TÜRKİYE, iki hafta boyunca, Erzurum Atatürk Üniversitesi´nin kabul ettiği bir doktora tezini konuştu ve meseleden bu köşede ben de bahsettim.
Önce sözkonusu tezin nasıl bir garabet olduğunu hatırlatayım:
Doktora adayı 19. asırda Türkiye´ye gelen birkaç yabancı yazara ait kitapları belirlemiş, bu eserlerde bahsi geçen âlet-edevat, hastalık ve giyecek isimlerini, hitap şekillerini, dua ve bedduaları, şahıs ve hayvan adlarını, atasözleri ile deyimleri dizin yaparcasına altalta yazmış, son kısma da bahsini ettiği kitapların bazı sayfalarının görüntülerini ilâve etmişti. Bunları yaparken Almanca´da ?yayınlayan? demek olan ?herausgegeber? kelimesini yazar ismi zannetmiş, girişe imlâsı evlere şenlik bir İngilizce önsöz yazdırmış, derken üniversitenin teşkil ettiği beş kişilik jüri de ilim ile hiçbir alâkası bulunmayan bu varakpârenin ?doktora tezi? olabileceğini kabul edip adaya ?doktor? unvânını vermişti!
Yazımın yayınlanmasından hemen sonra, Erzurum Atatürk Üniversitesi´nden ?Üniversitemizde 2015 yılında yapılan bir doktora tezi ile ilgili basın ve sosyal medyada yeralan haber ve yorumlara istinaden konunun incelenmesi amacıyla bir komisyon kurularak gerekli işlemler başlatılmıştır. Süreç rektörlüğümüz tarafından titizlikle takip edilmektedir. Kamuoyuna duyurulur? diyen bir e-mail aldım.
İKİ BUÇUK SENE SONRA MI?
Bu açıklamaya bakıp da rektörlüğün işini ciddî ve dikkatli şekilde yaptığını zannetmeyin, zira mesele bambaşka:
?Doktora? adı altında altalta dizilmiş kelimelerden meydana gelen bu evlere şenlik tezin Erzurum Atatürk Üniversitesi tarafından kabul edilme tarihi 2015´in Temmuz´u, rektörlüğün rezaleti basından öğrenip komisyon vesaire kurması da 2017´nin Aralık´ı; yani arada iki buçuk sene var!
Bu, Erzurum Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü´nün daldığı derin uykudan tam iki buçuk sene sonra basın tarafından dürtülerek, güç-belâ uyandırılması demektir ve iki buçuk senelik uykunun mahmurluğunu üzerinden henüz atamamışken bir açıklama yapma mecburiyetini hissettiğini göstermektedir.
Dolayısı ile, nâz uykusundan bu kadar zaman sonra her nasılsa kalkabilen bir rektörlüğe ?Rezaleti incelemeye karar vermişsiniz, aman da ne kadar ciddî çalışıyorsunuz, Allah sizden razı, ilminiz de dâim olsun?falan değil, sadece ?Sabah-ı şerifleriniz hayrolsun efendim, günaydın, bonjuuuuur, yüzünüzü yıkadınız mı?? denir!
Aklı bu kadar sene sonra başına basın sayesinde getirilen bir üniversite yönetiminin ilmine, irfanına ve ferâsetine kurban olsunlar!
REZALETİ UNUTTURMAYIN!
Meselenin temelinde oy toplama ve Avrupalılaşma aşkı ile kendi kendimize gelin-güvey olup artık her köşe başında lise açar gibi üniversite kurmamız ve bir tabelâ, iki-üç yardımcı doçent ile birkaç da masadan ibaret bu üniversitelere yüksek lisans ve doktora verme yetkisini vermemiz yatmaktadır.
Türkiye´de şu anda işletme, uluslararası ilişkiler, tarih ve sosyoloji gibi bir hoca ve bir tahtadan başka birşey gerektirmeyen bölümlerin enflasyonu vardır; bu bölümlere onbinlerce öğrenci devam etmekte, ikinci öğretim sistemi ile öğrenci adedi daha da artmaktadır.
Lisans eğitiminin kalitesi, daha doğrusu kalitede senelerden buyana artarak devam eden düşüş ise, zaten mâlûm... 1990´larda lisans bilgilerini güçlendirme vasıtası olan yüksek lisans, yani ?master? sistemi giderek yerlerde sürünür hâle geldiği için kâfi gelmemekte, 1980´lerin kalitesini yakalayabilmek için doktoradan istifade edilmekte ama eski seviye bir türlü yakalanamamaktadır.
Daha açık şekilde ifade edeyim: Bugün doktora seviyesinde öğretilenler, bundan 25-30 sene öncesindeki lisans seviyesinin bile altındadır; tartışmalara ve alaylara mevzu olan mâlûm tez de işte bu tuhaf sistemin neticesidir!
Türkiye´nin bir zamanlar en güzide eğitim kurumlarından olan Erzurum Atatürk Üniversitesi´nin ilmî haysiyetine ?taciz? ve hattâ ?tecavüz?demek olan bu doktora rezaletinin sonuna kadar takipçisi olacağım!