Rejimin Mağdur ve Mazlumu

Şakir Diclehan yaşadığı süre içerisinde hem mağdur ve hem de mazlum olan,Mehmed Akif'in var olan durumunu yazdı;

Rejimin Mağdur ve Mazlumu

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde; ötekileştirilen, hor görülen, televizyon ve basın camiası tarafından ambargo konularak isminden dahi bahsedilmeyen ve bir hiç hükmünde muamele gören Halkların Demokratik Partisi (HDP) dahil, tüm partilerin ittifakıyla 2021, İstiklal Marşı yılı olarak kabul edildi. Umarım bu vesileyle uzmanı olan insanlar konuşur ve Akif’e layık panel, toplantı ve konferanslar düzenlenir. Zira Akif hakkında uzmanı olan ve olmayan insanlar kalem oynatmakta ve tekrardan öteye geçmeyen bir takım övgü dolu sözlerle eserler yazmaktadırlar. Unutmayalım ki bir toplum, sorumluluğa duyarlı idealist insanların topluluğu olduğu müddetçe yükselir ve yücelir, sorumluluktan kaçanlar fazlalaştıkça da geriler ve düşme trendine girer.

Bugünkü yazımızda bir mağdurun ve mazlumun yaşadıklarının, en ağır şartlar altında bile kimseye boyun eğmeden sahip olduğu inanç gereği dik durma becerisini gösteren Mehmet Akif’in üzerinde duracağız.

Kurtuluş Savaşı yıllarında, ordudan İstiklal Marşı yazılması isteğinin gelmesi üzerine, Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanlığı) 500 lira ödüllü bir yarışma açar. Bakanlık, yarışmaya gönderilen 724 şiirden 6’sını seçip bastırdıktan sonra milletvekillerine dağıtır. Ancak bu şiirleri yeterli bulmayan dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi (Tanrıöver), yarışmaya para ödülü olduğu için katılmadığını öğrendiği Burdur Milletvekili Mehmet Akif’e (Ersoy) bir mektup yazarak, kendisinden yarışmaya katılmasını ister. Hasan Basri Çantay’ın da ısrarı üzerine Akif bu teklifi kabul eder.

Meclisin 12 Mart 1921’de Başkanvekili İstanbul Milletvekili Dr. Adnan (Adıvar) Bey başkanlığında yaptığı toplantıda, Mehmet Akif’in şiiriyle birlikte 7 şiir ele alınır. Tartışmalardan sonra İstiklal Marşı olarak kabul edilen Mehmet Akif’in şiiri, Meclis kürsüsünden Bakan Hamdullah Suphi tarafından okunur.

Kabulün ardından Mehmet Akif, para ödülünü almak istemez. Yarışmanın şartnamesi uyarınca almak zorunda olduğu belirtilince de, ödül olarak verilen 500 TL’yi de Hilal i Ahmer (Kızılay) bünyesinde kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken “Darül Mesai” adlı bir yardım kurumuna bağışlar. O gün verilen bu paraysa, bugün iki apartman dahi alınabilecek büyük bir meblağdır.

Akif Aleyhine Sözler

İnsanın yüce ve ulvî bir varlık olduğuna bağlı amacının unutturulduğu, yüksek ahlaki değerlere sırtların çevrildiği, günü birlik basit çıkar çekişmelerinin olağan hale geldiği ve hayattaki küçük hırs mücadelelerinin hızlanarak sürdüğü bir dönemde ve dünyada Mehmet Akif’in örnek kişiliği, iman ve ahlak bütünlüğü, genç nesillere örnek alınacak bir mükemmellik ve düzeyde olmuştur hep.

Dünyanın yüzünde dolaşan korkulu rüya ve kâbusu dağıtan o dönemin böyle bir düşünce ve eylem kahramanı, ne yazık ki günü geldiğinde terk-i diyar etmek zorunda kalmıştır.

Milli Mücadele’ye katılan, Çanakkale Destanı’nı yazan, Bursa’nın işgali üzerine Bülbül’ü kaleme alan, İstiklal Savaşı’nın devam ettiği günlerde en güzel mısralarla İstiklal Marşı’nı millete hediye eden bu büyük şairi bazı insanlar, -sözüm ona o dönemin aydınları- hep farklı görmek istemiş, onu hep ikinci plana itmeye çalışmışlardır.

Bu hususta değerli dostumuz Prof. Dr. Kemal Timur Bey, daha doçent iken kaleme aldığı ve günümüz insanına ışık tutacak tarzda gerçekleri dile getirdiği bir makalesinde şunları yazıyor: “1925’lerde Çanakkale ile ilgili düzenlenen bir toplantıda yapılan konuşmalar arasında şunlar dile getirilir: Konuşmacılardan birisi, ‘Türk milleti, Çanakkale gibi bir savaşı başardı ancak Çanakkale ile ilgili bir şiir yazılmadı’ der. Konuşmasının devamındaki ‘Maalesef onunla ilgili bir şiir yazıldı ancak onu yazan da bir Türk değil bir Arnavut’tur’ sözleri, tüyler ürpertici niteliktedir. Oysaki kendisi, milliyet kavramına bir açıklık getirmişti yazdığı o güzel dizelerinde:
Hani milliyetin İslam idi. – Kavmiyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine
Arnavutluk ne demek, var mı şeriatta yeri
Küfür olur başka değil, kavmini sürmek ileri
Arap’ın Türk’e, Laz’ın Çerkez’e yahut Kürd’e
Acem’in Çinliye, rüçhanı mı varmış nerde?
Müslümanlıkta ‘anasır’ mı olurmuş ne gezer
Fikr-i milliyeti tel’in ediyor Peygamber”

Bu şekildeki dışlanmalar, doğal Mehmet Akif’i derinden sarsar. Çok üzülen Akif’e bunlar yetmiyormuş gibi Cumhuriyet döneminin aydın geçinen yazarlarından Falih Rıfkı Atay birkaç gün sonra, “Hadi git artık, kumda oyna, bu memlekette işin yok senin!” gibi sözler sarf edince, Akif bir daha kahrolacaktır ve anlatılanlara bakılırsa bunları duyunca dayanamayıp, birkaç gün sonra Mısır’a gitmek zorunda kalacaktır.

Devamı >>>