İslam´ın Değerlerini ?Dil´e Feda Etmeden ?Yeni Bir Dil´ Geliştirilmeli
Medreselerimiz, ilahiyatlarımız, üniversitelerimiz, diyanet, sivil toplum örgütleri, milli eğitim? Geniş bir perspektifte dolu dolu iki gün geride kaldı. Hocalarım değindi ama ben kısaca bir cümle ile altını çizeyim; burada ne siyasi iradenin ne de bir yapının diğer yapıyı vakumlama, dönüştürme gibi niyetinin, teşebbüsünün olmaması lazım. Eğer medreselerimiz kendilerini yenileyecekse kendilerini koruyarak, özgünlüklerini koruyarak yapacak. Sivil yapılarımız için de aynı şeyi söylüyorum. Çoğu zaman siyasi iradenin gölgesinde kalanlar asıl amaçlarını varoluş nedenlerini gerçekleştirmiyorlar. Geride kaldıkları için siyasi iradenin de gerisinde kalıyorlar. Bu bakımdan mutabakat çok önemli ama herkesin kendi özgünlüğünü, özelliğini koruması da çok önemli. Bundan sonra bu şekilde yaklaşımlarla daha güzel birliktelikler gerçekleştireceğiz. Buna ümmetin de Türkiye´nin de çok ihtiyacı var. Bu ihtiyaca yönelik girişimlerin de güzel semerelerini Rabbim inşallah bize gösteriyor.
Dünden bugüne âlimlerimizin serüvenine kısaca atıfta bulunmak istiyorum. Allah Resulünün gününden bugüne ulemanın sınavına baktığımızda ümmetin ilk yaşadığı travma efendimizin vefat etmesinden sonra İrtidat olayları ile gerçekleşiyor. Ebul Hasan en Nedvi´nin ifadesiyle ?Bir irtidat ki karşısında Ebu Bekir var.´ Ama sonrasında yeni travmalar geldi. Özellikle saltanat günleriyle birlikte, ısırıcı meliklik günleriyle birlikte ümmetin yaşadığı yeni krizlerin, travmaların karşısında yine bakıyoruz ki Sait bin Cübeyr´ler duruşlarını ortaya koyuyorlar. O ilmi cesaretle travmaları atlatabilmenin gayretini gösteriyorlar.
Moğol istilası, tarihte ümmetin yaşadığı en ciddi kırılma süreçlerinden biri. Moğol istilası dönemlerinde Bağdat başta olmak üzere İslam Ümmeti tüm tarihi birikimiyle birlikte ortalık ateş topuna döndüğünde İbni Teymiyye ve benzerlerinin ortaya koydukları o diriltici duruşla ümmet o günleri de aşabildi. Haçlı seferleriyle gelen yeni travmalara yine aynı süreçlerde ilmi ile amel eden akidesinin, inancının bedelini ödeyen toplumu, nesli, uyarıcı, diriltici duruşlarıyla haçlı seferlerini de akim bırakmışlardı. Dünyevileşmenin ümmeti alabildiğine tehdit ettiği zaman diliminde zühdü, verayı merkeze alan, kalp boyutunu, ümmetin yeni bir ruhla dirilmesini hedefleyen tasavvufi harekeler gerekse diğer hareketler çok önemli görevler ifa etmiştir. İmam Gazali bu noktada nasıl bir duruş ortaya konacak bize gösteriyor.
Hint alt kıtasında Celalettin Ekber Şah´ın ortaya koyduğu yeni din icat etme girişimine karşı İmamı Rabbani´nin ortaya koyduğu bu duruş ümmetti bu günlere getirmiştir. Şah Veliyullah Dehlevi´den tutun ve en son Osmanlı sonrası ulus devlet sürecinde ümmetin yaşadığı kırılmalarda bakıyoruz ki İslami diriliş hareketleri tüm dünyada filizleniyor. Bunun neticesinde Hasan El Benna´nın ortaya koyduğu dirayet. Belki lokal gibi görünse de süreç içinde Cemalettin Afganilerden, Muhammet Abduh´lara kadar daha özelde bizim coğrafyaya gelince Sait Halim Paşa, Mehmet Akiflerden, Elmalılı Muhammet Hamdi Yazırlara o ilmi damar sürekli varlığını göstermiştir. Ve elhamdülillah bu bugün de devam ediyor.
Şimdi geliyoruz bugün kendi sınavımıza. Kendi yakın tarihimizi kendi geleceğimizi konuşacak olursak şu salondaki tüm hocalarımın sahadan geldiklerini biliyorum. Dünden bugüne nasıl geldik? Kışı da yaşadık baharı da yaşadık. Ve şimdi yeni dönemlerde bizi bekleyen yeni sınavlara burada hazırlık yapmanın gayretindeyiz. İslam dünyasında ve Türkiye´de yeniden zor şartlar bizi bekliyor. Hazırlığımızı buna göre yapacağız. Yeni süreçte neler yapmamız lazım? Nelere odaklanmamız lazım? Engellerimiz nelerdir? Bir dönem korkularla sınandık. Şimdi konfor ve koltukla sınanıyoruz. Bir dönem gençliğimiz şiddetle sınandı, şimdi gençliğimiz şehvet ve şüphelerle sınanıyor. Bu dönemin sınavını nasıl vereceğiz. Bir dönem yokluk ve yalnızlıkla sınandık şimdi varlık ve çokluk içerisinde yalnızlık ve yoklukla sınanıyoruz. Varlık içinde yokluğu yaşamanın riski ile karşı karıyayız. Yeni süreçte bizi bekleyen felaketlerimiz neler olabilir? Kısaca sadece cümle başlıklarını hatırlatayım:
1. Tükenmişlik sendromundan korkuyorum,
2. Kabullenilmiş çaresizlikten korkuyorum,
3. Üretilmiş korkulardan korkuyorum,
4. Kronik tembelliklerden endişe ediyorum,
5. Ertelenmiş sorumluluklardan dolayı kaygılıyım,
6. Yenilerin tabiriyle metal yorgunluğun bizi de vuracağından endişe ediyorum.
Her şey yerinde ama tüm bu imkânları seferber etme noktasındaki gecikmemizden endişe ediyorum. Yine bunları ifade ederken yeni süreçte bizi bekleyen şu gibi riskler var: Bilgiçlik, bağnazlık ve büyüklenme. İnsanı bozan, âlimi bozan, toplumu bozan en ciddi virüslerden endişe ediyorum. Enaniyetlerimiz ve asabiyetlerimiz tüm hassasiyetlerimizi ve hususiyetlerimizi süreç içerisinde ifsat edebilir. Yine bir kaygım var: Umut azlığı, ufuk darlığı ve umursamazlık. Umutlarımızı azaltacak, ufkumuzu daraltacak yorumlardan tavsiyelerden eleştirilerden şiddetle kaçınmamız gerekiyor. Önce bunun idrakinde olmamız lazım. Bunları devreye koymak için biraz gayret etmemiz lazım.
Buradaki seviyeye bakınca dünyaya model olabilecek enginliğe sahip olduğumuzu görüyorum. Birbirimizin imtihanı olmadan bu imtihanı birlikte nasıl verebiliriz? Bu fırsatları iyi değerlendirmezsek fıkıhsız bir toplum, fakihsiz İslami hareketler ortaya çıkacaktır. Ve bu yanlışların vebali de bizim omuzlarımızda kalacaktır. Şu toplumun bize verdiği kredinin, bize verdiği saygının yeterince farkında değiliz. Şöyle düşünelim; bu toplum neyini bizden esirgedi ki? Ne istedik de vermedi ki? Çocuğunu istiyoruz veriyor, malını istiyoruz veriyor? Bu toplum kavgası olduğu zaman, kan davası olduğu zaman ilk gideceği kapı karakol değil, yargı değil, âlimlerin kapısıdır. Bunu iyi okumamız lazım. Merci biziz aslında farkında değiliz. Âlimin sözünün üstüne söz yok diyor. Bundan dolayı biz özgül ağırlığımızın fakında olmamız lazım. Hayat boşluk kabul etmiyor. Bu fırsatları kaçırırsak fırsatların telafisi olmuyor.
Yarın yeni nesli kaybetme riski ile karşı karşıyayız. Niçin dünyalarına giremedik? Niçin yüreklerine dokunamadık? İlmin gereği onların ayağımıza mı gelmesi yoksa bizim tek tek o kapılara gidip yüreklere dokunmamız mı?
Şu an İslam dünyasının yüzü bize dönük. İslam dünyasının sorunlarını bu masanın etrafında konuşmamız lazım. Yerel olanla evrensel olanın mutabakatı üzerinde gayret edeceğiz. Yeni bir dil lazım ama bu dil konusunda kaygılarım var. Sakın yeni bir dil derken dini dile feda etmeyelim. Seküler bir dile, popüler bir dile, liberal bir dile gerçekleri feda etme riski ile karşı karşıyayız. Tabi ki dil güncel olacak ama dini dile feda etmeden bunu yapacağız inşallah. Yeni bir yöntem arayacağız. Biz bu coğrafyanın evladıyız, çocuklarıyız. Bu coğrafyanın toprağını da tohumunu da iklimini de biliyoruz. Yeni bir filizlendirme, yeni bir çiçeklenme. İnşallah emperyalistleri endişelendirecek bu filizlenmenin daha gür olması lazım.
Ulemanın itibarı çok önemli. Âlimlerimizin harcanmaması lazım. Hatalarımız, günahlarımız olabilir. Birbirimizin gıyabında birbirimizi hayırla yâd edeceğiz. Önyargılarımız yıkılıyor. Bu tür buluşmalar da ön yargılarımızın yıkılmasına, önümüzün açılmasına ışık tutuyor. Bugün emperyalistler âlimlerimizi itibarsızlaştırma noktasında her şeyi yapıyorlar. Bu noktada birbirimize sahip çıkacağız.