Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır...? (Tevbe, 9) mealindeki ayette, müminlerin canlarını ve mallarını Allah´a sattıkları takdirde bedel olarak cenneti alacakları ifade edilmiştir.
Ayette dikkat çekici önemli bir nokta, bu alışverişin iman edenlere mahsus olmasıdır. Meal olarak ayette, alışveriş yapanları niteleyen bir vasıf olarak, ?insanlardan? denmeyip de ?müminlerden? denilmiş olması, bu kârlı alışverişin tahakkuk etmesinin ilk şartı iman olduğu gerçeğine yapılan bir vurgudur. Kur´an´ın birçok ayetinde, imanın -uhrevi ticaretlerde- olmazsa olmaz şartı olduğuna dikkat çekilmiştir.
Diğer önemli bir husus da; ?Allah´ın mümin kullarından can ve mallarını´ nasıl satın alacağıdır. Bunun açıklaması ise şudur: İnsanların, Allah´ın yarattığı ve kendilerine emanet ettiği ruhani ve cismani, maddi ve manevi organ ve donanımlarını, onların asıl sahibi olan Allah adına kullanmaları, ayette bir ?alışveriş´ formatında tasvir edilmiştir. Çünkü insanlar, ticarette elde edecekleri kârdan ötürü duyacakları sevinç boyutu çok yüksektir.
Merhum Elmalılı Hamdi Yazır´ın ifade ettiği gibi, insanın mükellef organları sekiz tanedir: Kalb, dil, kulak, göz, el, ayak, ağız, cinsel organ. Bunlardan yedisi açık, birisi gizlidir ki o da kalptir. Doğrudan doğruya Allah´a bakan kalp kapısı açık olursa, bu sekiz organın her biri Allah´ın emri doğrultusunda hareket ederek cennete birer giriş kapısı olabilir. Ve bu şekilde cennete sekiz kapıdan girilir. Fakat içte ruh körleşmiş ve kalp kapısı kapanmışsa, dıştaki yedi organ, cehenneme açılmış birer giriş kapısı hükmüne geçer. İşte cennet kapıları sekiz olduğu halde, cehennem kapılarının yedi olması -Allah daha iyi bilir ki- bu hikmetten dolayıdır (bkz. Yazır, V/212).
Bilindiği üzere, hayat imtihanında her zaman bir kısım sorulara muhatap olan insanların maddi-manevi her bir organının, hem cennet hem de cehennem kapılarını açabilecek birer anahtar hükmündedir. Örneğin, akıl bir âlettir; eğer Allah adına kullanılmayıp nefsin heva ve hevesine tâbii kılınırsa, insanı ciddi rahatsız eden, sahibini cehenneme kadar sürükleyecek olan uğursuz bir âlet halini alır. Dinden uzak kimselerde kendini gösteren huzursuzluğun önemli bir bölümünün kaynağı budur. Eğer akıl, Allah adına kullanılsa, bir yandan din ilimleri, bir yandan da müspet ilimler penceresinden kâinat kitabını okuyacak, sahibine Allah´ı tanıtarak ona cennet kapılarını açacak tılsımlı ve şifreli güzel bir anahtar hükmüne geçer.
Keza, göz öyle bir organdır ki, ruh bu dünyayı o pencere ile seyreder. Allah adına kullanılan bir göz, yüce yaratıcının harika sanatlarını seyreden, kâinat kitabını okuyan ve yeryüzündeki nimetleri temaşa eden mübarek bir arı derecesine çıkar. Topladığı ilmî çiçeklerle sahibine iman petekleri takdim eden sihirli bir anahtar şekline girer. Eğer nefis hesabına kullanılsa bu takdirde göz, nefsin kötü arzularını tatmin için çırpınır durur ve onun alçak bir hizmetkârı durumuna düşer. Tabii ki nefsini ilâh edinenlerin yeri bellidir.
Yine, dil gibi bir organ, Allah namına çalışsa, onun güzel nimetlerini tanıtan, çeşit çeşit tatlarını teftiş eden güzel bir müfettiş seviyesine çıkar. Sahibini şükür vasıtasıyla cennet saraylarına götürür.
Buna mukabil eğer dil, nefis hesabına çalışsa, baş aşağı düşerek mide fabrikasının bir kapıcısı seviyesine iner. Ve sahibinin başına belâ olur (krş. Nursi, Sözler, 28-29).
Nur risalelerinde, insanın organları ile cennet ve cehennem arasındaki ilişki şu sözlerle vurgulamıştır: ?İşte ey akıl, dikkat et! Meş´um (uğursuz) bir âlet nerede? Kâinat anahtarı nerede? Ey göz, güzel bak! Âdî bir kavvad (nefs-i emareye zemin hazırlayan bir hizmetçi) nerede? Kütüphane-i İlâhînin mütefennin bir nâzırı nerede? Ve ey dil! İyi tad! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede? Hazine-i hassa-i rahmet nâzırı nerede? Ve daha bunlar gibi başka âletleri ve âzaları kıyas etsen anlarsın ki: hakikaten mü´min cennete lâyık ve kâfir cehenneme muvafık bir mâhiyet kesbeder. Ve onların her biri öyle bir kıymet almalarının sebebi: Mü´min, imânıyla Hâlıkının(yaratıcısının) emanetini O´nun namına ve izni dairesinde istimal etmesidir. Ve kâfir, hıyanet edip nefs?i emmâre hesabına çalıştırmasıdır.? (bkz. Nursi, a.g.y)