Tarih: 09.10.2021 11:38

PYD’ye destek gerekçesi ABD’yi gülünç duruma düşürüyor

Facebook Twitter Linked-in

Yasin Aktay yazdı;

BD’nin Suriye konusundaki siyasetini karara bağlayan 13894 sayılı kararnamenin, yani tezkerenin bir yıl daha uzatıldığı açıklandı. Bizde yurtdışında askeri operasyon veya asker bulundurma uygulamaları Meclis’ten tezkere gerektiriyor. ABD’de mevcut bir kararın veya görevin süresinin uzatılması için başkanın kararı yetiyor. O yüzden ABD Başkanı Joe Biden daha önce çıkmış olan kararnamenin süresinin bu kararnameye gerekçe oluşturan acil durumun devam etmesi dolayısıyla kararname süresini uzatmaya karar verdiğini bizzat duyurdu. Oysa Suriye’deki ve Suriye’yle ilişkili durum hakkında 13894 sayılı kararnamede ilan edilen ulusal acil duruma 14 Ekim 2019’da yani eski Başkan Donald Trump zamanında karar verilmişti. Bu karar hem Suriye’deki hem de Suriye’yle ilişkili durumların, ABD’nin ulusal güvenliği ve dış politikasına alışılmadık ve olağanüstü tehdit oluşturduğu değerlendirmesi yapılmış ve bu tehditle baş etmek için “Uluslararası Acil Ekonomik Yetkiler Yasası” uyarınca ulusal acil durum ilan edilmişti.

Aslında Suriye’de bu değerlendirmeleri yapan ve Amerikan siyasetine kılavuzluk eden akıl neticede Afganistan’daki değerlendirmeleri yapmış olan akıldan çok farklı değil.

Bu aklın ABD’yi nereye götürüp sapladığı gün gibi göründüğü halde Biden’ın bu aklın kılavuzluğundan bir türlü kurtulamaması, bizim için olduğundan çok daha fazla ABD için çok vahim bir durum oluşturuyor.

Tasası bize mi düşsün, ne hali varsa görsün diyeceğiz ama, bu işin sonucunda ABD’nin gördüğü zarar kadar bütün bölge halkları da ciddi zarar görüyor. ABD’nin ne kadar süper bir güç olsa bile bu gücün hızlı bir tükeniş sürecinde olması bile maalesef sadece kendisini ilgilendirmiyor, bölge halklarına da ciddi bir maliyeti oluyor.

Bu kararı duyururken Biden’ın Türkiye hakkında yaptığı açıklamalar ve ithamlar ise ABD’nin tabi olduğu aklın, bu akılla bölgede ve Türkiye’de kimlerle nasıl kirli bir işbirliği içinde olduğunu da gösteriyor.

Türkiye’nin Suriye içinde PKK’ya karşı operasyonlarının ABD’nin güvenliğini tehdit ettiğini söylerken, aslında kendi güvenlik hattını nasıl bir entrikayla ve ihanetle kurmuş olduğunu da ifşa etmiş oluyor. Kendi tasniflerine göre bile terör örgütü olan PKK’yı sadece bir isim değişikliğiyle evlatlığına alıp ona bir devlet çapında ordu kurdurtup en ağır silahlarla donatan ABD’nin bu yaptığı aslında kimsenin bilmediği bir sır da değil.

Sır olmayan ve neresinden bakarsanız terörün finansmanı ve teröre en ağır destek suçu kapsamına giren bu yatırımın neyi amaçladığına dair ABD’den makul ve mantıklı bir açıklama beklemek ise beyhude. DEAŞ’le mücadele uğruna böyle bir akılsızlık ABD’yi sadece daha fazla gülünç duruma düşürüyor.

Olayın asıl bizi ilgilendiren kısmı, özellikle PKK’nın hala bir şekilde Kürtleri temsil ettiğine inananların görmesi gereken boyutudur: ABD’nin PKK’ya yaptığı bu yatırım PKK’nın Kürtleri değil sadece ABD’nin kirli çıkarlarını ve planlarını temsil eden, bu çıkarlara ve amaçlara hizmete adanmış bir örgüt olduğu boyutu. Bu gerçeklerin ışığında bu yapıyla silahlı mücadele yerine müzakereyi savunanlar da sadece ABD’nin bu kirli siyasetinin sesi olduklarını göstermiş oluyorlar.

ABD’nin amaçlarından, planlarından bağımsız, gerçekten de Kürtleri anlayan, onların dertlerini, sorunlarını temsil eden bir Kürt siyasetinin bu ülkeye hiçbir zararı olmaz. Ancak mevcut durumda Kürt siyaseti de bu kirli savaş ağalarının elinde rehin durumdadır.

7 yıl önce bu günlerde, yani 6-8 Ekim olayları esnasında ortaya konulan vahşeti bu vesileyle iyi anlamak için elimizde daha fazla bilgi ve veri var. DEAŞ ile gerçek anlamda mücadele eden tek ülke Türkiye.

ABD’nin DEAŞ’la mücadele ettiği yok, onu sadece kendi kirli siyaseti için bir figüran olarak kullanıyor, tıpkı PKK-PYD’yi kullandığı gibi. Kirli senaryo içinde farklı roller yazmıştır her birine, hepsi bu. 7 yıl önce de Kobani’de Kürtlerin maruz kaldığı şiddete karşı yine bütün dünyada Kürtleri kendi canından can bilerek koruyan, kapılarını açan ülke oldu Türkiye.

Buna rağmen olayın sanki sorumlusu Türkiye imiş gibi, Türkiye halkına, iç barışına, bütünlüğüne, huzuruna bir fatura çıkarılmaya çalışıldı.

O faturayı sinsice kesmeye çalışanların bunun hesabını vermesi hem adaletin hem bu sinsi emperyalist müdahaleye karşı onurlu duruşun bir gereğidir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —