Ramazan Sarıkaya kardeşimizi yolcu ederken?

Yazarımız Davut Güler´in Ramazan Sarıkaya´nın 15 Temmuz 2016 günü, yapılan darbeye direnirken şehit olması ile ilgili olarak, ?ona´ tanıklığını dile getirmeye çalıştığı yazısı?

Ramazan Sarıkaya kardeşimizi yolcu ederken?

"Bu yolda gelecek ölümü hayatımın her anında yanımda hissettim... Siz ey kardeşlerim! Ölümle yan yana dolaşmaktan korkmayın..."

                                                         Ahmet Aktaş, 26 Ağustos 1979

 

Ramazan Sarıkaya kardeşimizle tanışıklığımız 1980´li yıllara dayanır. Ama tanışıklıktan dostluğa ve bilinçli bir yolculuğa çıkışımız Çıra Yayınları´nda çalışmasıyla başlamış ve ümit ediyorum ki cennette komşuluğa kadar devam edecektir inşallah!..

Ramazan kardeş 80 sonrası bizim "Bağımsız İslami Hareket-İnkılabi İslami Hareket" olarak tanımladığım İslami çalışmaların birinci kuşağında yer alan kardeşlerimizden biridir. Malatya/Pütürge´de İmam-Hatiplik yapmış sonra bu görevi bırakan bir kardeşimizdir. Onun bu görevi bırakması bizim o yıllardaki ?Diyanet? e bakışımızdaki duyarlılığımızdan dolayı mı yoksa (abisi Recep, Ramazan´ın şehadetinden sonra ondan bahsederken özellikle görev yaptığı köydeki insanların Ramazan kardeşin başlattığı Kur´an kursuna karşı ilgisizlikten ve özellikle de ismini söylemekten imtina ettiği bir şahsın tutumundan) dolayı mı görevi bıraktığına dair kesin bir bilgim yok..

Ramazan kardeş Çıra Yayınları´ndan çalıştığı süreçte Çıra Yayınları olarak yayınladığımız; gerek kitaplar olsun gerekse ?Özgün İrade, Özgün Düşünce ve Özgün Duruş? haftalık gazete, aylık ve üç aylık dergilerimizin sahiplenilmesi ve tanıtımıyla ilgili nasıl bir gayretlilik içerisinde olduğunu bilen biri olarak ve yaptığımız işin tüm sıkıntılarına rağmen bana güç ve moral verdiğini burada ifade etmek istiyorum..

Ramazan kardeşimiz bizimle beş-altı yıl çalışıp, kısa bir süreliğine de olsa ayrıldığını fakat tekrar dönüp çalışmaya başladığını hatırlıyorum. Ramazan kardeşimizin bu zaman zarfından işinde ne kadar dikkatli olduğunu, işyerinde iş planlaması ve görev sorumluluğu ile ilgili olarak diğer arkadaşların görevlerini savsakladıkları zaman nasıl celallendiğini kendi tarzıyla ifade ettiğine şahit olanlardan biriyim.

Güzel bir söz var; ?nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz? diye. Ramazan kardeşimiz de bu 52 yıllık ömründe çevresindeki insanlara bir şeyler katarak ve güzel intibalar bırakarak ayrıldı. Ben yürekten inanıyorum ki, onu tanıyanlar olarak o, her birimizin üzerinde derin izler ve güzel hatıralar bıraktı.

Ben İstanbul´a geleli 28 yıl oldu; ben de iz bırakarak ayrılan ve Rabbimize kavuşan ağabeylerimiz ve can dostlarımız oldu. Hep hayırla ve saygıyla bahsettim bu güzel insanlardan. Özellikle İstanbul´dan vefat edenler; ?Nuri Çolak, Turan Akyol, Fikret Özdemir, Abdulkadir Yüzgeç, Murat Topgül, Abdulkadir Kibar, Ahmet Özçelik ve Bekir Alyüz.? Ki bu ağabeylerimiz ve kardeşlerimizin her birinin bende hatıraları ve hikâyeleri vardır. Şimdi bu dostların arasına Ramazan Sarıkaya kardeşimiz de katıldı...

Ramazan kardeşim benim ?Çıra Yayınları´yla gereği kadar ilgilenemediğimi ve aynı zamanda yayınevinin problemlerini de biliyordu ve bana aralıklarla düşüncelerini ifade ediyordu. Ben bu bağlamda; Ramazan kardeşimden hayli istifade ettim. Oğlum Hasan´ı ilk keşfedenlerden biriydi ve kontrollü olarak önünü açmamı ve ona güvenmemi önerdi; bende o öneriyi dikkate aldım. Hasan o gençliğine rağmen yaşının üzerinden bir performans gösterdi. Hasan´ın da bu durumunun Ramazan abisine borçlu olduğunu bilmesini isterim.

Ramazan kardeşimizin bir arayış içinde olduğunu hissediyordum. Emekliğine yakın bir zamandı ve benimle konuşmak istedi; İHH´ ile görüşmemi eğer onlarda uygun görürlerse emekliliğinden sonra, özellikle de Afrika ülkelerinden birinde hizmet etmek istiyordu. Ben de ona ?illa hizmet etmek istiyorsan AKDAV´ a geç, orada hizmet ver, orası bizim ocağımız, Ramazan Kayan Hocamız da orada her halde öncelik oranın olmalı´ dedim.  -Allah razı olsun- o da hiç itiraz etmedi ve vakıfta yetkili olan arkadaşlarımızla görüşerek hizmet etmeye başladı. Şehadetine kadar da orada bulundu.

Burada bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. Ramazan kardeş son aylarda yine bir arayış içindeydi. Onun bu halini yine en iyi bilenlerden birisi de Nurettin Kayan kardeşimizdir. Vakıf Başkanı Ahmet Çamurluoğlu kardeşimizle görüşerek üç aylığına ücretsiz izin kullanmak istediğini, başkan kardeşimizde tercihi kendine bıraktığını -yani kullana bileceğini- ifade etmiş. Tabi sonradan öğreniyoruz ki, Ramazan ilk önce bir yerlere çekilerek biraz kitap okumak istediğini bazı arkadaşlarıyla paylaşmış. Yine sonradan abisinden de öğreniyoruz ki, köye gitmek ve orada çiftçilik veya hayvancılık yapmak gibi arayışlar? Ve ardından henüz üç ay dolmadan Ramazan kardeşimiz tekrar vakıftaki görevine devam etti.

15 Temmuz Cuma günü vakıf teşkilat komisyonunun toplantısı vardı. Toplantıya Ramazan Kayan Hoca, Mehmet Duman, ben ve semt temsilcilerimiz katılmıştı. Toplantının ilerleyen saatlerinde baktım hemen hemen katılımcı arkadaşların bütünü telefonlara bakıyor ve bir fısıltı almış başını gidiyor. Ben arkadaşlara müdahale ettim; ?arkadaşlar şu telefonları bırakın da işimize bakalım´ dedim. Hoca gülerek´ senin haberin yok galiba,  darbe oluyor´ dedi. Ben de ne darbesi, bu zamanda darbe mi olur!´ dedim. Sonra gerçekten baktık ki ?darbe? oluyormuş. Toplantıyı sonuçlandırdık vakıfta televizyonun bulunduğu kata çıktık, olayları izlemeye başladık ve kısa bir zaman sonra diğer arkadaşlara herkes kendi bölgelerine gitsin ve birbirimizle haberleşelim dedik ve arkadaşların çoğu dağıldı. R. Kayan Hoca, M Duman, N Kayan, İ Karakula, ben ve birkaç arkadaş daha kaldı, diğerleri  dağıldılar.

M. Hayta kardeşimiz Ramazan kardeşimizle aynı semtte oturduklarından dolayı beraber gitme noktasında ısrar etmiş, fakat Ramazan bizleri kast ederek onlar gitmeden kendisinin ayrılamayacağını söylemiş ve Murat´ta hayırlısı deyip ayrılmış. Gece saat 01.00´di ki, biz de artık ayrılalım dedik ve vakıftan ayrıldık. Biz üç arkadaş Başakşehir´ e doğru yola çıktık. Beşyüzevler´in orta kesimine doğru gelmiştik ki bir telefon geldi. Ramazan Hoca telefona baktı; bir bayan kardeşimizdi, Ramazan Sarıkaya´ nın vurulduğunu haber verdi. Ramazan hanımını aramış; vurulduğunu, haklarını helal etmesini söylüyor ve telefon kapanıyor. Biz Ramazan kardeşimizden gece 02.30 gibi haber aldık; Haseki hastanesinden yattığını, iki kurşunla yaralandığını ve ameliyat olduğunu öğrendik. Sabah 06.00´da biz dört arkadaş hastaneye ulaştık ve Ramazan kardeşi gördük. Hastane Başhekim yardımcısı Dr. Mehmet beyle kapıda karşılaştık, o hastamız hakkında bilgi verdi ve durumunun iyi olduğunu, ameliyatının iyi geçtiğini ve hayati bir tehlikesinin olmadığını belirtti. Hastahane çok yoğun olduğu için Mehmet beyle iki arkadaşımız gidip Ramazan kardeşimizi serviste ziyaret ettiler.

 İlerleyen günlerde Ramazan kardeşimiz ikinci bir ameliyata girmek mecburiyetinde kaldı ve bu ameliyat sonrasında yoğun bakımdan bir türlü çıkamadı ve hastane süreci 39 gün sürdü. 39. gün Ramazan kardeşimiz o çok özlediği şehadet makamına erdi. ?Darbe? nin mağduru olarak 241. şehit olarak şehitler sırasındaki yerini aldı. Şehadeti mübarek olsun, Rabbimizin katındaki makamı âli olsun.

15 Temmuz direnişinin manevi iklimi ve o gecenin insanlarda ki psikolojik halin izahı zor bir durum. O gün meydanlardaki her bir insan adeta bir kahramandı. Bu hali o geceyi anlatan herkes istisnasız vurguluyor ve insanlarımızın korkusuzluğunu, dayanışma ruhunu, bir ordunun eğitilmiş neferleri gibi odaklandığı mevzii kurtarmak için adeta kendilerini siper ediyor ve destan yazıyorlardı.

Güneşin aydınlanmasıyla -tabiri caizse- tüm cephelerden zaferi kazanmışlar ve düşman birliklerini bozguna uğratmışlar, şehitlerini ve gazilerinin tespitlerini yapma, mevzilerini terk etmeden hasar tesbiti sürecine girmişlerdi. Olayların yoğun yaşandığı illerde ve yine olayların yoğun yaşandığı çatışma noktalarına yakın hastanelerdeki şehid ve gazilerimizin tesbiti için meydanlarda savaşan kahramanlarımız, şehid ve gazilerin yakınları hastanelere hücum etmişler ve hastanelerin önü adeta miting alanlarına dönüşmüştü.

Kavgaların, savaşların haklılığı, önderliğin kararlılığı ve inandırıcılığı savaşan her bir neferi kahramanlaştırıyor. Bu kavganın ve savaşın bakiyesi ortaya bir tablo bırakıyor, yani gazilik ve şehitlik ama bu bir sonuç, sonucun şiarları da gazilik ve şehitliktir. Bu hali ve özellikle de şehitliği en iyi özetleyen 1980 öncesi Bursa´da MTTB´li olan üniversite öğrencisi Elazığ/Ağın´lı Ahmet Aktaş´ın şu dizeleri özetliyor.

 " Kalplere iman yazmak lâzım, duvarlar onların olsun.?

?Bir gün kör bir kurşuna, serseri bir bıçağa, hedef olursa bu vücudum; biliniz ki inancımdan dolayıdır. Dünya için, dünyada bir tek düşmanım yoktur. Bu yolda gelecek ölümü, hayatımın her anında, yanımda hissettim. Bir arkadaş bildim ölümü. Siz de ey kardeşlerim! Ölümle yan yana dolaşmaktan korkmayın.?

?Allah´a bütün içtenliğimle yemin ediyorum ki, sizin de belirttiğiniz gibi, İslam adına mücadele etmeyi, hayatımın tek ve ilk meselesi kılmış insan olmaya söz verdim.?

Rabbim ancak kendisinin isminin aziz olması ve O´nun uğrunda mücadele verip canlarını feda edenlerin şehid olduğunu bize haber veriyor. Ümit ediyoruz ki 15 Temmuz´da canlarını feda edenler bu gaye uğruna feda etmişler ve bu kervana katılmışlardır. Bütün şehitlerimizi ve Ramazan Sarıkaya kardeşimizi saygıyla anıyor ve selamlıyoruz.