Rekabetin gölgesinde Libya´da çözüm mümkün mü?

Libya´da BM´nin hazırladığı geçiş planının başarısız olması, bölgesel güçlerin müdahaleleri sonucunda başarısız ülke sınırlarının ötesinde etkileri olan çok aktörlü ve çok boyutlu derin bir krizi tetikledi.

Rekabetin gölgesinde Libya´da çözüm mümkün mü?

Nebahat Tanrıverdi Yaşar(*)

Libya´da uluslararası askeri müdahalenin ardından geçen yaklaşık yedi senede çok az müspet bir ilerleme sağlanabildi. Libya´da istikrarın tesisi ise hem bölgesel hem de küresel rekabetin gölgesinde kalmaya devam ediyor. 2018 yılı, bu rekabetin hızlandığı ve giderek daha da görünür hale geldiği bir yıl oldu. BM tarafından yürütülen süreçten bağımsız bir yol haritası izleyerek darbeci general Halife Hafter´e destek veren Körfez-Mısır-Rusya hattı ile Mayıs 2018´den itibaren karşılıklı ciddi suçlamalara varan bir gerilim içindeki Fransa ve İtalya´nın Palermo´da aynı masa etrafında toplanması 2019´da Libya´da yeni gelişmelerin habercisi.

İtalyan hükümeti 12-13 Kasım´da Palermo´da BM´nin de desteklediği Libya´daki çözüm sürecini ilerletmek adına uluslararası bir konferans düzenlemişti. Ancak 13 Kasım´da Halife Hafter´in talebi doğrultusunda UUH Başkanı Sirac, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, İtalya Başbakanı Conte, Fransa Dışişleri Bakanı Le-Drian, Rusya Başbakanı Medvedev ve BM temsilcilerinin katılımı ile zirve içinde zirve gerçekleştirilmişti. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Okay başkanlığındaki Türk heyeti, zirve içinde zirve gerçekleştirilmesi ve Türkiye´nin süreçten dışlanması nedeniyle çekilme kararı almıştı. Bu gelişmelerin ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, başkent Trablus´a resmi bir ziyaret gerçekleştirdi ve Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Dışişleri Bakanı Muhammed Tahir Siyala ve Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Ahmed Maytik ile görüşmeler gerçekleştirdi.

2011 sonrası Libya´da durum

42 yıl boyunca Muammer Kaddafi tarafından yönetilen Libya, 15 Şubat 2011 tarihinde Bingazi´de başlayan protestoların ardından kısa süre içerisinde aşiretler arasında yaşanan kanlı bir iç savaşa sürüklenmişti.

18 Mart 2011´de ise BM Güvenlik Konseyi´nde Libya yeniden gündeme alınmış ve uçuşa yasak bölge uygulaması ile Libya´ya askeri operasyonun önünü açan 1973 sayılı karar kabul edilmişti. Kararın alınmasının hemen ardından da 19 Mart´ta uluslararası askeri koalisyon, ?Şafak Yolculuğu? operasyonu olarak adlandırılan hava operasyonlarına başlamıştı. BM´nin aldığı bu uluslararası askeri müdahale kararı, ülkede yalnızca Kaddafi dönemini sona erdirmedi, aynı zamanda 2011´den itibaren devam eden ve Libya sınırlarını aşan bir etkiye sahip Libya krizini de tetiklemiş oldu. Askeri müdahalenin ardından BM´nin hazırladığı geçiş planının başarısız olması ile Libya, sınırlarının ötesinde etkisi bulunan çok aktörlü ve çok boyutlu derin bir krize sürüklendi.

2014 Haziran´ında ülkedeki geçiş sürecini tamamlaması hedeflenen seçimler gerçekleştirilmişti ancak beklentilerin aksine seçimlerin ardından ülkede biri Tobruk diğeri Trablus merkezli iki meclisli, iki hükümetli bir yapı ortaya çıktı ve çatışmalar yayılarak ikinci bir iç savaşa evrildi. BM´nin 2014´te başladığı ve 2015´te uzun görüşmeler sonucunda nihayete erdirdiği yol haritası ile bu ikili rakip yapı ortadan kaldırılmaya çalışılsa da Tobruk-Trablus gerilimi derinleşerek devam etti. Birleşmiş Milletler (BM) süreci dahilinde ilan edilen Ulusal Uzlaşı Hükümeti, başkent Trablus´ta Sirac başkanlığında faaliyet gösterirken, Mısır ve Körfez ülkelerinin desteği ile Tobruk´ta da Petrol Bakanlığı, Merkez Bankası gibi paralel devlet kurumları kuruldu ve faaliyete geçti. 2017 itibariyle Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi (TM) tarafından desteklenen General Halife Hafter´e bağlı güçler, Bingazi´yi aldıktan sonra ülkenin güney kesimlerine doğru ilerleme kaydederek ülkenin üçte birini kontrolleri altına almayı başardı.

Sonuç itibarıyla Libya´da BM desteği ile Ulusal Uzlaşı Hükümetinin ilan edilmesine ve bir yol haritası belirlenmesine rağmen iki rakip blok arasındaki temel sorunlar aşılamadı. Ulusal Uzlaşı Hükümeti Başkanı Sirac 2017 yılı boyunca Trablus´ta kendisine muhalefet eden Ulusal Kurtuluş Hükümeti ve bazı milis güçlerle mücadele ederken, Mısır, BAE ve Suudi Arabistan´ın desteklediği Hafter ülkenin güneyine ve batısına doğru stratejik askeri noktaları ve yerleşim yerlerini ele geçirerek ilerlemeye devam etti. Bu gelişmeler ışığında ülkedeki iki meclis, iki hükümet ve milis güçleri arasında devam eden kanlı ve çetin mücadele dramatik bir dönüm noktasına doğru sürüklendi.

Libya´da Fransa-İtalya rekabeti

2016 yılına kadar iç krizler Fransa ve İtalya´yı Libya krizinden uzaklaştırmıştı ancak iki Avrupa ülkesinin son iki yıl boyunca Libya´ya yönelik ilgisi yeniden yoğunluk kazanmaya başladı.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Fransa´nın Afrika´daki etkinliğini yeniden canlandırmayı ve Ortadoğu´da daha büyük bir rol oynamasını hedeflerken, İtalya da Fransa´nın bu hırslı politikalarını engellemeye ve Libya´da Kaddafi döneminde inşa edilen nüfuzunu korumaya çalışıyor. İtalya´da Mart 2018´de sağ ve popülist partilerin yükselişi ile sonuçlanan seçimlerin ardından Roma´da göçmen meselesi politik bir mesele olarak hükümetin öncelikli politikası haline geldi ve İtalya´nın Fransa´ya yönelik daha sert bir tonda politika izlemesi ile sonuçlandı. İki ülke arasındaki rekabet artarak devam edeceğe benziyor, çünkü ne İtalya ne de Fransa son iki yılda kendilerine belirledikleri siyasi çıkarlardan vazgeçecek gibi görünmüyor. Bu iki ülkenin ortak bir paydada buluşması da şimdilik olası görünmüyor.

Fransa´nın Libya ile ilgili politikasının temel hatları, ekonomik çıkarları ile bölgedeki siyasi etkinliğinin devam ettirilmesi hedeflerine dayanıyor. Bu nedenle Fransa Libya´daki rakip hükümetli yapıyı, bölgesel istikrarsızlığa en çok katkıda bulunan etkenlerden biri olarak görmekte. Güçlü merkezi bir yapının olmayışı bir yandan ülkeyi çatışma ve mülteci akını kaynağı haline getirdi diğer yandan ülkenin terör gruplarına bir sığınak haline gelmesine neden oldu. Bu durum, Fransa´nın etkin olduğu ve siyasi ve ekonomik çıkarlarının öne çıktığı Mağrip ve Sahel bölgesi için de ciddi bir istikrarsızlık potansiyeli taşıdı. 2013´te Mali ayaklanmaları ve ardından Fransa´nın Mali´ye askeri operasyon ile müdahale etmesi, Cezayir´deki doğalgaz yapılarına gerçekleştirilen saldırılar, Tunus´un sınır güvenliğinin giderek zorlu hale gelmesi ve Tunus Cezayir sınırında son yıllarda yoğunlaşan terörist geçişleri Fransa´nın Libya´yı bölgedeki çıkarları açısından bir tehdit olarak görmesine neden oldu.

Libya elbette ki bölgede yoğunlaşan terör saldırıları ve şiddet eylemlerinin tek nedeni değil ancak bölgesel istikrarsızlığa yaptığı katkı su götürmez bir gerçek. Ancak Fransa için Libya´daki istikrarsızlığın sona erdirilmesi, bölgedeki etkinliğinin devam ettirmesi için anahtar bir hedef haline gelmiş durumda. Bu nedenle de Fransa, Libya´da istikrarsızlığın temeli olarak gördüğü rekabet eden siyasi hükümetleri ve askeri güçlerin varlığının ortadan kaldırılmasını elzem görüyor. Ancak bu noktada Fransa´nın yaklaşımı radikalleştiren husus, hedefine ulaşmasında Hafter´e yüklediği rol. Fransa özellikle son bir yılda Libya Ulusal Ordusu´nun başındaki Halife Hafter ile yakın ilişkiler kurdu. Mayıs 2018´deki Fransa destekli zirveden çıkan seçim takvimi ve yol haritası, esas itibariyle Fransızların Hafter´in galip geleceği bir seçimi hedeflemekteydi. Fransa tarafının seçimlerin en kısa sürede gerçekleştirilmesi için ısrar etmesinin nedeni de ülkenin batısındaki bölünmüşlük ve milis güçler arasındaki bitmek bilmeyen çatışmaların da etkisiyle Hafter´in ilerleyişinin garanti altına alınmasıydı.

Ancak Fransa´nın bu planı hem İtalya´nın sert protestosu hem de BM´nin diplomasi atakları değişime uğramak zorunda kaldı. BM seçim takvimini revize ederek yeni bir yol haritası önerdi. BM Özel Temsilcisi Gassan Selame´nin yol haritası çerçevesinde Ocak 2019´da gerçekleşecek Libya ulusal konferansı yeniden Libya´daki rakip kurumları ve aktörleri tek çatı altında birleştirmeyi hedefliyor. Böylece şimdilik seçimler 2019 yılı içinde daha ileri bir tarihe ertelenmiş oldu.

Bununla da yetinmeyen İtalya, kendi adına, Palermo konferansında Libya´da ön cephe kazanmayı ve Libya´daki rolünü derinleştirmeyi hedefledi. Libya´daki kolonyal geçmişi nedeniyle Kaddafi döneminde de derin ticari ve siyasi ilişkilere sahip olan İtalya´nın bu konumu son yıllarda Libya´da alan kazanan Fransa tarafından tehdit edilmekte. Ekonomik cephede, Fransız enerji şirketi Total, şu ana kadar İtalyan enerji şirketi ENI tarafından yönetilen Libya enerji pazarındaki payını genişletmeyi başardı. Ayrıca diplomatik cephede de iki ülke liderlik pozisyonu için yarışıyorlar. Mayıs 2018´de Fransa´nın İtalyan tarafının davet etmediği bir Libya zirvesi düzenlemiş ve Libya´da seçimlerin 2018 Aralık´ta gerçekleştirilmesini de içeren yol haritasını açıklamıştı. Bu mücadele, Libya´dan İtalya kıyılarına uzanan göç akını nedeniyle de ulusal güvenlik boyutu kazanarak daha da derinleşti. İtalya, Trablus hükümeti ve ülkenin batısındaki milis güçlerle yakın ilişkiler kurmuş, ekonomik ve askeri ilişkiler geliştirmiştir. ENİ şirketi ülkenin batısındaki petrol arzının güvenliği için buradaki gruplarla birlikte çalışıyor. Ayrıca İtalya, Berlusconi ve Kaddafi arasında imzalanan güvenlik anlaşması kapsamında, kıyılarına yönelen mülteci akının engellemek adına da milis güçlere liman bölgelerini kontrol altında tutabilmeleri için askeri, teknik ve finansal yardımlarda bulunuyor. Bu nedenle de ülkenin batısında sevilmeyen ve ülkenin tamamını kontrolü altına almayı açıkça ifade eden Hafter üzerine kurulu bir siyasi çözüm seçeneği İtalya tarafından kabul edilmiyordu.

BM Libya Zirvesi´ne yönelik beklentiler

Ancak Palermo Konferansında gerçekleştirilen mini zirvede Hafter´in de yer alması İtalya´nın politikasında ciddi bir revizyona gittiğini göstermekte. Fransa´nın mayıs ayındaki Hafter odaklı çözüm senaryosunu uzun vadede engellemeyeceğini düşünen İtalya´nın sürecin dışında kalmak istemediği ve bu nedenle de Hafter ve en yakın ittifakı olan Mısır ile masaya oturduğunu düşünmek mümkün. Fransa´dan daha stratejik davranarak masaya Rusya´yı, Fransa´yı, BM´yi ve BM´nin desteklediği Sirac´ı davet eden İtalya, böylece 2011 sonrası yatırım yaptığı ve iyi ilişkiler geliştirdiği Trablus güçleri ve aktörlerini sürecin içinde tutmayı hem de Hafter ve onu destekleyen blok ile yeni ilişkiler geliştirmeyi hedefliyor.

Ancak İtalya´nın bu diplomatik hamlesi elbette ki kusursuz değil. Öncelikle Türkiye gibi önemli bir Akdeniz ülkesini sürecin dışına iterek, başlattığı diplomatik süreci kırılgan hale getirmiş oldu. Öte yandan Paris Barış Forumu´nun peşi sıra düzenlenen Palermo Konferansı´na İtalyanlar daha büyük ve daha üst düzey bir uluslararası katılım beklentisindeydiler. Ancak katılım, hedeflenen seviyeye ulaşamadı. İtalyan yönetiminin beklentisinin aksine ABD Başkan Trump ya da Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron zirveye katılmadı. Bu nedenle Palermo´nun etkilerini ölçmek için BM´nin Libya Zirvesini beklemek gerekecek.

______________________________________________________________________________________

(*)Tunus, Libya ve Mısır konularında serbest araştırmacı olarak çalışan Nebahat Tanrıverdi Yaşar Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü´nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir.