İçişleri Bakanlığı’nın 2020 bütçesi Meclis komisyonunda görüşülüyor. Prosedüre göre Süleyman Soylu’nun bakanlığı adına bilgi vermesi ve muhalif vekillerin sorularını cevaplaması bekleniyor. Ne var ki oturum müzakereye değil, tahmin edileceği üzere sert tartışmalara dönüşüyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, SP’li Cihangir İslam’a hain, provokatör, FETÖ savunucusu vb. bir dizi ithamda bulunuyor. Bununla da bitmiyor, bazı MHP milletvekilleri Cihangir İslam’ın üzerine yürüyor ve kendisine kapıyı gösteriyorlar.
Cihangir İslam’ın sözleri, çıkışları adil olmayabilir, abartılı bulunabilir, rahatsızlık da verebilir ama bizzat bakanın ağzından bu şekilde suçlamalara muhatap olması normal sayılabilir mi? Meclis komisyonunda dahi insanların sözlerinden, eleştirilerinden ötürü bu tür tepkilerle karşılaşıp, susturulmaya çalışılması ürkütücü bir manzara oluşturmuyor mu?
Kaldı ki, “Cihangir İslam’ın bu kadar ağır tepkilere maruz kalmasının nedeni neymiş” diye sorduğumuzda, suçunun Ahmet Altan’ın maruz kaldığı uygulamayı eleştirmek olduğunu öğreniyoruz. FETÖ suçlamasıyla 3 yıldan fazla tutuklu kalıp, geçtiğimiz günlerde tahliye edilen ama ardından başlatılan linç kampanyası neticesinde tekrar tutuklanan Ahmet Altan’a haksızlık yapıldığını söylemesi üzerine kıyametler koparıldığını görüyoruz.
Süleyman Soylu ya da MHP’li milletvekilleri her dönemde kutsal devlet mitosuna inanmış ve bu doğrultudaki uygulamaları savunmuş olabilirler. Dolayısıyla onlar açısından ortada bir çelişki görülmeyebilir. Mamafih ana gövdesi itibariyle AK Parti kadrolarının ortaya çıkan bu görüntüleri, bu tutumu normal karşılamalarının, sorgulamamalarının büyük hata olduğunun altını çiziyoruz.
Bu hali yansıtan örnekler o kadar çok ki! KHK’ya yönelik itirazından ötürü Bülent Arınç’ın maruz kaldığı muameleden, Alpaslan Kuytul ve Furkan Vakfı mensuplarına reva görülen baskılara; medyanın giderek tam bir denetim altına alınmasından, Şehir Üniversitesine yönelik kuşatma ve sindirme politikasına kadar her olayda karşımıza çıkan bu manzara vicdan sahiplerini düşündürtmeli, endişeye sevk etmelidir! Ama ne yazık ki, rahatsızlık duymak bir yana, bilakis mevcut durumu giderek daha fazla kanıksayan, içselleştiren bir tutum iktidar kadroları ve savunucularında her geçen gün biraz daha belirginleşmekte.
AK Partililerin otoriter devlet mantığını yansıtan bu haşin ve sorumsuz yaklaşım tarzını bu derece benimsemesini, içselleştirmesini anlamak gerçekten çok zor. Dün muhalifken devletin baskıcı politikalarını iliklerine kadar hissedip buna şiddetle itiraz edenlerin, bugün kendi icraatlarına yönelik her itirazı, eleştiriyi, sorgulamayı ihanetle, provokatörlükle, teröristlikle suçlayıp bastırmaya kalkışmaları kuşkusuz büyük bir ayıp ve de basiretsizliktir. Bu tutumun kimseye yarar sağlamadığı gibi, sahiplerini giderek bir çıkmaz sokağa saplamaktan başka bir sonuç da vermeyeceğini görmek için müneccim olmaya gerek yoktur! Atasözünde denildiği gibi “ne oldum değil, ne olacağım” demek faydalıdır, elzemdir!