Değişkenlik. Koşullara ve durumlara göre, geçmiş dönemlere bakılmaksızın tavır değiştirme diye kısaca tanımlayabiliriz.
Bir medeniyetin özünde yer alanlar, ilkeleriyle yaşamak zorundadır. Eğer medeniyetin temsilcisi olarak kendisini sunuyorsa. Ya o öze bağlı kalınır, ya da bulunduğu durumda kendini söz konusu medeniyet düşüncesiyle özdeş kılmaz. Medeniyetleri ve dinleri temsil edenler insanlar. İnsanlar da tutumlarıyla kendilerini belli ederler. İnançlar insanların özünde karşılık bulur. İnsan dışı bir varlıktan söz edilemez. İnsan mutlaka bir inanç ve düşünceye mensuptur. Bu, hangi din, kültür olursa olsun fark etmez.
Müslümanların yaşama biçimlerinde kendilerine has alışkanlıklar ve yaşama tarzı var. Özü itibariyle bir Müslüman’ın yalan söylemesi, haram yemesi, alkol alması, insan öldürmesi, İslâm’ın haram kıldıklarından sakınması gerekir, bu dinî bir ilke. Uyulsun ya da uyulmasın bu, böyledir. Kişinin tercihi kendisini bağlar. Ancak bir medeniyetin, inancın, dinin sözcüsü kendi başına hareket edemez. Yaptıklarını da söz konusu düşüncelere mal edemez.
Hıristiyanlığın kendine göre ilkeleri var. Her ne kadar sürekli esnese de bir ruhu var onu mutlaka koruyor. Hıristiyanlık ve haçlılık. Müslümanlıkta ise bir tek ilke var Allah rızası. Allah rızasına uygunluk ise kitap ve sünnete olan bağlılık ve ona göre yaşama tarzı. Ben hem namaz kılarım ama Peygamberlik kurumuna inanmam derse bu din dışılıktır. Peygamberi inkâr, başka inkârlara da götürür. Deizm denilen durum budur. Allah’ın kitabına inanıyorum ama peygamberine inanmıyorum demek aslında vahyi ve elçiyi de inkârdır. Tartışmaların boyutları çok yönlü. Miracın inkârı da bu anlayışa dayanır.
Asıl konumuz insanların, özellikle de Müslümanların bu denli hızlı değişimleri üzerinde durulması gereken önemli bir husus. Bu, dini konularda olduğu gibi gündelik hayatta da oldukça belirgin. Toplumlara yön verenler önderlerdir. Her dönem mutlaka önderleri var. Toplumlar kendi başlarına toplu olarak yön veremezler. Zamanımızda toplumların önünde yer alan, âlimler, bilgeler, şairler, düşünürler ve siyasilerdir. Ne yazık ki günümüzde toplumları en çok sürükleyenler de siyasiler. Siyasiler ise kendi konumlarını ve durumlarını korumak ve kurtarmak adına en çok değişenlerdir. Yani çıkarcılardır, yani pragmatistlerdir. Bu anlamda toplumların önünde yer alanlar, yönettikleri insanlara olumlu ya da olumsuz örnektirler. Sevenleri, bağlıları bir tutkuyla onun etrafında yer alırlar. Onların gözü liderlerindedir. Onun her davranışı, tutumu ve yaşama biçimi örnek teşkil eder. Aşırı bağlılık ve tutkudan onun yanlışlarını görmez. Hemen her şeyini kabullenir ve bir ilke olarak belirler. Bu anlamda liderler, konumları ne olursa olsun etkilidir. Toplum bilinci onlara göre şekillenir. Ne yazık ki, siyasal hayat çok karmaşık, inişli, çıkışlı ve dolambaçlı, zikzaklı desek daha yerinde olur.
İnsanların geçmişleri gerçekleridir. Yaşadıkları sürece iyilikleri, yanlışları mutlaka bir tartıya girer. Asla unutulmaz. Doğruları da yanlışları da kendisine ait olduğundan bir değerlendirmeye tâbi olur. İnandığı ve doğru bulduğu bir yol ve düşünceyi aynı inançla sürdürüyorsa ve ödün vermiyorsa bu kişiliğinin sağlamlığını gösterir. Değilse geçmişi yanlış olarak kabul eder yeni yoluna devam eder. Eder ama geçmişle olan bağlarını tamamen koparır. Ben hem oyum hem buyum dese bu tutarlı olmaz. Günümüz önde gelenlerin temel sorunu da bu. Hem geçmişlerinden vazgeçmiyor gibi görünüyorlar hem de bambaşka bir yol üzerinde olurlar.
Bir Müslüman Müslüman’ca yaşama bilincine sahipse dosdoğru yolunu sürdürür. Başka şeylere bulaşmaz, kendi olur. Ben hem buyum hem oyum demekle olmuyor, çünkü o artık başkasıdır, yani melezdir.