Rasim Özdenören sevilen sayılan isimlerdendi. İslami kesimdendi. Dünyaya tutucu gözlükle bakanlardan değildi. Değişimi ve yeniliği önemserdi. Onu önce yazılarından tanıdım.
2009 ekiminde, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte, Paris’te düzenlenen Türkiye haftası kapsamında bir grup yazar ve milletvekili, Fransa’ya gitmiştik. Özdenören’le o gezide tanıştık, sohbetler yapma imkanı bulduk.
Paris dönüşü haberleşmeyi sürdürdük. Farklı dünya görüşlerinin insanlarıydık ama iyi bir iletişim kurmuştuk. Paris gezisi sonrası maillerimizi buldum. Paylaşmak istedim. “Sevgili ve değerli Oral kardeşim, Sizi eskiden beri gıyaben tanır ve takdir ederdim.
Yüz yüze tanımak her zaman daha içten ve sıcak izlenim uyandırıyor. Sizi kendime yakın bulduğumu hemen söylemek isterim. Uyuşmayan düşüncelerimiz olabilir (olsa bile, var mı, bilmiyorum) bence bu o kadar da önemli değil. İnsanın, yüreğinde o sıcaklığı (sempatiyi) hissetmesi daha değerli sayılmalı. Yolculuğun harala gürelesi arasında belki birbirimizi yakından tanıma fırsatını bile yakalayamadık.
Uçakta yan yana oturmasak belki bir çift laf etme imkanını da bulamayacaktık. Fakat bütün bunların dışında ve ötesinde öyle bir yürek akışımı varbulunuyor ki, işte ona dayanarak size duyduğum sempatiyi açıklamak istiyorum. (…)
Rasim Özdenören
İnsanı tanımakta, yolculuk temel ölçütlerden biri olarak gösterilir. Bu yolculuk benim üzerimde olumlu etkiler bıraktı.. Derin sevgi, saygı ve selam” Ben de cevaben şunları yazmıştım: “Sevgili Rasim Bey, Ben de sizi tanımaktan çok mutlu oldum. Tabii ki gıyaben tanıyordum ancak kişisel olarak tanımak daha bir başka. Ben de sizi içinde bulunduğunuz camia içinde oynadığınız mutedil ve uzlaştırıcı rol açısından takdir ederdim. Şimdi daha iyi tanıdım ve anladım. Nazik mektubunuza teşekkür ediyorum. Konuşmak, görüşmek umuduyla…
Sevgiyle, saygıyla.” Rasim bey “Çağını aşma, sağgörü ister” başlıklı yazısında (7 Mart 2021) “üstat” dediği Necip Fazıl’ı şöyle eleştiriyor: “Necip Fazıl 1970’li yılların sonlarına doğru uzay mekiklerinin uzayda kenetleneceği haberlerine inanmadığını söylüyordu. Daha da önemlisi, uzaya fırlatılan bir cismin arzın çekim gücünden kurtulduktan sonra kendi istikametinde sonsuza kadar seyredeceğini ileri sürüyordu.
Üstat Necip Fazıl, uzaya fırlatılan iki mekiğin asla buluşamayacağını ileri sürerken kendi döneminde okuduğu Newton’un verilerine dayanıyordu. Einstein’ın ve takipçilerinin farklı düzlemde Newton’u kullanışsız hâle getirmiş olduğunu hatırlamak istemiyordu… Hepsinin odaklanmış göründüğü kısır döngü kendi çağının teknik imkanlarına mahsur kalmış olması… Ne var ki kendi döneminin koşullarını aşmayı başaran düşün ve edebiyat erbabı sadece kendi çağını aşmakla kalmamış, sonraki çağların koşullarını da aşmayı başararak günümüze kadar ulaşabilmiştir.