Prof. Dr. Mustafa Nail Alkan(*)
Avrupa Birliği´nin yeni yıla kutlamalarla girdiğini söylemek hayli güç. 2018 senesinde Brexit, Itexit, sarı yelekliler, aşırı sağın yükselişi gibi sorunlarla uğraşan, ABD-Avrupa Birliği rekabeti, Avrupa Ordusutartışmalarını sene içerisinde çözüme kavuşturmayı başaramayan Avrupa Birliği´ni 2019 yılında bu sorunlara ek olarak, Avrupa Parlamentosu seçimleri telaşı ve endişe ile karşılanan Romanya´nın dönem başkanlığı bekliyor.
Avrupa Parlamentosu seçimleri, halkın temsilciler belirleyerek yönetime katılmalarını sağlar. 2014 senesinde yapılan son seçimlerde seçmenlerin yaklaşık yüzde 42,6´sı oy kullanmıştı, ancak mayıs ayında gerçekleşecek seçimlere yönelik ?thistimeimvoting? (bu kez oyumu kullanacağım) gibi çeşitli kampanyalarla, halkın 2019 seçimlerinde daha yüksek oranda oy kullanmaya yönlendirildiğini görüyoruz. Bu kampanyaların etkisi ile oy kullanan seçmen oranında bir artış olması beklenirken, oy kullanan ülkelerin sayısının Brexit sonrası düşeceğini hatırlatmakta fayda var. 27 ülke vatandaşları yapacakları seçimlerle Avrupa´da yükselen aşırı sağ partilerin adaylarının Parlamento´da ne oranda temsil edileceğine karar verecekler. İlk tahminler aşırı sağ partilerin önceki seçimlere oranla daha yüksek oranda temsile kavuşacağı yönünde. Parlamento´daki büyük gruplar içerisinde çatlaklar olduğu, örneğin Avrupa Halk Partisi (EVP) çatısı altında yer bulan muhafazakar partilerden Macaristan Başbakanı Orban´ın partisi Fidesz´in üstü kapalı uyarılar aldığı bu dönemin sonunda yeni Parlamento´da grupların nasıl oluşacağı ise merak konusu. Brexit sonrası Avrupa Birliği üyeliğinin geri dönülemez olmadığı ortaya çıkarken yeni Parlamento´nun Avrupa Birliği´nin geleceğini tayin edeceği, bu nedenle oluşacak yeni grupların ağırlıklarının çok önemli olacağı düşünülüyor.
Avrupa Birliği´nin geleceği için hassas önemdeki Avrupa Parlamentosu seçimlerine gidilirken, Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı görevinin Romanya´ya geçmesi telaşı endişeye çeviren etmenlerden biri oldu. Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Jean Claude Juncker de 2019 yılının ilk günlerinde Romanya´nın Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı görevini yüklenmesi ile ilgili kaygılarını ortaya koyarken, Avrupa Birliği için önümüzdeki sürecin çok da kolay geçmeyeceğinin sinyallerini vermiş oldu. Romanya iç siyasetinde son dönemde yaşanan uyumsuzluk nedeniyle Juncker, Romanya´yı kendi içerisinde birlik sağlayamamış bir ülke olarak eleştiriyor. Juncker´e göre kendi içerisinde birlik sağlayamayan bir ülkenin birçok farklı sesin duyulduğu Avrupa Birliği´ndeki ülkelere liderlik etmesi zordur. Özellikle Brexit sonrası tekil ülkelerin çıkarlarıyla Birlik çıkarlarının eşzamanlı götürülmesinin gerektiği dönemde Avrupa Birliği Dönem Başkanı olan ülkenin denge unsuru olması gerekecektir. Juncker, üye olduğu 2007 senesinden beri ilk kez bu görevi üstlenecek olan Romanya´nın teknik olarak dönem başkanlığı görevine iyi hazırlandığını belirtse de Romanya´nın kendi isteklerini geri plana alabilecek bir lider olabileceği konusunda şüphelerinin olduğunun altını çizmiştir.
Jean Claude Juncker´in Romanya´nın dönem başkanlığı ile ilgili şüphelerinin altında, Romanya hükümetinin son dönemde Avrupa Komisyonu´nun tepkisini çeken yargı reformları yatıyor. Üstelik bu reform arayışlarına şüphe ile yaklaşan sadece Avrupa Komisyonu da olmamıştır. Romanya iç siyasetinde Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis ile Sosyal Demokrat Parti (PSD) hükümeti arasında bir uyumsuzluk gözlemlenmektedir. Bu uyumsuzluk, hükümetin son dönemde yapmak istediği yargı reformları sırasında iyice açığa çıkmış, Cumhurbaşkanı Iohannis açıkça hükümet politikalarını eleştirmiştir. Bu eleştirilerini Romanya´nın Avrupa Birliği Konseyi Dönem Başkanlığı görevini üstlenmeye hazır olmadığı yönündeki açıklamalarıyla sürdüren Cumhurbaşkanı Iohannis, hükümetin birçok yasa tasarısına onay vermeyerek PSD´nin karşısında yer almıştır. Bu durum Cumhurbaşkanı Iohannis´in hükümet ve hükemete yakın çevrelerce ağır eleştiriler almasına, hatta etnik kökenine vurgu yapılarak Alman azınlık tarafından ülkenin temsil edildiğinin dile getirilmesine yol açmaktadır.
Hükümetin hem Avrupa Komisyonu´nun hem de Romanya Cumhurbaşkanı´nın tepkisini çeken yargı reformlarını gerçekleştirmek istemesi ise parti içi dinamiklerle ilişkilendirilmektedir. Aralık 2016 seçimleri neticesinde iktidara gelen PSD´nin perde arkasındaki lideri Liviu Dragnea, daha önce hakkında verilmiş seçimlere hile karıştırma ve yolsuzluk gibi mahkûmiyet kararları nedeniyle başbakan olarak görev alamamaktadır. Kendisiyle yeterince uyumlu çalışmayan iki eski başbakanın ardından göreve gelen Viorica Dancila yönetiminde özellikle görevi kötüye kullanma, yolsuzluk suçlarına verilen cezaların indirilmesi gibi doğrudan yargıyı hedef alan yasaların hazırlanmasında da Dragnea´nın etkisi olduğu düşünülmektedir. Hükümetin, Dragnea´nın mahkumiyetini ortadan kaldırmak ve başbakan yapmak planı olarak okunan yasa teklifleri halkın tepkisini çekerken, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanvekili Frans Timmermans da son 12 ayda yapılanların Romanya´nın son 10 yılda kaydettiği ilerlemeyi geri aldığını dile getirmiştir. Romanya tıpkı Bulgaristan gibi üye olduktan sonra bile ?hukuk devleti? olma şartını sağlaması için Avrupa Birliği Komisyonu tarafından inceleme altında tutulmaktadır.
Normalde aday ülkelere ilerleme raporları sunan Avrupa Birliği Komisyonu, halen bu iki üye devlete de alışılmışın dışında ilerleme raporları sunmaktadır. Bir anlamda Romanya neredeyse koşullu bir üyelik statüsüne sahip görünmektedir ve Avrupa Birliği bu ülkenin hukuk devleti olarak ilerlemesini ve Avrupa Birliği standartlarına ulaşmasını engelleyecek durumlar ortaya çıktığında Lizbon Antlaşması´nın 7. Maddesi´ni koz olarak öne sürebilecektir. 7. Madde bir üye devletin Avrupa Birliği´ni oluşturan temel değerlere karşı açık bir risk oluşturduğu hallerde işletilebilmektedir ve hukuk devleti olmak da bu değerler arasında sayılmaktadır. Şayet tam anlamıyla uygulanırsa 7. Madde bir üye devletin oy hakkını elinden alabilecek yaptırımları içerir. Bugüne dek sadece Polonya´ya hukuk alanındaki gelişmeler nedeniyle ve Macaristan´a sivil toplum kuruluşlarını baskı altına alma gibi gerekçelerle söz konusu olan 7. Madde´nin uygulanması için ise üye ülkelerin oybirliği gerekmektedir ve hedefte olan ülkelerin birbirlerini desteklemeleri nedeniyle uygulamaya geçirilmesi kolay görülmemektedir. Bu nedenle her ne kadar Romanya bir Polonya ya da Macaristan olmaması için uyarılsa ve 7. Madde hatırlatmaları yapılsa da 7. Madde´nin caydırıcı bir güç olmaktan öteye geçip geçemeyeceği tartışmalıdır.
Romanya hükümeti sadece bir Doğu Avrupa ülkesi olduğu için tüm bu eleştirilere maruz kaldığını, eleştirilerin hukuki değil siyasi olduğunu söylemektedir ve dönem başkanlığı için ?dayanışma ve ortak Avrupa değeri? sloganını belirlemiştir. Romanya´nın ilk kadın Başbakanı Viorica Dancila ülkesini Avrupa Birliği zirvelerinde bizzat temsil etme isteğini açıklarken bu görev Romanya Anayasa Mahkemesi kararıyla Cumhurbaşkanı Klaus Iohannis´tedir. Bu tür açıklamalar dönem boyunca yetki sorunlarının yaşanıp yaşanmayacağı, Romanya´nın sloganına ne ölçüde sadık yol alabileceği sorularını akla getirmektedir.
Bugün iç sorunlar nedeniyle Dünya Mutluluk Endeksi´nde 105. sırada yer alan Bulgaristan ve 57. sırada yer alan Romanya her ne kadar Avrupa´daki diğer ülkelerden geride kalsalar da her iki ülkenin vatandaşları da mutsuzluklarının temelinde Avrupa Birliği üyeliğini görmemektedirler. Bilakis hem Rumenler, hem de Bulgarlar kendilerini tarihsel ve kültürel olarak Avrupalı gördüklerini söylemekte, Avrupa Birliği üyeliğinin kendilerini mutlu ettiğini belirtmektedirler. Dolayısıyla Romanya´nın sloganındaki ?dayanışma ve ortak Avrupa değeri? ortaya çıkacaksa bunun başlayacağı zaman tam da ülkenin Avrupa Birliği Konseyi Dönem Başkanlığı´nı üstlendiği bu dönem olabilir.
Geçtiğimiz sene sokak gösterilerine sahne olan Romanya uzun süre dışa beyin göçü vermiş 1992-2002 yılları arasında nüfusu 1,1 milyon azalmıştır. Ancak, Avrupa Birliği üyeliği ile birlikte Romanya eğitim ve araştırmada Avrupa Birliği üyeliği sonrası önemli atılım gerçekleştirmiştir. Şayet Romanya Avrupa Birliği Konseyi Dönem Başkanlığı görevini tetikleyici bir unsur olarak kullanılabilirse terse beyin göçünü ülkesi lehine arttırması muhtemelen mümkün olacaktır. Dolayısıyla Avrupa Birliği Konseyi Dönem Başkanlığı ile ne yapacağı tamamen Romanya´ya bağlıdır; sorumlu bir başkanlık dönemi geçirirlerse bu dönem içerideki anlaşmazlıkları çözmeye yardımcı olacak ve ülkenin kazanımlarını geri getirebilecektir. Dönem başkanlığı görevini doğru değerlendirememeleri durumunda ise Avrupa Birliği için bu kritik dönemde daha fazla sorun anlamını taşıyacaklardır.
(*)Hacı Bayram Veli Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. M. Nail Alkan AB alanındaki araştırmalarını Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi´nde (ANKASAM) sürdürmektedir.