Önce insan hakları eylem planı, ardından da ekonomi reformu açıklandı ama galiba asıl sormamız gereken soru, seçimlere kadar geçecek uzun sürede Türkiye’nin seçim kampanyası atmosferini kaldırıp kaldıramayacağıdır. Muhalefet doğal olarak seçim takvimini bekliyor olsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan sistemli ve kararlı şekilde seçim kampanyasını başlatmış bulunuyor. Reform paketlerinin fonksiyonu da zaman kazanmak olsa gerek. Reform dili bile o kadar temkinli ki iktidarın herhangi bir vaatten sorumlu tutulabilmesi mümkün değildir. Dilek ve temenniler... Dahası, bir adım atılma niyeti varsa zaten kanun ve kararname, hatta paket gerektirmeyen cümleler…
“Gerçek reform” ise seçim barajı üzerinde çalışmalar ve millet ittifakını parçalama girişimleridir. İktidarın ve dolayısıyla Cumhur ittifakının ilk seçimde işine yaramayacak hiçbir reform, atılım, hamle vesaire için artık mesai harcanmayacağı bir döneme de girdik. Uzun süreli bir seçim atmosferine hazır olalım. Dolayısıyla, ülkenin çözüm bekleyen temel meseleleri için zaman kaybetmeyi kabullenelim. 24 Haziran’dan bugüne geçen süre de içerik ve nitelik olarak farklı değildi. Üstüne şimdi, HDP’nin kapatılması, fezlekeler üzerinden Kürt sorununu derinleştirmek, demokratik ortamı gölgelemek yoluna girildi. Reformları bir kefeye, reform lafının gündeme geldiği günden beri olup bitenleri başka kefeye koyalım. İkincisi o kadar ağır basıyor ki bırakın 19 yılı sadece son birkaç ay reforme edilse bile ortaya gösterişli bir reform paketi çıkardı. Tabiatıyla bu da mümkün olmayacak çünkü bir hafta öncesi yerli ve milli beratı taşıyan İyi Parti’nin notu bile yeniden “proje, hain, kripto” seviyesine indirildi. CHP’ye yönelik dozu artan suçlamalar, HDP’nin başında sallanan Demokles kılıcı, İyi Parti‘nin düşmanlaştırılması ve illa da seçim kanunu üzerinden siyasi mühendislik girişimleri… Seçim kampanyası başladı ve belli ki bu istikamette gelişecek.
Erdoğan’ın yeni sistemle seçildiği günden şimdiye ve şimdiden seçime kadar yaşanacak süre; yani bir seçim dönemi tamamen gündelik siyasi çekişmelerle geçti, geçiyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin verimlilik ve performansını ölçmek için de açık bir siyasi tabloyu görüyoruz. Bir anlamda CHS, yeniden seçim kazanabilmeye odaklı ve bunun için de sınırsız yetki barındıran; bunu mümkün kılabilmek için de her türlü denetimi tasfiye eden katıksız bir sandık sistemidir. Erdoğan da sorunların çözümüne odaklanmak yerine, sistemi sunduğu bu imkanı kullanmayı tercih ediyor. Siyaset mühendisliği istediği sonucu verirse de haklı çıkmış olacak. Böyle olacağını da tahmin ediyor. Bildiği ve kolayına gelen siyasetin dozunu artırmaktan da bu yüzden çekinmiyor.
Bu tabloda, “Ülke sürekli olarak seçim atmosferinde yaşamaya hazır mı? Bunu kaldırabilir mi? sorusu anlamlı olmakla birlikte, iktidarın buna anlamlı bir cevap vermek mecburiyeti bulunmuyor. Seçimi kaybettikten sonra başka hiçbir şeyin anlamı yok çünkü…
Reform vaatlerinin aksine, şimdiden sonra daha çok reform ihtiyacı gerektirecek atmosfer yoğunlaşacaktır. Reform vaatlerini değil, anti-reform sözlerinin hayata geçirileceğini göreceğiz. Zira, anti-reformun mutlaka seçim kazanmak gibi fevkalade önemli bir motivasyonu bulunurken; reformun demokrasi, hukuk, şeffaflık gibi sıkıcı ve kısıtlayıcı unsurları var. Üstelik, iktidara yeniden seçim kazandırmak konusunda da garanti sunmuyor.