Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Resmi Tarih ve İdeoloji´nin Pörsümeyen Cazibesi

Kenan Alpay - 07.11.2017

Resmi Tarih ve İdeoloji´nin Pörsümeyen Cazibesi

Bir zamanlar medyanın da değerli görüşlerine sık sık yer verdiği istihbarat ve strateji uzmanı Graham Fuller´in yerini (hassaten 15 Temmuz´un akabinde) artık Aleksandr Dugin almış durumda. Fuller malum Amerika hesabına neyle (nüfuz casusluğuna) memur kılındıysa Dugin de Rusya hesabına aynı işle memur kılınmıştı. Ancak şimdilerde bunu konuşmanın, bu durum üzerine şüphe oluşturmanın veya bu sürecin hassasiyetini şerhler düşüp hatırlatarak kamuoyuna takdim edecek durumda değil hiç kimse.

Eskiden ama çok da uzak olmayan eskiden pek revaçta sayılan Türkiye´yi bekleyen yakın tehlike ve tehditlerin, açılım ve atılımların dökümüne dair Fuller´in öngörülerine kulak kesilme dönemi kapandı. Yeni dönemde Amerika ve NATO´nun hangi zayıf noktaları üzerinden Türkiye´yi sürekli olarak saldırı altında tutulacağı ve bunlardan kurtulmak için B planını nasıl devreye sokmamız gerektiğine dair Dugin´den detaylı tavsiyeler okuyabiliyoruz.

Popüler Nüfuz Casusları

Devletiyle toplumuyla medyasıyla Türkiye hakikaten oldukça şanslı bir ülkedir diyebiliriz. Ne mutlu ki en zor dönemlerde dostlarımız hiç eksik olmuyorlar! Sanırım buna bağlı olsa gerek zamanında Fuller´in fikri, örgütlenme biçimi ve hedefleriyle Fethullah Gülen´i tavsiye etmesinin ortaya çıkardığı ağır faturalar çarçabuk unutuluyor. Kısa süreli hafıza moduna geçince Dugin´in Doğu Perinçek ve ona yakın askeri elitlerin, Avrasyacı fraksiyonların faziletlerine dair destansı anlatılarını milli birlik ve beraberliği temin edecek biricik ilaç gibi görmek çok kolay oluyor.

Graham Fuller´den Aleksandr Dugin´e, Fethullah Gülen´den Doğu Perinçek´e esasen yeniden keşfedilen hiç bir şey yok. Yeni bir heyecanla dalgası oluşturma girişimi bile değil mevcut söylem ve ilişki biçimleri. Sınırlı hatta oldukça kısıtlı seçenekler arasında bir sarkaç gibi itme-çekme pozisyonuna mahkûm edilmişlikten nasıl çıkılacağına dair bir fırsat kollayış durumu yaşanıyor. Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle daha bir belirgin kılınan Atatürk ve Atatürk Cumhuriyeti´ni sahiplenme seferberliğini de bu fırsat kollayıştan ayrı görmek yanlış olur. Ancak siyasetin pragmatik ve taktik hamlelerine her durumda angaje olmayı bir görev sayan bürokratları kolayca anlayabiliriz. Ancak kamuoyu önünde gazeteci ve yazar, aydın ve akademisyen kimliğiyle tanınanların her durumu normalleştirmek ve meşrulaştırmak üzere durumdan vazife çıkarmaya girişmesi hem çok çirkin hem de çok ibretlik sahneler ortaya çıkarıyor.

Görülen ve anlaşılan o ki 2019´a doğru hızla akan süreçte Atatürk ve Atatürkçülüğü Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP´ye bırakmamak üzere bir konsept belirlenmiş. Oluşturulacak yeni bir milli ve yerli kimlik üzerinden resmi tarih ve ideolojiyle çatışmayan bilakis uyuşan bir siyasal söylem üreterek mevcut çok boyutlu kuşatmanın yarılacağı ve selamete çıkılacağına dair hesaplar yapılıyor. Bu hesap bütün bir Türkiye toplumu için yanlış olduğu kadar zararlı ve yıkıcı bir hesaptır. Dönemsel olarak Mustafa Kemal´in sergilediği siyaset ve kimlik biçimlerinin çok farklı hatta zıt olduğu tartışma dışıdır. Bununla birlikte Mustafa Kemal´i Kemalizm´den Atatürk´ü Atatürkçülük´ten ayrıştırmak asla ve kat´a mümkün değildir, olamaz da zaten. AK Parti´yi ve ona verilen toplumsal desteği sürekli yükselir kılan faktörlerin başında işte resmi ideoloji, sembol ve pratikleriyle toplum arasında yaşanan bu çatışmayı askeri darbe tehdidini gözeterek yumuşak ve zamana yayan siyasetiyle aşama aşama tasfiye etmesi gelmektedir.

Yerli ve Resmi Giyotin

Türkiye´de hangi siyasi partinin Atatürkçü olmama, Kemalist ilke ve inkılaplara selam durmama gibi bir seçeneği var? Siyasi Partiler Kanunu böyle bir tercihe hiç geçit vermedi aksine Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi´yle idam hükmünü icra etmek üzere her dönem pusuda bekledi. Herhangi bir siyasi liderin Anıtkabir´e gitmeme, anı defterine minnet ve sadakat duygularını yazmama, saygı duruşunda bulunmama hakkı varmış gibi birileri çıkıp ?AK Parti ezelden beri Atatürk´le uyumludur? masalı anlatsa da durum bütün bir toplumun zihninde olanca açıklığıyla nettir. İşi Atatürk´e minnet duymaya, rahmet ve Fatiha okumaya hatta Hatim indirip sevabını Atatürk´e bağışlama teklifine kadar vardıran coşkulu gazetecileri Allah´a ve tarihe havale etmekten başka çare görmüyoruz. Ancak şu temel prensibi hatırlatmak da boynumuzun borcudur: İtikat, rekabet ortamında konjonktürel bir kart olarak masaya sürülecek basit bir unsur değildir. Tarihi hakikatlere sadakat, fikrin namusu mesabesindedir.

Garip ama Derin Tarih Dergisi´nin editörü tarihçi-yazar Mustafa Armağan´a tam da bu süreçte verilen ceza Türkiye açısından ciddi bir endişe kaynağı ve kriz habercisi sayılmalıdır. 5816 sayılı yasa halen tarihsel ve toplumsal hakikatlerin üzerinde bir giyotin işlevi görmektedir. Bu giyotin son kurban olarak Mustafa Armağan´ın üzerine indirilmiştir. Eserleri ve icraatları üzerinden Atatürk´ü tartışmak neden bölücülük, yıkıcılık veya meczupluk sayılıyor hala? Tarih daha ne zamana kadar Kemalist resmi ideolojinin halkı susturmak ve tek tipleştirmek üzere kitlesel bir terbiye silahı olarak tutulabilir ki? Bu meyanda tecelli eden acı tablo şudur: Mustafa Armağan için mahkemenin verdiği ceza ve bu ceza karşısında takınılan suskunluk hiç şüphesiz Türkiye´nin ufkunu karartan vebali ağır bir sorumsuzluk örneğidir.

Hangi mantık, nasıl bir bilim ve ne türden bir özgürlük anlayışıdır ki bütün gelişmelere rağmen Atatürk ve Atatürkçülüğü tartışılmaz kılmaya cüret edebiliyor? Resmi tarih ve resmi ideoloji zihinlere, gönüllere ve iradelere ipotek koyma hakkına sahip değildir, olamaz. Yalın gerçek şudur: Kemalizm/Atatürkçülük hukukun değil ancak Tek Parti vesayetinin, bürokratik oligarşinin Türkiye toplumuna dayattığı bir dogmadır. Siyasetin görevi bu fanatik ve saldırgan dogmatizmi resmi ideoloji olmaktan, ülke ve toplumun üzerine çöken bir karabasan olmaktan çıkarıp tarihin çöp sepetine atmaktır. Türkiye´ye tarifi imkânsız acılar çektirmiş militarist bir ideolojinin cilalanıp yeniden tanımlanması beyhude bir gayrettir. Askeri darbelerin, İslami değerlerin önüne koyulan yasakların, tarih ve kültüre karşı girişilmiş sistematik saldırıların müsebbibi Kemalist tarih ve ideolojiyi gönülden bağlılarına teslim edip Türkiye toplumuna pranga olmaktan çıkarmak gücü yeten herkesin vazifesidir.

 

Kaynak: Haksöz



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER