin payı yaklaşık yüzde 14 civarındadır. Batı Hattı ile Mavi Akım´ın yanı sıra Türk Akımı´nın hayata geçmesiyle birlikte bu oranın daha da artması planlanmaktadır.
Rusya´dan kömür alan ülkeler arasında da Türkiye ilk sıralarda. 2016´da 181 milyon ton kömürün yüzde 15´ini Kore, yüzde 11´ini Japonya, yüzde 10´unu Çin, yüzde 7´sini Türkiye almıştır. Dolayısıyla Rusya´nın gerek kömür ihracatında gerekse de genel olarak bütün enerji kaynaklarının ihracatında Türkiye en ön sıralarda yer almaktadır.
Bu istatistikleri tersinden okuyacak, yani Türkiye´nin enerji kaynak ithalatındaki payına bakacak olursak şunları söyleyebiliriz: Türkiye yılda 42.7 milyon ton petrol ithal etmekte ve bunun da 7 milyonunu (yani yüzde 17´sini) Rusya´dan almaktadır. Türkiye´nin bu alandaki en önemli ortağı ise İran´dır. Türkiye, ithal ettiği petrolün yarısını İran´dan almaktadır. Gaz ithalatına baktığımızda Türkiye, 2017´de 55 milyar metre küp gaz satın aldı. Bu miktardaki Rusya´nın payı, yaklaşık yüzde 50´dir. Doğal olarak Türkiye´nin ithalatında Rusya´nın payı, Rusya´nın ihracatındaki Türkiye´nin payından daha yüksektir.
Bu rakamlar çerçevesinde ayrıca şunları söylemek gerekmektedir: En başta Türkiye´nin özellikle doğalgaz ithalatındaki Rusya´ya bağlılığı, yüzde 50 gibi yüksek bir oran olsa da bunun büyük bir sıkıntı meydana getirmediğini söylemek gerekmektedir. Zira birçok Avrupa ülkesinin Rus gazına bağlılığı, yüzde 50´nin çok üstünde olup yüzde 70-80´lere varmaktadır. İkinci olarak, Türkiye Rusya´dan 1987 yılından itibaren doğalgaz satın alıyor ve bugüne kadar herhangi bir sorun yaşanmadı. Üçüncü olarak da Türkiye, özellikle uçak krizi sonrasında kafasında oluşan ?bir acaba? dolayısıyla söz konusu bağlılığı azaltmaya gayret etmektedir. Diğer taraftan şunu da unutmamak gerekmektedir ki Türkiye´nin bağlılığı kadar Rusya da doğal gaz ihracatı konusunda Türkiye´ye bağlı hâle gelmektedir.
Yine bunların dışında iki ülke yeni projeler üzerinde de çalışmaya devam etmektedirler. Bunlardan en önemlisi bilindiği gibi Türk Akımı. Türk Akımı, taraflar arasındaki işbirliğini arttırdığı gibi doğal olarak karşılıklı olarak bağlılığı da arttıracaktır. Diğer taraftan söz konusu projeyi hayata geçirerek her iki ülkenin de güttükleri amaçlar farklıdır: Rusya, gazını Avrupa´ya ihracatında transit konusunda Belarus ve özellikle de Ukrayna´ya alternatif ararken, Türkiye bir taraftan Rusya ile enerji alanındaki işbirliğini geliştirerek diğer taraftan da petrol ve gaz aldığı ülkelerini arttırmaya çalışarak Avrupa ile Asya arasında köprü, bir nevi hub olma gayesi gütmektedir.
Uzun vadede ise güzergâh çeşitlendirilmesinin yanı sıra sıvılaştırılmış doğalgaz depolarının inşası, petrol ve doğalgaza alternatif kaynaklarının arayışı, güneş enerjisinden daha fazla istifade edilmesi, nükleer santralin inşa edilmesi de Türkiye´nin enerji politikaları açısından büyük önem arz eden konular. Artan enerji ihtiyacı ve Türkiye´nin bölgedeki konumu açısından özellikle nükleer santral projelerinin bir an önce tamamlanması elzemdir. Türkiye´nin neredeyse bütün (karadan ve denizden) komşuları (Rusya, Ukrayna, Ermenistan, Bulgaristan, İran) nükleer santrallere sahiptir. Mersin´deki Akkuyu Nükleer Santrali´nin Rusların inşa edecek olması ise Türkiye-Rusya münasebetlerini daha da ileri taşıyacak bir gelişmedir. Ancak maalesef bu projede istenilen mesafe bir türlü alınamamaktadır. Hâlbuki nükleer santral, bir taraftan taraflar arasında karşılıklı güvenin sağlandığını göstermekte, diğer taraftan ise Türkiye´nin doğalgaz ihtiyacını azaltacağı gibi siyasî ağırlığını da arttıracaktır.
[Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim üyesidir]