Can Kasapoğlu(*)
Azak Denizi´nde Rusya-Ukrayna geriliminin detaylarına geçmeden önce, bir ?yönetici özeti´ çerçevesinde temel bulgularımızı ortaya koyarak başlayalım: İlk olarak şunu anlamalıyız, Soğuk Savaş, iki kutuplu ve statik yapısı itibariyle sona ermiş olsa da, Rusya Federasyonu´nun jeopolitik etki ve kontrol alanının nerede başlayıp nerede biteceğine ilişkin mücadele sürüyor. 2008 Gürcistan, 2014 Kırım ve nihayet 2018 Azak Denizi gelişmeleri bahse konu stratejik rekabet ile doğrudan ilişkilidir. İkincisi, Rusya Federasyonu, Batı Askeri Bölgesi´nde bulunan askeri kapasitesi sayesinde NATO üyesi Baltık devletleri ve Polonya karşısında ezici bir konvansiyonel üstünlüğe sahip. NATO üyesi olmayan Ukrayna söz konusu olduğunda ise sadece Batı Askeri Bölgesi değil, Güney Askeri Bölgesi birliklerinin de devreye girmesi ile durum iyice Moskova lehine görünüyor. Üçüncü ve son bulgu ise önümüzdeki dönemde Rusya ve Ukrayna arasındaki ?adı tam anlamıyla konulmamış´ hibrit savaşın gerçek bir devletler arası harp durumuna evrilmesi ihtimalinin giderek güçlendiği gerçeğidir.
Kiev ile Moskova arasında yaşanan gerginlikler, son olarak Azak Denizi´nde patlama noktasına yaklaştı. Esasen, Kırım´ın ilhakından sonra Putin yönetiminin yarımadayı Rus anakarasına bağlayan bir köprü inşa etmesi, Kırım´a S-400´ler de dahil olmak üzere kritik silah sistemleri konuşlandırması, Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko´nun Azak Denizi´nde yeni bir donanma yapılanmasının işaretlerini vermesi bir gerilimin yakında patlak vereceğini göstermişti.
Nihayet, 25 Kasım 2018 tarihinde, Rusya Federasyonu Deniz Kuvvetleri´ne bağlı unsurlar, Azak Denizi´ni Karadeniz´e bağlayan Kerç Boğazı´nı geçmekte olan, Ukrayna Deniz Kuvvetleri´ne ait üç su-üstü platforma müdahale ettiler. Aynı gün savaş kabinesini toplayan Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko, ülke savunmasını tahkim etmek üzere kısıtlı süre için sıkıyönetim ilan etme kararı aldı ve gerekli parlamento onayını da sağladı.
Öte yandan, bu makalenin kaleme alındığı sıralarda, Moskova Kerç boğazını fiilen kapatmıştı. Ayrıca, Rusya´nın Ka-52 taarruz helikopterleri ve Su-25 tipi uçakları Azak Denizi üzerinde devriyelerini artırmışlardı.
Kerç Boğazı, incelemeye konu bölgenin en dikkat çekici merkezlerinden biri. Zira, Azak Denizi ile Karadeniz arasındaki tek bağlantı bu noktadan sağlanıyor. Boğaz, Ukrayna açısından vazgeçilmez. Çünkü, bir dönem Rusya destekli ayrılıkçıların yoğun faaliyetlerine sahne olan Mariupol başta olmak üzere, birçok kentin dünyaya açılan kapısı konumunda. Ayrıca Ukrayna, Kırım´ın kaybedilmesi sonucu önemli limanlarını yitirdi. Bu nedenle elinde kalan limanların korunması ve dünyaya açılması ciddi bir milli güvenlik önceliği.
Ukrayna NATO üyesi olmasa da, bu siyasi-askeri evlilik projesi uzun süredir masada. Dolayısıyla konunun bir de Rusya-NATO çekişmesi boyutu var.
NATO ve Kiev giderek yakınlaşan bir ilişkiye sahipler. Örneğin, Ukraynalı subaylar Trident Juncture 18´in komuta yeri tatbikatı bölümüne doğrudan katıldılar. Yine geçtiğimiz ay, ABD dahil NATO üyesi bazı devletler ile Ukrayna tarafından müşterek olarak Clear Sky 2018 hava kuvvetleri tatbikatı yapıldı.
Başkan Obama sonrasında Washington´un Ukrayna´ya yönelik savunma yardımlarında da değişiklikler görülüyor. Javelin tanksavar füzesi transferi bu duruma en ciddi örneği teşkil ediyor.
Öte yandan savunma ekonomisi ve teknoloji başta olmak üzere birçok alanda -özellikle ABD yetenekleri dolayısıyla- NATO, Rusya Federasyonu´na üstünlük sağlasa da, ittifakın doğu kanadında (Baltık ülkeleri ve Polonya), bölgesel askeri denge Moskova´nın lehine. Üstelik, konvansiyonel harp durumunda NATO´nun bölgeye destek birlik gönderme kapasitesi, Rusya´nın kısa sürede sonuç alma imkan ve kabiliyetinin gerisinde kalıyor.
Bu durum, Batılı birçok kaynak tarafından da doğrulanıyor. ABD´nin savunma araştırmaları ile ön plana çıkan kuruluşu RAND Corporation tarafından bu yıl içinde yayımlanan bir rapor, Rus birliklerinin harbe hazırlık seviyelerinin çok yüksek olduğunu, sadece Rus Batı Askeri Bölgesi´nde tüm Baltık ülkeleri (Estonya, Litvanya, Letonya) ve Polonya´nın toplam silahlı kuvvetler personelinden fazla asker bulunduğunu, Rusların mekanize birlik ve ana muharebe tankı alanlarında açık üstünlüklerinin olduğunu belirtiyor. Aynı kurumun 2016 yılında yayımladığı bir harp oyunu sonuç raporu ise, eğer Kremlin karar verir ise, Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri´nin -NATO müdahale edemeden- en geç 60 saat içinde Estonya´nın başkenti Tallinn ve Letonya´nın başkenti Riga´yı işgal edebileceğini hesaplamıştı. Benzer şekilde, ABD Avrupa Komutanlığının başında bulunan General Curtis Scaparrotti, böyle giderse 2025 yılında Rus askeri kapasitesinin ABD´nin Avrupa´da konuşlu yeteneklerini aşacağını değerlendiren bir demeç vermişti.
Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetleri´nin Batı Askeri Bölgesi sorumluluk alanında NATO´ya karşı sahip olduğu konvansiyonel askeri üstünlük, Moskova´nın güçlü hava savunma sistemleri ile birlikte düşünüldüğünde durum daha da ilginç bir hal alıyor. Zira, Rusların kısıtlayıcı kabiliyetleri (A2/AD -anti access/area denial), NATO üyesi birçok ülkenin envanterlerinde bulunan 4. nesil savaş uçaklarına karşı ciddi bir tehdit arz ediyor. 5. nesil savaş uçakları ise düşük görünürlük (stealth) kabiliyeleri dolayısıyla daha şanslı olsalar da, hemen önümüzdeki yıllarda patlak verebilecek bir çatışmanın seyrini değiştirecek sayıda ve düzende değiller.
Sovyet/Rus askeri doktrini, Batılı anlayışa kıyasla, ?harp durumunu´ savaş öncesi siyasi tırmanmanın çok daha erken dönemlerinde başlamış kabul eder. Bu nedenle, çatışmadan mümkün olduğu kadar önce yoğun kuvvet hazırlama ve güçlü tahkimat oluşturma çabaları Rus savunma eliti açısından öncelik taşır.
Açıkçası, Rusya´nın Batı Askeri Bölgesi´nde konuşlandırılan harbe hazırlık seviyesi yüksek birliklerine (örneğin karma sınıflardan oluşan 20. Ordu ve 1. Muhafız Tank Ordusu) bir de bu açıdan bakmakta fayda var. Konuya ilişkin açık-kaynaklı harp oyunu çalışmaları, Rus 20. Ordusu´na bağlı tümenlerin Ukrayna´nın doğusunu işgal etmeye uygun bir muharip hazırlık seviyesinde olduklarını, Güney Askeri Bölgesi´ndeki birliklerden bazılarının da Azak Denizi kıyıları boyunca bir taarruz düzenine geçebileceğini gösteriyor. Elbette, Rusya Federasyonu Deniz Kuvvetleri´nin bölgede uzun menzilli konvansiyonel stratejik vuruş kabiliyeti olan Kalibr seyir füzelerini taşıyan platformları bulunduğunu da hatırlatmamız gerekiyor. Suriye´de gerçek çatışma ortamında denenen bu füzeler, Ukrayna´nın derinliklerindeki yüksek değer taşıyan hedeflere yönelebilir.
Elbette böyle bir senaryoda, ülkenin doğusundaki Rus ayrılıkçıların hibrit harp faaliyetleri de yoğunlaşacak ve Ukrayna içinde zorlu bir cephe açacaktır.
1990´lı yılların ortasında yaşanan Birinci Rus-Çeçen Savaşı´nın ortaya koyduğu Soğuk Savaş sonrası Rusya tablosu ile Kırım´ı ilhak eden, Gürcistan ve Ukrayna´nın NATO üyeliklerini fiili askeri müdahalelerle engelleyen, Suriye´de tarihin akışını değiştiren Rusya tablosu birbirine taban tabana zıt iki durumu tasvir ediyor.
Devlet Başkanı Putin ve etrafındaki eski Sovyet/Rus güvenlik eliti, devleti ayağa kaldırmayı ve büyük güç statüsünü yeniden inşa etmeyi başardı. Bu başarının önümüzdeki on yıllarda sürdürülebilirliği konusunda tartışmalar olsa da, biz Rusya-Ukrayna çatışmasının yakın geleceğiyle ilgileniyoruz.
Açıkçası, gerek iç siyasi dengeler gerekse bölgesel konjonktür, Rusya-Ukrayna çatışmasının hibrit harp durumundan devletler arası savaş durumuna evrilmesi için uygun. Savaşın fitilini ise iki kategorik aktör ateşleyebilir. Bunlardan ilki, vahim bir hata yaparak geri dönülemez gelişmelere neden olabilecek taktik düzeydeki bir komutan, diğeri ise rakibin tepkilerini, niyetini ve kararlılığını yanlış hesaplayan bir istihbarat analizcisidir. Çatışma alanı Ukrayna´nın doğusundaki meskun mahallerden Azak Denizi´ne uzanırken, uluslararası toplumun ya da her iki başkentin dinamik gelişmelere anlık olarak müdahale edebilmesi her durumda mümkün değil.
______________________
(*)Dr. Can Kasapoğlu İstanbul merkezli bir düşünce kuruluşu olan Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi´nde (EDAM) savunma analistidir.