Din felsefecisi John D. Caputo’nun ‘Hakikat: Postmodern Çağda Bilgelik Arayışı’ kitabı Kapı Yayınları’ndan çıktı. Kitabında, postmodernistlerin her zaman her yerde aynı kalan tek bir hakikatin varlığı konusunda ikna olmadığını vurgulayan Caputo, kimliğe, kültüre, dinsel inanca, siyasal düşüncelere göre değişen çok sayıda farklı hakikatler bulunduğunu kabul etme eğiliminde olduklarını ifade ediyor.
Ona göre postmodern hakikat ve bilgelik arayışı bu çeşitlilik anlayışı ve fark duygusundan yola çıkıyor.
HALİL TURHANLI
Din felsefecisi, John D. Caputo günümüzde ‘zayıf teoloji’ olarak bilinen akımın önde gelen temsilcisi. Dinsel inanç ve deneyimi felsefi düşünceyle kopmaz bir bağ içinde ele alıyor. Onun kurduğu ve temelinde Jacques Derrida’nın yapısöküm anlayışının bulunduğu bu sıkı bağ ‘zayıf teoloji’ düşüncesinin belirleyici özelliği.
The Weakness of God (Tanrının Zayıflığı), Caputo’nun büyük ölçüde Derrida’dan, onun yapısökümcü yaklaşımından yararlanarak ‘zayıf teolojisi’ni açıkladığı çalışmalarının başında geliyor. Amerikalı din felsefecisi Derrida’nın yardımıyla teolojiyi zayıflatarak şiirselleştiriyor, teopoetika haline getiriyordu. Nedir zayıf teoloji? Dogmalara dayanmayan, itirafa zorlamayan bir din anlayışı. Bu anlayış aynı zamanda ve aynı ölçüde bir tür nihilizm olan ateizmin, on dokuzuncu yüzyılda Feuerbach ateizmi üzerine inşa edilmiş hümanizmin, bilimselciliğin de karşısındadır.
Caputo yapısöküm yerine ‘olay felsefesi’ demeyi tercih ediyor. Burada olay, yine onun sözleriyle “gelmekte olanın görünmeyen gelişi”ni ifade ediyor. Caputo’nun bir söyleşide dile getirdiği üzere bu anlamda olay geleceğe açık tutulan bir kapı, geleceğe beslenen bir umut.
MONARŞİDEN KURTARAN ‘AYDINLANMA’ AŞIRILIK GETİRDİ
Onyedinci ve onsekizinci yüzyıllarda Avrupa’da ortaya çıkan ve yayılarak Akıl Çağı’nı başlatan Aydınlanma insanları mutlak monarşilerin hegemonyasından kurtarmış, bilim ve teknolojinin gelişmesinin önünü açmanın yanısıra insan haklarının da kabulünü sağlamıştı. Caputo Aydınlanma’nın bu etkilerini elbette olumlu buluyor, Ancak, ‘Hakikat: Postmodern Çağda Bilgelik Arayışı’nda Aydınlanma’nın getirdiği bir aşırılığın varlığından da söz ediyor. Bu olumsuzluk ve aşırılık Aydınlanma’nın ve temelini attığı modernitenin hayatımıza bükülmez kurallar ve matematiksel bir kesinlik getirmiş olmasıdır. Bununla bağlantılı olarak bizleri batıl inançlardan kurtarırken bilimsellik fetişizmi yaratmıştır. Batıl inançları modern dünyadan kovmuş, ama bunların yerine bilimin dogmalarını koymuş; bilimsellik adına aklın tahakkümünü kurmuştur. Kaynağını akıldan almayan her şey değersiz sayılmış, küçümsenmiş, hoşgörüsüzlükle karşılanmıştır. Postmodernizm modernitenin katı, bükülmez kurallarına esneklik getirdi, onun dogmalarını sorguladı.
Modernistlerin her şeyi kapsadığını iddia ettikleri büyük anlatıları, büyük öyküleri vardı. Büyük anlatılar temelinde evrenseli destekliyorlardı. Postmodernler ise tam aksine büyük anlatılardan derin şüphe duydular. Evrenselin yerine tekili, genel olanın yerine istisnayı koydular. Farklı olana, kuralın dışına çıkana söz hakkını tanıdılar. Caputo’nun ifadesiyle istisnayı ‘yaratıcılığın itici gücü’ olarak gördüler.
Kapsayıcılığı, genellemeyi reddeden postmodern kültür hayatımıza çoğulculuğu, çeşitliliği getirdi. Buna göre birden fazla anlatı, birden fazla hakikat vardı. Hatta herkesin kendi anlatısı ve hakikati vardı. Caputo’nun da vurguladığı üzere postmodernistler her zaman her yerde aynı kalan tek bir hakikatin varlığı konusunda ikna olmazlar. Kim olduğunuza, nerede bulunduğunuza, kültürümüze, dinsel inançlarımıza, siyasal düşüncelerimize göre değişen çok sayıda farklı hakikatler bulunduğunu kabul etme eğilimindedirler. Postmodern hakikat ve bilgelik arayışı bu çeşitlilik anlayışından ve fark duygusundan yola çıkıyor. Caputo’nun “postmodernizmin koruyucu azizi” olarak nitelediği Nietzsche hakikatin özünde kurgu ve metaforlar bütünü olduğunu söylerken postmodern hakikat anlayışındaki göreliliğe işaret etmişti.
Caputo’nun bu arayıştaki rehberi hermenötik. Seçtiği rehber postmodernizmin yarattığı ‘yüksek fark duygusu’yla uyumlu, çünkü hermenötik tek bir hegemonik hakikati reddeder, birden çok hakikati tartışma imkânı verir. Ama Caputo dizginlenemeyen bir göreliliğe karşı olduğunu da ilave ediyor. Ona göre görelilik “bazı şeylerin yanlış olduğunu söyleme hakkımızı” elimizden almamalı. Caputo’ya katılmamak mümkün değil. Herkesin hakikatine saygı gösterme adına eleştirel olmaktan feragat edemeyiz.
‘ZAYIF TEOLOJİ’ ANLAYIŞININ KAYNAĞI DERRİDA
Derrida, Amerikan akademilerine ve Amerika’nın düşünce dünyasına üç yoldan girdi. Önce 1970’lerin sonunda Paul de Man ve onu izleyen Yale Yapısökümcüleri (Geoffrey Hartman, J.Hillis Miller ve diğerleri) aracılığıyla edebiyat kuramı ve incelemeleri alanında etkisini duyurdu. Ardından analitik felsefe geleneğinden kopan Richard Rorty pragmatizmi postyapısalcılıkla birlikte ele almaya ve güncellemeye çalışırken Derrida’dan büyük ölçüde yararlandı. Nihayet 1990’larda Caputo, Derrida’nın din felsefesi ve ilahiyat disiplinlerinde ilgi görmesinde birinci derecede rol oynadı. Derrida’nın felsefesinde eşitlik, kardeşlik, hoşgörü, bağışlama, misafirperverlik ve bunlara yakın temaların hayli yer tutması onun din felsefesinde yaygın ilgi görmesinde, ağırlık kazanmasında etkili oldu. Tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında da işlenen temalardı bunlar. Bu nedenle Caputo ‘zayıf teoloji’ anlayışını geliştirirken Derrida’da zengin kaynak buldu. Başlangıçta Derrida’ya Heidegger ve Gadamer’i daha iyi anlayabilmek, onların düşüncelerindeki felsefi kilidi açabilmek için başvurmuştu. Derrida zamanla onun ‘radikal hermenötik’e ulaşmasını sağladı. kaynak. Farklı Bakış