Ramazan sohbetleri: ‘Bilmiyorum’

Sinan Eskicioğlu yazdı;

Ramazan sohbetleri: ‘Bilmiyorum’

Haftanın belli bir günü İslam’a ve Müslümanlara dair konuları ele alıyorum. İslam’ın geldiği dönemle bugünkü Müslümanları kıyasladığım için de uyum sağlamayan konuları aktarıyorum.
Evet, rahatsızlık veriyor.

Farkındayım.

Hocam Osman Eskicioğlu derdi ki: ‘Müslümanların yaptıklarını anlatsak önce bu Müslümanlar bizi taşlar’.

Ne kadar doğru söylediğini yıllar geçtikçe daha iyi anladım.

Ramazan geldi, oruçlar tutuluyor ve akşam gün batımına kadar aç kalıyoruz.

Açlık en büyük terbiye ve aynı zamanda da en büyük düşünme sebebi.

Neden aç kalıyoruz?

Neden oruç tutuyoruz?

Allah’ın emri olduğu için öyle değil mi? Evet, doğru.

Allah’ın bizim oruçlarımıza ihtiyacı var mı?

Hayır yok.

O halde neden oruç tutuyoruz? Allah’ın bundan muradı nedir acaba?

İnsanın açlıkla nefsini köreltmesi ve aynı zamanda da düşünmesi yani tefekkür etmesi, Allah’ın muradı.  

İnsan düşünmeye başladığında yaşadıkları aklına geliyor. Geçmişi yani çocukluğu, gençliği ve hayatı.

‘O kadar tecrübe sahibi olmuşuz ki’ diyoruz bazen kendi kendimize. Nefsimize hoş geliyor çünkü bunu söylemek. Övünüyoruz kendimizle ve yaptıklarımızla.

Ama şunu demekte çok zorlanıyoruz: BİLMİYORUM…

Çok zor, bilmiyorum demek.

Kendimize, çevremize ve toplumuza baktığımızda bunu görüyoruz. Hele ki akıllı telefonlarla sürekli internete bağlanma imkanı da oldu, değmeyin keyfimize. Bütün bilgiler bir tık ötede. ‘Ok, Google’ diyerek sesli direktif veriyoruz bazen üşendiğimiz için.

Ne sorarsak cevabı var.

Her şeyi biliyoruz. Bilmesek de Wikipedia sağ olsun, kısacık özetlerle bizleri alim seviyesine çıkarıyor.

‘Bilmiyorum’ diyecek cesareti bulsak bile akıllı telefonlar ve internet nefsimize öyle güzel hitap ediyor ki durduramıyoruz.

Halbuki ‘bilmiyorum’ demek öğrenmenin ilk basamağı.

Bilmiyorum dediğimizde öğrenmeye başlıyoruz çünkü.

Bilmiyorum yerine biliyorum dediğimizde beynimiz yeni bilgileri depolamayı bırakıyor. Okuduğumuzda belki ilk planda öğrendik gibi geliyor ama sonra bir bakıyoruz bütün bilgiler gitmiş. Çünkü bilmiyorum diyerek yaklaşmıyoruz.

Toplumdaki bütün bireylerin, hepimizin hastalığı aslında bu: ‘Bilmiyorum’ demiyoruz.

Ramazanlar ilgili ayetleri, hadisleri, orucun farzlarını, sünnetlerini, kısacası her şeyi biliyoruz.

‘Bilmiyorum’ başlangıcı olmadığı için de ‘algılama’ yı kaçırıyoruz.

Neden sorularının cevaplarını içselleştiremiyoruz.

Çocuklarımız bizlere sorular yönelttiğinde işin derinliğiyle cevap veremez hale geliyoruz.

Ne güzel demiş İmam Azam: ‘Bilmediklerimi ayağımın altına koysaydım başım göğe değerdi’

Bilmiyorum demek aslında Kurani ve ilahi bir durum tespitidir. Bilmiyorum demeyi öğütlemiş Allah.

Bunu nereden mi anlıyoruz?

Hz. İbrahim’in anlatısından.

‘Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü, Rabbim budur, dedi. Yıldız batınca, batanları sevmem, dedi’. (Enam, 76)

Bilmiyorum demeden inanacağı şeyi sunmuştu.

‘Ay’ı doğarken görünce, Rabbim budur, dedi. O da batınca, Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yoldan sapan topluluklardan olurum, dedi’. (Enam, 77)

‘Güneşi doğarken görünce de Rabbim budur, zira bu daha büyük, dedi. O da batınca, dedi ki: Ey kavmim! Ben sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım’. (Enam, 78)

Bunları denemişti çünkü içinde yaşadığı toplum ona bunları dayatmıştı. ‘Bizler bunlara inanıyoruz, sen de bunlara inan’ dayatması altındaydı ve bilmiyorum dememişti.

‘Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim’. (Enam, 79)

Allah ayetleriyle ona ‘bilmediğini’ göstermişti. Çünkü bilmiyordu ve ‘bilmiyorum’ da demiyordu.

Ama sonunda bilmediğinin farkına varmıştı.

Kuran’ın ilk gelen ayetleriyle de aslında insanın ‘bilmediği’ vurgulanmamış mıydı?

‘Bilmiyorsun, OKU’

Artık onu da haftaya ele alalım.

Hayırlı Ramazanlar.

Sevgi ve Bilgiyle kalın