Porsiyonlar evlerde azaltıldı, sıra devlet görevlilerinin tasarruf tedbirlerine uymasında…

Fehmi Koru yazdı;

Porsiyonlar evlerde azaltıldı, sıra devlet görevlilerinin tasarruf tedbirlerine uymasında…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’dan yeni dönemin tasarruf anlayışını yansıtan “Porsiyonları küçültelim” tavsiyesi gelince şaşıranlardan biri de benim.

Şaşırmamın sebebi, tavsiyenin zaten pek çok ailede hayli zamandır uygulandığını bilmemdir.

Porsiyonlar küçüldü, masalara gelen yemeklerin çeşitleri de azaldı.

Mecburen oldu bu.

Cumartesi günü yerel belediyenin çevredeki üreticilerin mahsullerini ilk elden tüketicilere sunabilmelerini sağlama amacıyla kurduğu bir köy pazarına uğradık; her birinden birer-ikişer kilo alınarak dolan file birkaç yüz liraya maloldu.

Yol üzerinde satış yapanlarda yerli domatesin kilosu 20 liraydı.

Bir çok ailenin evine çoktandır et girmiyor. 

Aileler doğal olarak porsiyonları azalttılar.

Cep ekonomisi herkesi geliriyle harcaması arasında bir denge kurmaya zorluyor.

Esas sorun, tek tek insanların zorunlu tasarrufu değil, o zaten kendiliğinden gerçekleşiyor; esas sorun, devletin kendisinin koyduğu tasarruf tedbirlerine uyup uymayacağı…

Debdebe ve şaşaaya alışmış, kendisine ait olmayan emanet paraları kendisinin olsa harcamayacağı bonkörlükte kullanan devlet görevlilerini bu alışkanlıklarından vazgeçirebilecek miyiz?

Sorun bu.

Amerika fakir bir ülke değil, ama

Başkalarından duysam kulak vermeyebilirdim, ama şahsen tanığı olduğum bir örnek olayı anlatmak boynumun borcu.

Her yıl hep aynı günlerde ABD başkenti Washington’da Türk-Amerikan ilişkilerini bütün yönleriyle gözden geçirmeye vesile olan bir dizi toplantı yapılır. 

Türkiye’den bakanlar, üst düzey asker-sivil bürokratlar gelir, bir de toplantıyı düzenleyen örgütün konuşsun diye davet ettikleri…

ABD’den de genellikle savunma ve dışişleri bakanları, ülkemizde görev yapmış veya konumları gereği ülkemizle ilgili şahsiyetler yanında gazete ve dergilerde hakkımızda yayın yapmış insanlar toplantılara katılır.

O yıl bir oturumda konuşacaklar arasında ben de vardım.

[Bir başka yılın toplantısında, akşam verilen yemekli davette, benim oturtulduğum masadan birkaç masa geride hiç beklemediğim biriyle göz göze geldiğim ânı hiç unutamam. O sırada birkaç başka konuyla birlikte benim öldürülmem için birilerine talimat verdiği iddiasıyla yargılanan biriydi. O akşamı anlattığım yazım için İsmet Özel’in bir şiirinin başlığını ödünç almıştım: ‘Celladıma Gülümserken…’]

Bizim program o gün hayli tartışmalı geçti. Bitince biz iki kişi kalacağımız otele gitmek üzere bir taksiye bindik. Taksimiz ilerlerken toplantı salonunun biraz ilerisinde otobüs bekleyen biri dikkatimizi çekti. Kısa süre öncesine kadar ABD’yi büyükelçi olarak Ankara’da temsil etmiş olan bir bürokrattı otobüs bekleyen.

Taksiyi durdurduk, kendisini aramıza aldık ve onu görevli olduğu yolumuz üzerindeki bakanlığa bıraktık.

İnmeden önce ricamı kırmadı, beni görüş almam için ertesi gün bakanlığa davet etti.

Ankara sonrası kendisini dışişleri bakanlığında müsteşar yardımcılığı görevine getirmişlerdi.

Bakanlığın üç numaralı koltuğunda oturmaktaydı.

Ertesi gün görüşmek üzere makamına gittiğimde küçük bir odaya alındım. Bakanlığın üç numaralı koltuğunda oturan müsteşar yardımcısının makam odası ancak iki ziyaretçiyi kabul edebilecek büyüklükteydi.

Önce dünkü olayı, durakta otobüs beklemesinin sebeb-i hikmetini sordum. Türkiye’den geldiği için ne kast ettiğimi anlamakta zorlanmamıştı. Makam aracı yokmuş. Görev gereği bir yere gitmesi gerektiğinde araç talep ediyormuş. Bakanlığa gidip gelirken veya özel işleri için devletin aracını kullanamazmış.

“Bizde” dedi Amerikalı diplomat, “Yalnızca bakanın ve müsteşarın kendilerine tahsis edilmiş makam araçları vardır.”

Kendisi kente biraz uzakta kiralık bir evde oturuyormuş, oradan bakanlığa birbirine yakın oturan arkadaşlarıyla dönüşümlü kendi araçlarını kullanarak gidip geliyorlarmış.

Bir hafta birinin aracına doluşuyorlarmış, ertesi hafta öbürünün…

Amerika’da durum böyle.

125 bin olan makam aracı sayısı 5 bine inerse

Tasarruf olacaksa Türkiye’yi de orada uzun yıllardır uygulanan bu tür kısıtlamalara alıştırmakla işe başlamak gerekir.

Porsiyonlar küçüldüğü gibi devlet adına cömertliğe de son vermek gerekir.

Devletin her düzeyde bürokratının emrine tahsis etmek için elinin altında tuttuğu makam aracı sayısının 125 bin olduğu biliniyor.

ABD’de ve Avrupa’nın hayli zengin ülkelerinde aynı amaçla tahsis edilmiş araç sayısı bir-iki bini geçmiyor.

Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanıp uygulanması için Resmi Gazete ile tamim edilen tasarruf genelgesine baktım, iki kurum daha en baştan istisna edilmiş: Cumhurbaşkanlığı ve TBMM başkanlığı…

Oysa, genelgenin başarıya ulaşması için önce bu iki kurumun görevlilerinin devletin kemer sıkma politikasını samimi olarak uygulamaları gerekir. Niyetin ciddiyeti cümle aleme “Cumhurbaşkanı genelgesini Cumhurbaşkanlığı da uyguluyor” diye duyurulmalıydı.

Hatırlatmak gerekmez, fakat yine de kayda geçireyim: “Devletin malı” en değerli maldır. ‘Beytülmal’ diye bilinir. Üzerinde tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğuna inanılır.

Devlet görevlilerinin kullanımı için alınan/kiralanan araç sayısının 125 binden 100 bine, hatta 25 bine, biraz daha zorlanarak 5 bine düşürüldüğü bir Türkiye’de, işte o zaman, “Porsiyonlar küçültülsün” tavsiyesi her hanede karşılık bulur.

Şimdi?

Mecbur kalanlar tavsiyeye uyar sadece.