Hicrî 1442 yılı Ramazan ayının okuyuculara, vatandaşlarımıza, âlem-i İslam’a ve dünyamıza hayır, bereket, sağlık, barış ve huzur vesilesi olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.
Peygamber Efendimiz, Ramazanda biri bize sataşmaya kalkarsa oruçlu olduğumuzu söyleyerek ona uymaktan sakınmamızı öğütlemişti. Peygamberimizin her zaman cömert olduğu malumdu. Ama Ramazandaki cömertliği –dostlarının benzetmesiyle- “dinmeyen rüzgâr gibi” olurdu. Bu nedenle başlangıçtan beri Müslüman toplumlarda Ramazan barış, kardeşlik ve yardımlaşma ayı olarak da hissedilmiş ve yaşanmıştır. Bu dinî, ahlâkî ve insanî özden dolayı kültürümüzde bir Ramazan edebiyatı gelişmiş, hatta “Ramazaniye” adıyla bir nazım türü oluşmuştur. Ramazan manilerimiz bile var. Bunları okumak ruha huzur veriyor.
Maalesef çağımızda küreselleşme giderek –daha çok modern Batı hayat tarzı ekseninde- dünyayı tek tipleştiriyor; kaba sekülerliğin sığlığıyla yavanlaştırıyor. Ramazan kültürümüz ve medeniyetimiz de bu manevi yoksulluk ve zevksizlikten nasibini alıyor. Bu kayıplarımızın ıstırabını iliklerinde hisseden hukukçu şairimiz Yavuz Bülent Bakiler’in “Ah Ramazan Günlerinde Gördüğüm Sevgi” adlı şiirini okumanızı tavsiye ederim. Üstat, çocukluğunda evlerinde kadınlara okunan mukabeleye hasretini anlatıyor. Onun gibi evlerde öyle melek ruhlu hanım efendilere ben de çocukluğumun Sivas’ında birkaç Ramazan mukabelesi okumuştum. Bir dostum Sivas’ın yerli ailelerinde bu geleneğin yaşatıldığını söyleyince çok mutlu oldum.
Farkında mısınız? “Ramazan medeniyetimiz” gittikçe budanıyor. Herhalde Müslümanlık tarihimizde ilk defa camilerimiz teravihsiz ikinci Ramazanı geçiriyor. İşte bu bir semavi afettir. Allah beterinden saklasın! Durum buyken bir Müslümanın tedbirleri umursamaması ne kötü!
***
Ramazan denilince genellikle dört çeşit kurallı ibadet akla gelir: 1. Oruç. Kulun, Allah’ın emrine uyarak günün belli bir vaktinde yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden uzak durmasıdır. 2. Teravih namazı. Peygamberimizin başlattığı, sünnet bir ibadettir ama İslâm geleneğinde Ramazan’a gösterilen saygıdan dolayı farzlar kadar hatta daha fazla ilgi görmüştür. 3. Fitre (sadaka-i fıtır). Ramazanın sosyal yardımlaşma ayı olması dolayısıyla bu aya mahsus bir malî ibadettir. 4. Zekât. Ramazan’a mahsus olmasa da Ramazan yoksullara yardımın yoğunlaştığı ay olduğu için zekâtın bu ayda verilesi adet olmuştur.
Ayrıca bir de müminlerden her zaman gözetmeleri istenen, dolayısıyla Ramazan ruhunun da gereği olan, yapılmazsa kurallı ibadetlerin ecir ve sevabını azaltan veya yok eden ahlâkî ve manevî ödevler vardır. En önemli ödev ibadette ihlâs, yani ibadetin yalnızca Allah rızası için yapılmasıdır. İbadeti gösteriş (riya) için yapmak onu ibadet olmaktan çıkarır.
Kısaca orucu sadece bedenimizle değil ruhumuzla da tutmalıyız. Yemekten içmekten sakındığımız gibi Allah’ın rızasına uymayan, O’nun kullarına ve diğer yarattıklarına zarar veren söz ve davranıştan da sakınmalıyız. Orucun farz olduğunu bildiren ayetin sonunda bu farzın dinî ve ahlâkî hikmeti ittika kavramıyla ifade edilmiştir (Bakara 2/183). İttika ve aynı kökten takvâ, kısaca “Allah’a saygıdan dolayı günahlardan sakınmak” demektir. Yüzlerce ayet ve hadiste insanın başkalarına kötü söz söylemesi, zarar vermesi yasaklanmış, bu yasakları çiğnemek öncelikle Allah’a saygısızlık sayılmıştır.
Nihayet bu aydaki ibadet ve iyiliklerimizle her birimiz insanlığa birer kalıcı rahmet modeli olmalıyız. İnsanlar bizde günahı, kötülüğü, şiddeti, bencilliği, haksızlığı görüp başını öbür tarafa çevirmemeli, yolunu değiştirmemeli. Aksine bizde edep ve ahlâkı, insaniyeti, nezaketi, fedakârlığı, örnek Müslümanlığı, kısaca aziz dostlarının Peygamber Efendimizde gördüklerini görmelidir. Nefsimize kanmazsak bunlar zor değildir. Bunlar sayesinde bu Ramazanı ömrümüzün en hayırlı zamanı yapabiliriz. İşte o zaman -hadiste müjdelendiği gibi- bizim için bu ayın “evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş” olacaktır.