“Şöyle düşünelim: YRP İstanbul ve Ankara’da güçlü adaylarla seçime girer ve alacağı oylarla AKP adaylarının kazanmasını engellerse ne olur? Kuşkusuz bu YRP için bir tür zafer olacaktır. Fakat İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın bir şekilde ‘YRP sayesinde’ yeniden kazanmaları hiç kuşkusuz Erdoğan’ı çok öfkelendirecektir.”
Mehmet Altınöz ve Suat Kılıç, Yeniden Refah Partisi’nin (YRP) gösterebileceği en yüksek profilli adaylardandı, ilki İstanbul, ikincisi Ankara adayı oldu. Ankara’yı, Turgut Altınok’un Mansur Yavaş karşısında şansı çok da yüksek görünmediği için bir kenara koysak bile İstanbul’da yarış çok çetin geçeceğe benziyor. Hele DEM Parti’nin Başak Demirtaş’ı vaz geçirtip Meral Danış Beştaş’ı aday olarak ilan etmesinin ardından AKP adayı Murat Kurum’un Ekrem İmamoğlu karşısında işi iyice zorlaşmıştı. Şimdi AKP tabanından da oy alma ihtimali olan yeni bir rakibi oldu: Necmettin Erbakan’ın kızı Elif’in eşi, yılları Milli Görüş’ün değişik partilerinde geçmiş bir iş insanı olan Mehmet Altınöz.
1994 ruhu
Özetle, Fatih Erbakan bugün Erdoğan’a meydan okuyabildiğini gösterdi. Ve bunu sadece üç büyükşehirde aday çıkararak yapmadı. Öncelikle salona baktığımızda bir zamanların Refah Partisi (RP) akıllarımıza geldi. AKP’nin benzer faaliyetlerinde benzer bir kalabalık ve coşkuya tanık olmayalı epey zaman oldu. AKP devletin, partili belediyelerin vb. tüm imkânlarını seferber ederek miting alanları ya da salonları doldurmaya çalışırken, henüz Hazine yardımı bile alamayan YRP’nin büyük ölçüde kendi imkanlarıyla kavrulduğu gözüküyor. Yani YRP’liler, tıpkı bir zamanların RP’lileri gibi “kendilerinden verirken”, AKP’lilerin büyük kısmı “kendileri için -birtakım imkanlar- alıyorlar.”
Fatih Erbakan’ın yerel yönetimler konusundaki söyledikleri de 1990’lardaki RP söylemleriyle epey örtüşüyor. O tarihlerde RP’li adayların “en azından bunlar dindar, yemiyorlar” denilerek tercih edilebildiklerine şahit olmuştuk. AKP ile o defter çoktan kapandı. Olay “yiyorlar ama çalışıyorlar”a kadar geldi. Hatta işi “yiyorlar, üstelik çalışmıyorlar”a kadar taşıyanlar da var.
Yani Fatih Erbakan Erdoğan’a, örgütlenme ve söylem (ideoloji) anlamında da meydan okuyor. İdeoloji demişken YRP’nin, Milli Görüş’ün ilk yıllarındaki kaba mukaddesatçı söylemine dönmüş olduğunu ve buna LBGTİ+ düşmanlığı ve “sokak hayvanlarını ıslah” gibi yakın dönemin sağ popülist argümanlarıyla donattığını vurgulamak lazım.
Milli Görüş’ün devamı kim?
Bugün YRP’nin toplantısını izlerken o ne zamandır sürüp giden “Milli Görüş’ün devamı kim?” tartışmasının artık geride kaldığını düşündüm. Önce partinin ismini, ardından genel merkez binasını alan Fatih Erbakan bir süre Saadet Partisi (SP) ile sürdürdüğü mücadeleden de galip ayrılmışa, Milli Görüş’ün devamı tanımını kazanmışa benziyor. YRP sadece SP’yi etkisizleştirmekle kalmayıp, AKP’nin alternatifi olma bağlamında Gelecek Partisi ve Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi’ni de saf dışı bırakmış durumda. Şu sorunun cevabı, ne demek istediğimi daha anlaşılır kılabilir: Fatih Erbakan’ın adını doğrudan anmamakla birlikte Erdoğan’ı bu üç partinin toplamından daha fazla rahatsız ettiği açık değil mi? Bu işin sırrı da YRP’nin kendisini “muhalif” olarak tanımlamaması, CHP ile asla yan yana gözükmemesi olsa gerek.
Kuşkusuz seçime kadar bu Milli Görüş tartışması sürecek, Erdoğan ve AKP’liler de bir şekilde asıl kendilerinin Erbakan’ın mirasına sahip çıktıklarını, onun vaatlerini yerine getirdiklerini söyleyecekler fakat sanki vakit geçmiş gibi.
Erdoğan ne yapabilir?
YRP lideri geçen haftaki konuşmasında ittifaka girmemelerini beş maddeyle izah etmişti. Ama dananın kuyruğunun sonuncu maddeden dolayı koptuğu açıktı: “Partimiz ile AK Parti yetkilileri arasında geçen görüşmelerde, AK Parti heyetinin ittifak konusunda ‘adil ve dengeli’ bir teklifle gelmediğini de görmüş bulunmaktayız!”
Ama beklediği olmadı, Erdoğan kendisiyle görüşmedi, AKP pazarlıkta geri atmadı. Şurası muhakkak: Eğer Erdoğan, Fatih Erbakan ile görüşseydi ve tabii ki onu bir şekilde ikna edebilseydi bu meydan okuma söz konusu olmayacaktı.
Dolayısıyla gelinen nokta Erbakan değil Erdoğan’ın tercihi. Peki birçoklarına “ne istedilerse” veren Erdoğan, neden YRP konusunda frene bastı? Bu konuda çok şey söylenebilir ama YRP’nin kendi partisine alternatif olma ihtimalini ben olsam başa koyardım.
Daha adaylar açıklanmadan Fatih Erbakan’ı İmamoğlu’ndan milyonlarca dolar almakla suçlayan iktidar yanlıları işin içine FETÖ’yü, Adnan Hoca’yı filan da sokacaklardır. Ancak tüm bunların geri tepme ihtimalleri de var.
Esas 31 Mart gecesini beklemek gerekiyor. Eğer YRP dişe dokunur bir sonuç alamazsa tabanında büyük bir hayal kırıklığı yaratır, belki çözülmeler de olur. Fakat belli bir başarı elde ederse, hele İstanbul başta olmak üzere bazı belediyeleri AKP’nin kaybetmesine açıkça katkıda bulunursa yıllar sonra yeni bir Erbakan-Erdoğan savaşına tanık olabiliriz.