Bu konu hakkında yazmamayı düşünüyordum. Fakat bilgi eksikliği ve bilgi kirliliği nedeniyle o kadar çok yanlış tespit ve leyhte/aleyhte propaganda yapıldı ki eğitimini aldığım bu alanda ilmi bir sorumluluk hissedip yazma ihtiyacı hasıl oldu. Ayrıca bilgi kirliliğinin farkında olup hakka girmemek adına en doğru kanaate varmak isteyenler için bu yazıyı kaleme aldım.
Öncelikle ulaşabildiğim resmi kaynaklardan öğrendiğim kadarıyla olayı kısaca özetleyeyim. Olay, iki kadının 2017 yılında Diyarbakır’ın tarihi Ulu Camisini gezmek için camiye girmesine karşılık orada yıllardır tebliğ faaliyetinde bulunan Ramazan Pişkin’in kadınları, kıyafetlerinin dini bir mekânı gezmek için uygun olmadığını hatırlatarak uyarmasıyla başlıyor. Bu uyarıdan rahatsız olan kadınlar, Ramazan Pişkin ile tartışıyor ve kadınlar Ramazan Pişkin’i adli makamlara şikâyet ediyor. Bunun üzerine kamu davası açılıyor. Ramazan Pişkin, ilgili mahkeme tarafından cezai ehliyeti olup olmadığının anlaşılması için Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesi ruh ve sinir hastalıkları bölümüne sevk ediliyor. Yapılan çalışmalar sonucu hastane, Ramazan Pişkin’inin şizofreni hastası olduğu sonucuna varıyor. Bunun üzerine mahkeme de ilgili mevzuata dayanarak hastanın cezai ehliyetinin olmadığına hükmediyor ve ceza vermiyor. Fakat Ramazan Pişkin’in tedavi olması şartını da hükme ekliyor. Bu süreçte ceza almayarak serbest kalan Ramazan Pişkin, mahkeme kararına da itiraz ediyor. İtiraz sürecinde Ulu Cami civarında tebliğ faaliyetlerine devam ediyor. Ancak itirazı reddedilen Ramazan Pişkin, mahkemenin o yıl vermiş olduğu karar gereği geçen hafta itibariyle bölgenin yüksek güvenlikli ruh sağlığı hastanesine sahip olan Elazığ’daki hastaneye yatırılıyor. Akabinde gündeme gelen bu olay özellikle İslami camiada bomba etkisi yaptı. Genel olarak “İslam’ı anlattığı için tımarhaneye kapatıldı” sloganıyla haberler servis edildi. Aleyhinde veya lehinde binlerce yorum ve paylaşım yapıldı. Tabi bu süreçte yüksek bilgi kirliliği olduğu için destek olayım derken yanlış bilgilerle hareket edenlerle aleyhinde konuşanların yanlış bilgileri yarışıyordu. Medyada durum buyken tüm bu gürültü içinde Ramazan Pişkin, dün itibariyle hastaneden mahkeme kararıyla serbest olarak taburcu edildi. Kendisine geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Olayı somut ve tarafsız bir şekilde aktarmaya çalıştım. Konunun hukuki boyutuna girmeyeceğim. Zira ben hukukçu değilim. Benim dikkat çekmek istediğim konu, şizofreni hastalığının ne olduğunu bilmeden “Ramazan deli değil, velidir” veya “Ramazan delinin tekidir” iddialarında bulunanların gözden kaçırdığı bu hastalığın, ne olup ne olmadığıdır. Zannedersem bu konuda bilgi sahibi olunursa daha sağlıklı fikirlere sahip oluruz. Bu şekilde de kimsenin hakkına girmemiş oluruz. Şizofreni ile ilgili bilgileri herkesin anlayabilmesi için yalın ve sade bir dil kullanmaya çalışacağım. Bilgileri aktaracağım maddelere geçmeden önce açıkça altını çizmeye ihtiyaç duyduğum bir konu var: Ramazan Pişkin’i hayatım boyunca hiç görmedim. Ancak medya aracılığıyla haberdar olduğum irşat/tebliğ faaliyetleri sebebiyle kendisine karşı bir muhabbetim ve hürmetim var. Her samimi müslümanın gönlünü kazanan bu kardeşimize, aksine açık bir delil olmadıkça son ana kadar hüsnü zannım sabit kalacaktır. Amacım asla onu incitmek ya da küstürmek değildir. Sadece mustarip olduğu rahatsızlık hakkında eğitimini aldığım bir alanda kamuoyunu bilgilendirmek maksadındayım. Bunu açıkça ifade edip maddelere geçeyim.
1. Psikolojik hastalıklar temelde iki kola ayrılır. Bunlar: Nevroz ve Psikozdur. Şizofreni hastalığı da psikoz koluna ait bir rahatsızlıktır. Halk arasında genel olarak bu rahatsızlığa "delilik" denir.
2. Şizofreninin genel olarak kabul edilen 5-6 türü vardır. Bu türlerin bazıları toplum içinde yaşamaya elverişli iken bazıları asla elverişli değildir. Sürekli kontrol gerektirir. Şizofrenide şiddete ve türe göre hayali karakterler görmek (halüsinasyon) , kendini görevlendirilmiş, seçilmiş sanmak (sanrı), gerçeklikten kopuş görülür. Resmi raporlara göre Ramazan kardeşin rahatsızlığı şizofrenidir.
3. Bazıları "Ramazan, çok akıllıca konuşan çok bilgili ve akıcı bir şekilde tebliğde bulunan biridir. Bir deli böyle davranamaz. Öyleyse Ramazan deli değildir." Diyor. Bilgi eksikliğinden kaynaklanan bu itiraza cevaben deriz ki: Şizofreni rahatsızlığı ile zeka geriliği aynı şeyler değildir. Yani her şizofreni hastası zekâ geriliğine sahip değildir. Mesela bir matematik dehası olan Prof. Dr. John Nash bir şizofreni hastasıydı. Bu bilim adamı, 1994 yılında Nobel Ekonomi Ödülü aldı. Ama hayatının önemli bir kısmında Ramazan Pişkin gibi belli dönemlerde hastaneye yatırılıp tedavi gördü. Hatta hayatını anlatan "Akıl Oyunları" adlı harika bir film çekildi. İsteyen o filmi seyredip Ramazan kardeşimizin durumunu daha iyi anlayabilir. Yani bir şizofren hastasının dini tebliğ yapmasında herhangi bir engeli yoktur. Çok güzel bir şekilde dini anlatıyor olması, onun şizofreni olmadığı anlamına gelmez.
4. Şizofreni öyle bir illettir ki. Alevlenme dönemi olmasa bir ömür boyu normal bir yaşam sürülebilir. Ama alevlenme dönemlerinde hasta çok tehlikeli işlere kalkışabilir. Mesela şizofreni türlerden biri olan paranoid şizofreni, zaman zaman alevlenme döneminde hayali karakterler görür ve onların telkinleriyle cinayetler bile işleyebilir. Cinayetinin savunmasını da kendince çok mantıklı bir çerçeveye oturtabilir. Bu zaman aralığında hastanın gerçeklikle alakası pek kalmamıştır. Kendi zihnindeki dünyada kendi gerçekleriyle yaşar. Alevlenme dönemleri maalesef önceden kesin olarak kestirilememektedir. Ufak bir söz, tartışma, manzara ya da bir yazı bile alevlenmeye sebep olabilir. Bundan dolayı hastanın dönem dönem hastaneye yatırılarak ya da belli aralıklarla hastaneye çağırılarak muayene ve tedavi edilmesi gerekir. Burada hastanın, hastalık şiddeti önemlidir. Bunu ancak psikiyatristler teşhis edebilir.
5. “Bak gördünüz mü? Serbest bıraktılar öyleyse hasta değilmiş" itirazında bulunan arkadaşlar yine eksik bilgiyle hareket ediyorlar. Bunun cevabını kısmen dördüncü maddede verdim ama burada detaylandırayım: Serbest bırakılma yazısını okuyanlar, mahkemenin "toplum güvenliğine yönelik tehdit olma riskinin azaldığına" vurgu yaptığını görebilir. Yani "alevlenme döneminde değil ya da alevlense de büyük bir tehlike arz etmez" demiş hekimler. "Tehlikeli değil ama her ihtimale karşı 6 aylık periyotlarla 5 yıl boyunca gözetim altında olsun" diyorlar. Konu şizofreni olunca bu tarz tedbirlere mecburen başvuruluyor. Çünkü, risk yüksek.
6. "Ya doktorlar yanlış teşhis koymuşsa?" diye itiraz eden bir grup da var. Onlara da cevaben deriz ki. Şizofreninin tanılama süreci basit bir süreç değildir. Şüpheli, çok ciddi tetkik ve tahlillerden geçer. Ardından bir kurulun ortak kararıyla tanı konur. Şizofreninin en acı yanı ise hastanın hasta olduğunu şiddetle reddetmesidir. Düşünsenize yıllardır beraber yaşadığınız en yakın arkadaşınızın aslında hayal olduğunu size söylüyorlar ya da her akşam dizinde uyuduğunuz, dokunduğunuz, gördüğünüz, konuştuğunuz annenizin aslında yıllar önce vefat ettiğini size söylüyorlar. Tepkiniz, elbette şiddetle bu iddiaları reddetmek olur. Haliyle kendinizin değil size bunları söyleyenlerin hasta olduğunu düşünürsünüz. Bu hayali karakter ve sanrılar gerçekle o kadar uyumludur ki hasta yakınları da son ana kadar hastalığı fark etmez. Evlatlarının yıllardır çok iyi anlaştığı bir arkadaşlarının olduğunu ama işleri sebebiyle evlerine ziyarete gelemediğini sanırlar. Tabi bu iş bahanesini kendi evlatları uydurmuştur ama kendisi de buna inanıyordur. Bu da tedaviyi zorlaştıran en büyük engellerdendir. Ta ki ailesi ve kendisi bu durumu fark edene kadar bu zorluk devam eder. Nasıl girift ve zor bir hastalıktan bahsettiğimizi anlamışsınızdır zannediyorum. Bütün bunlara rağmen teşhisin yanlış olma ihtimali var mıdır? Elbette vardır. İnsanın olduğu yerde hata ihtimali her zaman vardır. Lakin şizofreninin teşhisi konusunda bu ihtimal çok çok azdır.
7. Meselenin başka bir yönü ise Ramazan Pişkin’in kadınların şikâyeti üzerine cinsel tacizden mahkûm edilmesidir. Alanım hukuk olmadığı için hukukçu arkadaşlardan edindiğim bilgilere göre, bu konu maalesef "kadın beyanının esas alınması" mevzusuna dayanıyor. Yani ipin ucu yine 6284 nolu kanun ve dolaylı olarak İstanbul Sözleşmesi'ne çıkıyor. Bu da ayrı bir yara ve tartışma konusudur. Direk konumuzla alakalı olmadığı için üzerinde durmayacağım. Bu konu hakkında detaylı bilgi edinmek isteyenler Aile Akademisi adlı siteyi ziyaret edebilirler. Bu sitede, çok değerli akademisyenlerin İstanbul Sözleşmesi ve 6284 nolu “Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi” kanununa yönelik ciddi ve delillere dayalı tenkit çalışmalarını bulabilirler. Şu kadarını söyleyeyim: "Ramazan Pişkin, eğer şizofreni tanısı almasaydı cinsel tacizden büyük ihtimalle hapis yatacaktı" diyor hukukçular.
Sonuç olarak, Ramazan kardeşimizin lehinde ya da aleyhinde olanlar ya da bir tavır almadan önce araştırma yapanlar için yazdığım bu yazının hayırlara vesile olmasını dilerim. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma yanlışına düşen kardeşlerimize bu da kardeşçe uyarımız olsun. Belki artık daha isabetli fikirlere sahip olurlar. Sahih bilgilere ulaşma derdinde olanlara selam olsun.
Ramazan kardeşimize bundan sonraki hayatında ve çalışmalarında muvaffakiyet; kendisine şifa, huzur ve mutluluk diliyorum.