Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov: Türkiye İdlib'de kilit sorumluluklarını yerine getirmedi

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İdlib konusunda Türkiye ile yaşanan gerilim konusunda Rusya resmi hükümet gazetesi Rossiyskaya Gazeta’ye açıklamalarda bulundu.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov: Türkiye İdlib

Rusya hükümetinin resmi gazetesi Rossiyskaya Gazeta'da bugün, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile uzun sayılabilecek bir mülakat yayımlandı. 

Gazete, mülakata “İdlib düğümü” başlığını atmıştı ve gerek son günlerin gelişmeleri, gerek Lavrov'un mülakatta kendine has diplomatik üslubuyla kurduğu cümleler, gerekse de gene bugün hükümete bağlı TASS ve RİA ile Rusya Savunma Bakanlığına bağlı medya grubunda bulunan devlet kanalı TV Zvezda'da yayınlanan, bizim de yorumlayarak çevirdiğimiz, Nusra Cephesi'nin kuruluşunda Ankara'nın rolüne dair haber, doğrudan doğruya Erdoğan hükümetinin hedef alındığını gösteriyordu. 

Gazetenin ilk sorusu, İdlib'de TSK ile Suriye ordusu arasında meydana gelen çatışma haberleri üzerine, Rusya'nın bu gerilimi azaltmaya yardımcı olup olamayacağı şeklinde.

Lavrov'un cevabı çok ilginç, zira hiç kimsenin, hatta “son yıllarda Suriye'de barış sürecine yönelik artan köklü olanaklarıyla Rusya'nın bile” bu durumda “tek başına yardımcı olamayacağını” vurguluyor. 

Lavrov bunun arkasından, "Suriye Arap Cumhuriyeti’nin meşru hükümetinin" çağrısı ve Rusya'nın asker gönderme kararını tekrar hatırlatarak, o günden bu yana durumun köklü şekilde değiştiğine dikkat çekiyor. 

"Şunu da hatırlatırım ki, bu sırada, yani 2015 yazında Batılılardan ve de bizim yabancı ortaklarımızdan hiçbiri, siyasi bir sürecin gereğinden söz etmiyordu. 

Herkes, 'Esad rejimi'ne karşı (böyle ifade ediyorlardı) askeri bir zafer bekliyordu. Ve, gerçekte BM'nin tam üyesi bir devletin meşru hükümeti olan bu 'rejim' öncelikle Rusya'nın ve keza (benzer bir meşru talepte bulunduğu) İran'ın yardımıyla ayağa kalkmakla kalmayıp kaybettiği bölgelerin ezici bölümünü savaşarak yeniden kazandığında, tabii o zaman siyasi süreç hakkında konuşmalar, daha önce kimsenin tasarlamadığı yerlerden daha büyük ısrarla seslendirilmeye başlandı." 

Lavrov bu sözlerin arkasından, siyasi süreçle ilgili tayin edici rolü Rusya, Türkiye ve İran'ın oynadıklarını hatırlatıyor. 

De Mistura zamanında Cenevre görüşmelerinin başlamış olduğunu belirtirken, De Mistura'nın "Batılı devletlerin devasa katkısıyla" Başar Esad'ın düşmanları için çok daha avantajlı şartların pazarlığını yaptığını söylüyor. 

Cenevre görüşmelerini özetleyen Lavrov, neticede "bunlardan hiçbir şey çıkmadığını" vurguluyor. 

2016 sonunda Astana görüşmelerinin ve bunun arkasından Suriye muhalefetiyle hükümet arasındaki görüşmelerin başarılı olduğunu vurgulayan Lavrov, Astana sürecinin bir yıl geçmeden başarısını kanıtladığını söylüyor ve Soçi'de yapılan Suriye Ulusal Diyalog Kongresini hatırlatıyor. 

Şu anda tarafların esas aldığı 12 prensibin bu kongrede tespit edildiğini ifade ettikten sonra da bu sayede BM Genel Sekreterinin Suriye özel temsilcisi tarafından işler bir diyalog mekanizması kurulabildiğini söylüyor. 

"Altını çiziyorum: Bu; Rusya, Türkiye ve İran'ın devamlı ve sürekli desteği sayesinde, Anayasa Komitesi oluşumunu baltalamaya çalışan Batılı ülkelerin faaliyetlerine rağmen yapıldı." 

Gerilimi azaltma konseptini Astana sürecine bağlayan Lavrov, 4 gerilimi azaltma bölgesi kurulmasında uzlaşıldığını ve bunların meydana getirildiğini belirtiyor. "Üç eski bölgede (bunlar da gerilimi azaltma bölgeleridir) meşru hükümetin otoritesi tesis edildi. 

Silahlı muhalefet de siyasi sürece katıldı. Terörist yapıları temsil edenler (bunlar, BM Güvenlik Konseyi tarafından böyle tanımlanmışlardır) İdlib'deki son gerilimi azaltma bölgesinde, keza Halep, Hama ve yakın yerleşim yerleri çevresinde toplandılar. 

Bu bölgeye dair Rusya ve Türkiye devlet başkanları arasında varılmış ayrı mutabakatlar vardır. Bu konu eylül 2018'de iki defa, daha sonra da ekim 2019'da ele alındı. 

Her iki vesileyle de, Moskova ve Ankara'nın bu 'İdlib' formatının küratorları olarak her şeyden önce sivillerin güvenliğinin sağlanmasına, insani yardımların, gıda, ilaç ve diğer insani yüklerin ulaştırılmasına, çatışmanın durdurulması görüş açısından bütün olarak da güvenliğin tesisine dair sorumluluklarını ortaya koyan somut belgeler kabul edildi. 

Ateşkes duyurulmasına dair de bir mutabakat imza edildi; yalnız şu şartla: BM Güvenlik Konseyi’nin listesinde bulunan terörist gruplar, ateşkes rejimine dahil edilmeyecekler ve dahil edilemezler. 

Eş zamanlı olarak, bu gerilimi azaltma bölgesi içinde 10-20 kilometrelik bir silahtan arındırılmış bölge kurulmasına dair de mutabakata varıldı. 

Bu, İdlib bölgesindeki radikal unsurlardan Suriye hedeflerine (hem askeri, hem sivil, hem de Himeymim'deki Rusya'nın askeri hava üssüne) yönelik saldırı riskini azaltmak için yapıldı. Hiyeymim, onlarca defa insansız hava araçları kullanılarak saldırı hedefi oldu." 

Lavrov: Türkiye sorumluluğunu yerine getirmedi

Lavrov, ilk soruya cevap verirken sözlerine şöyle devam ediyor: 

"Pazartesi günü bir kez daha meslektaşım Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştüm; askerlerimiz arasında da sürekli bir temas var. 

Ne yazık ki Türkiye tarafı bu aşamada, İdlib meselesini kökten çözmeyi hedefleyen bir çift kilit sorumluluğunu yerine getiremedi. 

İlki: Türklerle işbirliği yapan ve hükümetle siyasi süreç çerçevesinde diyaloğa hazır bulunan silahlı muhalefeti, Heyet-i Tahrir el-Şam adıyla maske değiştiren Nusra Cephesi teröristlerinden ayırmak. 

Bu her iki örgüt de BM Güvenlik Konseyinin terörist örgütler listesinde, bu nedenle ne Nusracılar, ne de ne de İdlib'de bunlardan türeyenlerle yapacak bir şey yok. 

Uzlaştığımız azami şey (bu, 2019 yılındaydı), eğer herkes tarafından saygı gösterilecekse sükunet rejimine uyulmasıydı. Ama Rusya ve Türkiye memorandumu üçüncü defa tekrar ettikten sonra bile sözünü ettiğim haydutlar provokatif eylemlerini kesmediler."

"Ve tam olarak iki gün önce, Himeymim'deki üssümüze insansız hava araçlarıyla yeni bir saldırı girişiminde bulunuldu. 

Bu, üsteki hava savunma sistemleri tarafından püskürtüldü. İdlib bölgesi çerçevesinde Suriye mevzilerine ve sivil hedeflere silahlı saldırılar ise düzenli olarak devam ediyor. 

Bu durumun bir diğer nedeni de, 10-20 kilometre derinliğinde silahtan arındırılmış bir kuşağın kurulmamış olması ki bunu Türkiyeli ortaklarımıza da hatırlattık. 

Türk tarafı bize bilgi vermedi

Başkanların aldıkları kararların bütün noktalarını gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Bu bağlamda, Türk birliklerinin İdlib bölgesinde harekâtlarına, onlarla Suriye ordu birlikleri arasında silahlı çatışmalar başladığına dair bilgiler geliyor. 

Genelkurmay tarafından da açıklanmış bulunan bizim elimizdeki bilgilere göre, Türk birlikleri İdlib gerilimi azaltma bölgesi içinde belli hedeflere yöneldiler, ancak bu harekâtlarla ilgili uyarıda bulunmadılar. Bu nedenle biz de Suriye ordusunu uyaramadık. 

Saldırı gerçekleşti, Türk tarafı cevabi eylemler tehdidinde bulundu. Bütün bunlar elbette son derece üzücü. Biz, 2018 ve 2019 tarihli İdlib'le ilgili Soçi mutabakatlarını tam anlamıyla yerine getirmeye çağırıyoruz. 

İdlib gerilimi azaltma bölgesinden yayılan risk ve tehditlerle ilişkili ikinci bir nokta da, yüzlerce militanın, üstelik dediğim gibi Nusracıların ve Heyet- Tahrir el-Şam militanları da dahil olmak üzere, İdlib gerilimi azaltma bölgesinden, bu ülkedeki askeri eylemlere katılmak için Libya'ya geçmeleri. 

Şunun altını bir kez daha çizeceğim: Hatırlayacağınız gibi sözünü ettiğim bütün unsurları hesaba kattığımızda bu problemi Rusya tek başına çözemez. Ama Rusya, İdlib'le ilgili mevcut mutabakatları tam kapsamlı ve koşulsuz iyi niyetli olarak yerine getirebilir. Bununla ilgili Türkiyeli ortaklarımızla da konuşuyoruz."

Erdoğan'ın Ukrayna ziyareti ve Kırım meselesi 

Rossiyskaya Gazeta'nın, Erdoğan'ın Kırım Tatarları ile ilgili Kiev'de yaptığı açıklamayı sorması üzerine, Lavrov, Türkiye'nin pozisyonunda yeni bir şey olmadığını belirtiyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkan Putin'le yılda birkaç defa düzenli olarak gerçekleşen görüşmelerinde de aynı tutumu alıyor. 

Ankara'nın bu yaklaşımını, bu değerlendirmelerini biliyoruz." Lavrov, Kırım Tatarlarının insan haklarının ihlal edildiği iddialarının yalan olduğunu, Kırım'da yapılan ve NATO üyesi ülkelerden temsilcilerin de katıldığı etkinliklerden söz ederek kesin bir dille yalanlıyor. 

"Eğer biri gelmek istiyorsa buyursun gelsin, hiçbir sorun yok. Rusya Federasyonu topraklarından ve muhteşem köprümüzden geçersiniz. İsteyen herkes çoktan yarımadaya gelip gitti, çoktan her şeyi gördüler. Ama bu adamlar ısrarla gözlemcilerin sadece Ukrayna topraklarından geçmesini talep ediyorlar. 

Böylelikle de kendi tezgahlarının siyasi niteliğinin altını çiziyorlar. Herhalde suçlu komplocu Cemilev'i ve "Kırım-Tatar Halkı Meclisi"nin diğer liderlerini (bunlar, mayıs ayında Kırım'a doğru yürüyüş başlatacaklarını ve hiçbir şeyin önünde durmayacaklarını duyurdular) destekleyen bu insanlardır. 

Aslına bakarsanız Kırım Tatarlarının problemlerine bu bağlamda yaklaşan Batılılar ve genel olarak da yabancılar da çok kötü bitebilecek bu türden girişimleri besliyorlar. Hiç değilse, Kırımlıların güvenliğinin ihlal edilmesine katiyetle izin vermeyeceğiz."

Lavrov, Erdoğan'a Kırım'ı Simferopol'de cami açılışı vesilesiyle Kırım'ı ziyaret daveti yapıldığını ve onun da bunu reddetmediğini hatırlatıyor. 

Ukrayna'nın Kırım'da hiçbir zaman cami yapmamış olduğunun da altını çiziyor. Keza Kırım Tatar dilinin de Rusça ve Ukraynaca ile birlikte devlet dili olarak kabul edilmesinin, Kırım'ın Rusya Federasyonu'na katılmasından sonra gerçekleştiğini belirtiyor. 

Bu nedenle, Kırım'da ne Kırım Tatarlarının ne de başka bir halkın haklarının ihlal edildiğine dair en ufak şikayet olmadığını vurguluyor. 

Lavrov, Türkiyeli yetkililerin, Cemilev'in başını çektiği Kırım-Tatar Halkı Meclisi ile ilişkilerini gözden geçirmesi için de diplomatik bir dille çağrıda bulunuyor: 

"Ben, Türkiyeli komşularımızın, Kırım'a şiddet kullanımını da içeren bu yürüyüş eylemlerini planlayan milliyetçi siyasetçi-radikallerle oynamayacaklarını, Banderci retoriğe başvurma girişimleri yoluyla benzer tavırları teşvik etmeyeceklerini bekliyorum."

Bu ifadelere bakıldığında şunu söylemek mümkün diye düşünüyorum: Rusya'nın Kiev ziyaretine olan tepkisi, bu ziyaretin İdlib'de yaşananlara karşı Rusya'ya tehdit muhtevası taşıyor şeklinde algılanmasından kaynaklanıyor ve Rusyalı yetkililerin bunda yanıldığı söylenemez; ziyarete damgasını vuran selam hadisesi ise, Rusya açısından tamamen tali bir mesele olmasına rağmen, planlı yapıldığı için bunun üzerine tuz biber ekiyor. 

Erdoğan’ın Kiev’deki Kırım Tatarları açıklaması Moskova’da öfke yarattı

Ancak Kiev ziyaretinin yarattığı öfkenin en temel nedeni Kırım Tatarları meselesi. Kırım Tatar Halkı Meclisi, Rusya'da yasaklı bir örgüt (terörist değil, ancak aşırılıkçı sayılıyor); Kırım Tatarlarını kışkırtmaya dönük her türlü girişim de ulusal güvenlik tehdidi olarak algılanıyor.

Türkiyeli yetkililerin Rusya'ya karşı örgütlünün bir hareketle doğrudan ilişki kurmasının, özellikle birinci Çeçen savaşında yaşananları hatırlatıyor olması çok muhtemel. Eğer böyleyse, Rusya'nın tepkisine kararlılıkla devam etmesini beklemek gerek. 

Lavrov'la mülakatın son sorusu, ABD'nin doğu Avrupa'da yapmayı planladığı tatbikat. Ancak bu bölüm, her ne kadar büyük önem taşıyor olsa da, İdlib ve Türkiye ile doğrudan ilgili olmadığı için çevirisini ve yorumunu başka bir yazıya bırakmakta fayda var. 

Kaynak: ekrangazetesi.com



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER